Sırrı buğulanmış bir aynadan şöyle bir baktım da kendime
Bu ben miyim
Bu sepya fotoğraflar gibi solgun yüz
Balık katliamı yapılmış denizlere benzeyen
Bu kızıl mavi gözler bana mı ait…
Şu halime bak
Barbarların yakıp yıktığı bir ülke gibiyim
Hangi kadrajdan baksam
Kanlı bir savaş meydanına benziyor yüzüm
Kılıcım kırılmış
Ordum dağılmış
Kızıl bayraklar sallanıyor deliksiz uykuyu unutmuş gözlerimde
Eskiden böyle değildim
Böyle kimliksiz bir rüzgar gibi esip
Bir bardak suda fırtına koparmazdım
Giden, gittiği ile kalırdı
Gidenin ardından
Duvara çarpılmış kadehler gibi dağılmazdım
Şimdi, Soraya’yı taşlar gibi kendimi taşlıyorum
Unutmak istedikçe hatırlıyorum
Hatırladıkça, acıya beleniyor içimin nehirleri
Hatırladıkça kaya kovuğuna hapsolmuş sular gibi çürüyor
Hatırladıkça, acının kılcallarından geçiyorum
Kol kırılsa da yen içinde kalmıyormuş meğer
Unuturum demekle unutulmuyor, giderim demekle gidilmiyor
Silerim demekle silinmiyormuş
Merhem yokmuş bu acıya, teselli yok
Kavimler göçünden beri şifasız bir yara
Kalubelaya dek süren müebbet bir sızıymış
Ah göğsünde denizler saklayıp
Avuçlarında gökyüzü taşıyanım
Böyle nasıl sevdirdin kendini
Nasıl bir işaret bıraktın ömrüme, nasıl bir iz
Ve nasıl güzel yaktın ki…
Söndürmeye kıyamadı hiçbir ırmak, hiçbir deniz
Kayıt Tarihi : 11.12.2024 14:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!