MOR ŞİİRLERİ

MOR ŞİİRLERİ

Seyfi Karaca

Tütün kolonyasi derde yanik
Hallerde bi hal yol devriyesi kolacan gezmeden
Gitmis gezmis görmüs ve dönmüs ciralar aranirken
Yorgun yikmaya tam da yeridir kuytu sedir kurulu saat
Kurrabiyede gevrek üzüm ve bugday tahili sahanda sofra deminden
Toprak kokuyorsa elenmis süzülmüs bag bozumudur gelincikten ezele
Mor dedikce daglar mor susam, dereler yesil yosun ve caglayan cesmesi
..

Devamını Oku
Ayşe Bakkalcı

Mor Menekşe

Seviyorumlar susunca
Çalı diplerinde zamanı dinler
Ninni tadında mor menekşe
Katran karası özlemlere inat
Direnir kuytuluk zamanlara
..

Devamını Oku
Suna Doğanay

Sağımda leylak, solumda sümbül
Uyanır çocuk gönlüm
Der ki; uzat kollarını
Mor beyaz.
Bir yıldız doğar Andromedya'ya yakın.
Dallarında ufuklar uyur.
Ellerime dokunur,
..

Devamını Oku
Ahmet Aksoy

Yalnızlığın rengi var mı bilmem
Ya da ter edilmenin terk edenin terk edilenin
Ama bana sorarsan yalnızlık
Bir mor lekedir beyaz bir okyanusta
Terk edilmişlik de işte budur
Koca bir beyazlıkta yalnız bir nokta
Terk edilen renklidir terk eden rengini verir
..

Devamını Oku
Rezzan Ersoy

Dün sadece uyanmıştım…Ve aniden bir çığlık koptu başımda…bişeyler kıpraşıyordu evet.. bişeylerin değişeceğinin kendiliğinden çığlığıydı bu..elim eteğim değmemişti..Ama birileri yaralanıyor, debeleniyor; egemen densize haddini bildirişin kırmızı kadınca çığlığını koparıyordu..acıyarak,kanarak.. küllerinden doğacağını bildiğinden ölüşünü hızlandırıyordu..ve ben, yarattığım kendini bilmez arayan çakal hallerimin tümden yüzümü kavrayan o eşsiz tebessümümü duvarla paylaşıyordum…duvarda kibirimi paylaştığım, beni gözleyen sahipsiz gölgeler vardı..sonra tenimdeki karıncalanmayı hissettim..ve tekrar o kibirli tebessüm ve duvarlar…Bu kirli,küçük aslında dalgacı gülüşümle tüm dünyaya “Nothing’s gonna change my world” diye haykırıyordum aslında evrenin karşı tarafına geçerken..Bir yandan da zamanın içimden delerek,deşerek kendi harakirini kendin yap ve ölüşünü kutla diye bağırdığını duyuyordum…bu kendin öl kendin doğ emri yarattığım benim yaptığım zamandan gelmişti aslında…yeniden üretilmek istiyordu bir nevi..sonra rez is under construction, bana dolanmayın diye yanan sönen bir tabela belirdi düşümde bir an.örülmeye başlandı duvarlar mor kiremitlerden.nice içinden uçurtmalar geçerdi bu duvarların..ve yağmurlar yağardı,şimşekleri çakardı kimselerin bilmediği dört köşesi,kenarından.doğurgandı…sporla falan da çoğalmazdı aslında tek hücrelerinden..o, çokluklardaki heterojenliği birleştirmeden kesiştirmeye inananlardandı..bir yerlerde okumuştu bunu ve savurgan ruhuna iliştirmişti.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Uzak düşünüşlerin satır aralarında buldum seni, merhaban oldu aşka gülüşün
Dilinde anlam bulan masallar yazdım sana, mutluluğun hıçkırık odasında öpüşün
Mor dağların yamaçlarında ara beni, bir serçe kanadında olsa da sevdama gelişin
Sol yanımdaki gümbürtüye daya kulağını yar, aşkın rüzgârları isterse bizi üşütsün


Mor bir gecede adresini arayan gül coşkuları gibiydi ellerimdeki ıslak sürgün. Bayram sevinçleriyle mutluluk iksiri dolduruyordu bir kadın boşalmış kadehlere. Seviler evreni kucaklayan bir renk halatı, sen mahzun dünlerin ütopyasını denizlere atan bir sevdaydın. Hangi ağacın altı daha serindi hiç düşünmedik ve rüzgâr hangi yönden daha hırçın esiyordu kestiremedik. Uzandık bir surun altına sonra, dizi oldu ilmek ilmek sana dizilişlerim. O mor dağların zirvesinde, o içime eğildikçe hışırdayan ulu ağaçların gövdesinde seninle kapandım kendime ve seninle içmiştim ölümsüzlük iksirlerini bir dikişte.
..

Devamını Oku
Hanım Gemici Üzel

ne kırmızı gül ne beyaz gül versen de ne mor menekşe en çok yasemen severim ben yüregimde ki kırık camlar gibi tuz buz olmuş artık yapışmaz tutkallarında faydası olmaz olsa da istemem ölümü bekler oldum ben artık ne senden ne dünyamdan beklentim kalmadı sahte yüzlerden yalanlar riyakarlardan dünyamdan hiç umudum kalmadı şimdi sarı pembe mor gülleri dersen benim için onlar deve dikeni artık hele hele yasemen mor menekşeler ben kendim toplarım koklarım içime çekerim kokusunu kendi gönül bahçemle baş başayım dünyam onlarla birde ölümü sonsuzluga gnlümde beklentilerim hiç kaldı hiçhiç
..

