Bir yalnız adam, elleri ceplerinde,
Gezer nemli sabahlarda,
Ne kimse onu görür, ne o kimseyi.
Nemli rüzgar yalar yüzünü,
Çökertir acılı omuzunu,
Yakar yüreğindeki bir acı yeri.
Yıllar geçti aradan,
Her gün yeni bir gemi
Yeni bir yolcu,
Gelen geçenle doldu liman,
İnan Pol’de geldi, Virjin’de,
Hatta Anjel’de..
Itırlı sabahlar,
Alır da gönlümü salar dağlara dağlara,
Gönül bu usanır mı hiç?
Çıkar dağlara dağlara.
Gönlüm dağ, yayla oldu.
1970li yılların sonlarıydı. Rahmetekan Ahmet Kabaklı Hocamızın çilesini çektiği Edebiyat Dergisinin mütevazi salonunda zaman zaman yazarlardan, çizerlerden, değerli ozanlardan gelenler olur, orada sohbetler edilirdi.
Biz müdavimleri de takip eder, kim geliyorsa sohbetinden feyiz almaya çalışırdık. Gelen hatibin etrafını üniversiteli, az da olsa liseli gençler çevirir, hayranlıkla dinlerdik. Yine bir gün bir Avukat-Şair Yavuz Bülent Bakiler gelecek dediler, gittik.
O zaman kırklı yaşlarda bize yaşlı gelen, saçlarına yeni beyazlıklar düşmüş biri geldi. Ülke meselelerinden, edebiyattan, sanattan bahsetti. Nazikâne bir vaziyette sırayı şiirlerine getirdi. Bazı şiirlerini Duvak, bazılarını ise Yalnızlık adlı incecik, muhtevası büyük kitaplarından okudu. Oradaki heyecanlı, dikkatli, kara gözlü genç bir kız da “Antepli Şahin” şiirini ezbere okudu. Antepli olduğunu, Antebin kurtuluş gününde hep okunduğunu vb. övgülerle anlattı. Şairden övgüyü aldı. Biz de hayran kalmadık deyil.
İki kitabını da görmüş, hatta içinden dört beş şirini; Bekarlık, Üsküdar Türküsü, Yağmur Güzeli, Laleli Aksaray vb. ezberlemiştim. Antepli Şahin şiiri dikkatimi o güne kadar çekmemişti. O kara gözlü kızın çok güzel okuması, şairinin yorumu, beni ve benim gibi oradaki herkesi çok etkiledi.
Kısmete bakın ki, bir kaçyıl sonra Antebe atandım. O şiiri okuyan Hanımefendiden bir kaç kez daha dinlemek nasip oldu. İnşallah temennim Büyük Ozan Üstadın ağzından da şiirlerini tekrar dinlemek nasip olur. Bu vesile ile Kabaklı Hocamı Rahmetle anarken, Üstada saygılarımı selamlarımı sunarken hayırlı, bereketli uzun ömürler diliyor, ayrıca bu anının ortaklarına da selamlar sunuyorum.
Elleri kıskandım.
Neredesin?
Bir ömür bitti,
Son nefesime yakın mı geleceksin?
Artık kış geliyor.
İri ve kara gözler,
Bağrımda yara gözler.
Yetmez mi gam çektiğim,
Bir de ölümü gözler.
Derin ve ince bakış,
Sarraf ol da, terazide tart beni.
Beğenmezsen, yerden yere at beni.
Öldürüyor, bilmediğim dert beni.
Ateşinle aslı gibi yak beni.
Kerem oldum, aşkın ile kavruldum.
Sevdalarım oldu; kimselere söyleyemediğim,
Ağladığım oldu; kimselere duyuramadığım,
Acılarım oldu yıllar yılı, dağlayamadığım,
Sesim de kısıldı, kırık sazım da çalamadığım,
Nağmelerim yarım, dudağımdan duyuramadığım.
Zaman zaman bir köy şiiri yazayım deyip başlıyorum karalamaya. Köyümüzün eski meydanı, köy önü dediğimiz köyümüzün hemen altı, ekin tarlaları, harman yerleri, ekinler kalkınca oyunlar oynadığımız, güreştiğimiz, boğuştuğumuz, yaylımdan gelince koyunun kuzusuyla, ineğin buzağısıyla, atların tayıyla buluştuğu, tavuk, hindinin gezindiği, etrafında dikenli telleri, beton duvarları olmayan, sınırları ise bir kara saban çizgisi olan dümdüz tarlaları aklıma geliyor.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu gibi nerede bir köy şiiri, türküsü görsem içimi sızım sızım sızlatır. Yaşlımızın gencimizin geçim sıkıntısı, daha iyi hayat sürme sevdası ve başka nedenlerle varoşlara göçmemiz yüzünden köylerimiz maalesef Sivas Divriği türküsündeki,
“Asrı gurbet harap etmiş köyümü
Bülbül gitmiş baykuş konmuş gel hele
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Muharrem bey,Öncelikle,sizi ve tüm ailenizi kutluyorum,Allah anali babali büyütsün insallah,Ayrica siirime yapmis oldugunuz yorum icinde cok tesekkür ederim,herhalde bizim yaslarimizda insan dahada duygusallasiyor,ondan olsa gerek diyorum.Ben size saygilarimi sunuyorum,Hoscakalin.
selam, seni yeni grubuma davet ediyorum** gönül pınarından süzülenler*** hemşerim Hüseyin parlak demir söyledi ben Suluovalıyım sende oralardanmışsın lisede müzik öğretmeniydi falan diye bahsetti. beklerim hemşerim.