Küreselleşme adı altında hızlı bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte küçük esnaf, küçük sanayici yok olurken işsizlik artıyor. Yoksulluk artıyor. İnsanların hayat düzeyleri yükselecek yerde, hızla aşağıya doğru düşüyor. Belli bir hayat standardına alışan insanlar, bu süreçte yaşama düzeyleri düştükçe yeni hayat seviyesine ayak uydurmakta zorlanıyorlar… Kaybettikleri bu seviyeden dolayı, işin bilincine varamayacak durumda bilinçsiz olan insanlar aşağılık kompleksine kapılıyorlar. Bu sonuçların kaynağını, arka planını göremeyenler öfkesini en yakın ittifak kurabileceği insanlardan çıkarmaya çalışıyor. Böyle bir ortamda yoksullaşan insanların örgütlenme ve mücadele çabaları da karmaşık oluyor.
Zengin ve yoksul arasındaki bu farkın sürekli arttığı bir sistemde, yoksulların homojen bir yapısı ve buna bağlı olarak homojen bir düşünce tarzı olamaz… Bu değişim içinde kafaların altüst olması kaçınılmazdır. Böyle bir ortamda yapılması gereken, aynı şartlarda ezilenlerin kendi arasındaki farklılıkları görüp mücadelelerini kısırlaştırmak yerine, uzlaşması mümkün olan ezilenleri birleşip kendilerini ezenlere karşı ortak tavır almaları kendi çıkarları açısından zorunluluktur.
Yönetenler ve ezenler arasında, din, dil, ırk milliyet farkı gözetmeden kendi çıkarları için birleştiklerini görebiliyoruz. Onların kendi aralarında görmedikleri bu farklılıkları, sömürdükleri insanlar arasında sürekli kışkırtmaları niye? Çünkü onların çıkarları bizlerin bölünerek güçsüz düşmemiz ve onlara karşı mücadelemizin zayıf kalmasındadır. Yani onların gücü, güçlü olduğundan değil, bizlerin kendi aramızdaki kısır çekişmeler nedeniyle birleştirip gücümüzü gösteremememizden kaynaklanmaktadır.
Bunu göremeyip, Türklerin, Kürtlere düşmanlık beslemesi, Kürtlerin Türklere düşmanlı beslemesi, Alevilerin sunilere, sunilerin Alevilere düşmanlıkları tamamen bu egemen güçlerin suni ayırımından başka bir şey değildir. Bütün birlik ve bölünmeler çıkarlara göre değişmektedir. Yani bizlerin arasına konulan sınırlar çıkarcı çevrelerin oyunudur. Asıl ayrılık, ezenler ve ezilenler arasındadır. İş adamlarına, şirketlere bir bakın, banka yönetimine ve meclislere bir bakın, Kürdü, Türkü, Rumu, Ermenisi, hepsi bir arada güzel güzel geçinip gidiyorlar. Ama ezilenlere gelince bu ayrılıklar sürekli öne çıkarılır, sürekli bilenir ve bölünme ve kavgalara hazır hale getirilir. Çıkarlarına ters düşünce, bırakın bu farklılıkları, analarını, babalarını, kardeşlerini bile boğdurdukları örnekler tarihimizde doludur.
Bu gün de aynı topraklarda yaşayan köklü geleneklere sahip insanları birbirine boğduruyorlar. Yani sorun, din dil, ırk renk değil tamamen çıkar meselesidir… O halde cephemizi, din, dil, milliyet, mezhep, renkler üzerinden değil, çıkarlar açısından bakarak tayin etmek zorundayız. Mücadele yoksulların kendilerini boyunduruk altına alan zenginlere karşıdır.
Onlar çıkarları için savaşlar çıkarıp binlerce insanın ölümüne sebep olacaklar da yalan söylemeyecekler mi?
Onlar daha fazla kar sağlamak için güvensiz ortamlarda işçi çalıştırıp yüzlerce, binlerce işçinin ölümüne sıradan olaylar olarak bakarken bizlere doğru söyleyeceklerine mi inanıyorsunuz?
Onların çıkarları için satın aldıkları basının demokrat olabileceğine mi inanıyorsunuz? ‘’Her insanın bir fiyatı vardır. O fiyatı verdikten sonra satın alınamayacak insan yoktur! ’’ diyebiliyorlar. Bu onların yüzlerce yıllık deneylerinin sonucudur. Kimini çıkarları için bülbül gibi öttürürler, söz geçiremediklerini ise işlerinden atarlar…
Bu karmaşık ortamda homojen bir düşünce mümkün mü? Homojen yapı, yani herkesin aynı şekilde düşündüğü bir yapı ne üretebilir. Farklılıkların olmadığı ortamdan ne gibi yaratıcı düşünce çıkabilir? Durgun suda temizlik olur mu? Durgun suda arınma olur mu? Öyle olsaydı şehirlerin merkezlerinde pis suları arıtma tesisleri kurulmazdı. Arıtma tesisleri önce suyu karıştırır, sonra çökelterek arındırır.
Yıllardır bu oyunlarla bölünüp duruyoruz. Ezilenlerin, işçilerin, gençlerin, kadınların, siyasi partilerin ön saflarında mücadele edenleri her şeyden önce bu oyunlara karşı mücadele etmeli bölünmeye karşı birliği savunmalılar. Kendi aralarında rekabet halinde olan farklı örgütlerin birliklerini sağlam bir temele oturtmaları mümkün değildir. Bütün grup ve siyasi düşünceler ve örgütler, kendi aralarındaki farklılıkları kabullenerek ve mücadele sürecinde bu farklılıkları ile, uzlaşmaz çelişkileri olan sermayeye karşı birlik olmayı kendilerine ana hedef olarak seçmeleri gerekir. Birlik, ayrı aidiyatlarla uzun sure yürümez… Bütün ezilenler bu doğrultuda üzerine düşen görevi yapmalıdır. Yoksa uzun sure daha ezilmeyi ve sömürülmeyi kabullenmiş olacaklardır.
Ne toplumsal mücadele, ne de gerçekler kimsenin tekelinde değildir. Mücadeleyi tekellerinde görmek isteyenler ve böylece zayıflatanlar, mücadele katkıda bulunmak şöyle dursun. Zaafa uğratırlar.
Kayıt Tarihi : 28.12.2014 01:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!