Devamını Oku
Ali Dost Aydın

Bir gün Sordum Mor Sümbüle
O yar Beni severmi diye
boynunu büktü önce
neden sonra irkildi
hesap sorarmış gibi
Önce kendine sor dedi
Mor Sümbül
..

Devamını Oku
Mehmet Hanifi Aliosmanoğlu

Gonca açar,bir hal olur,bülbül neşeyle uyanır;
Beyaz, sarı,mor,al olur,bin türlü renge boyanır.

İki zülfünün lülesi,ak gerdana dökülesi,
Bal dudaktan öpülesi,öpüşe can mı dayanır.

Yad eder de ismimizi,şad eder de cismimizi,
..

Devamını Oku
Adnan Şerifoğlu

bir kez ölü oldum ben
sarı mor donuk ve yapayalnız


bağlandı ayaklarım,yürüyemedim uzaklara
çenem bağlandı kırıldı dilin kemiği çaresiz
duyuradım sözlerimi kelimeler ortasında
..

Devamını Oku
Burak Ülker

II

Mehter Marşına “İşte müzik bu” diyen, İstanbul’da geçen bir opera besteleyen, Türk tarzında bir sürü eser veren Mozart, bir gün bu müziğin derinini anlamak için bir Balkan dergahına girdi. Kova’nın tutuşturduğu ilhamla farklı olanı anlamak için çaba veriyordu. En yakınındaki farklı olan da Osmanlı müziğiydi. Dergahta ona dediler ki “Meragimiz vardır Hafız Postumuz. Ama en derinimiz Itridir.” Mozart Itriyi tatmak istedi hemen. Bahçesinde inanmış kuşların ötüştüğü, duvarlarını mor ateşli sarmaşıkların sardığı dergahta, Mozarta ilk önce Itrinin Hisar Bestesini çaldılar. Bu tek düşünceli bestenin daha ilk notasında parlayan doğuşkanları sezdi Mozart. Burada yan yana yürüyen dört ya da beş beste vardı aslında, Hisar Beste bunların bahanesiydi. Daha ilk eserin derinliğinde hayranlığını koyverdi Mozart. Sufilerimiz böyledir işte bilirler her şeyi ama karşıya da bütünü bulmaları için fırsat verirler. Ki bulan o zevkle hayatını doldursun. Dergahtakiler ondan sonra Mozarta, meşhur “Tuti-i mucize guyem”i söylediler. O an heyecandan dizlerinin bağı çözülen ve gözleri dolmaya başlayan Mozarttı. Daha sonra da dizlerinin üstüne çökerek “Dünyanın en namuslu sükunetinin hayal kurmak olduğunu öğretiyor banaaa! ” deyip enikonu ağlamaya tutuldu. Sufiler bu orta boylu sarışın Avrupalı adamın bir anda bu hale gelişine şaşırdılar. Zira bir büyük dehanın kadrini yine bir büyük deha anlardı. Mozartın son dinlediğiyse Itrinin şaheseri Neva Kardı. Mozartın bir önceki ağlayışı şimdi mest olmuş bir hüzne döndü. O hüzünde Mozart artık dünyada değildi. Kah Utaride gidip onunla çene çalıyor, kah Ay ile bir olup kendi çılgınlıklarını tasvir ediyor ya da Mirrihe uyup geçmişiyle savaştıktan sonra Zührenin yardımıyla kendi kendisiyle barışıyordu.

Dergahtan ayrılıp Viyanaya döndü. Aklına çakılan şeyse, zamanın cilvesiyle kendisine ulaşamadığı ulaşıp da yüzüne yüz süremediği Itriye bir hatıra yazmaktı. Bir gün kendisine ölüler için dua müziği anlamına gelen bir Requiem ısmarlandı. Bu Requiem sanılmaya ki kendi babasına veya onu ısmarlayan burjuvaya yazılacaktı. Requiem ustaya, Itriye, saygıydı. Mozart bir gün masasının başına, üzerinde işlemeli sarı bir Osmanlı kaftanıyla ve başında beyaz bir Osmanlı kavuğuyla oturdu. Ve Requiemi Osmanlı müziğindeki Nevanın karşılığı olan Re kararında yazmaya başladı. Requiemin girişini tahta üflemelilerle bezedi. Fakat flüt yoktu. Flüt neyi çağrıştırdığı için korkutuyordu Mozartı. Korkusu ise o Balkan dergahında kapıldığı heyecana tekrar tutulmak ve bu kez bunun üstesinden gelememekti. Giriş bölümünün sonuna Neva Karın son kararının bütün doğuşkanlarını koydu: Üç tane Re ve bir La. La’yı altoya verdi. Bu kararda dehşet bir kuvvetle tınlayan saf koyu mor bir hüzün ve Itriye eremeyişti. Bundan sonraki korolu bölümler bu eremeyişin kıyametleriydi. Solist bölümleri ise Viyana sokaklarından toplanmış tesellilerdi. Ve bizzat yazdığı son bölüm olan Lacrimosa artık hiç işe yaramayan, ancak Itri yolundaki çılgınlıkları besleyen gözyaşlarıydı. Mozart bir an gözyaşlarından merdivenler kurmayı denedi. Soprano yine La’da patladı. Ne yazık. Ama işte o vefakar klarnet yine de Itrinin kokusunu getirdi, neyin yolunu taklit ederek. Ve Mozart bu ya –sevinci hiç elden bırakmaz- karar tınısına gümüşi Fa Diyezi ekleyiverdi. Onu da gene kibar altoya teslim etti. İşte bu umuttu Itrinin cennetinden kopup gelen.
..

Devamını Oku
Funda Gülseven

Deniz dinginliğiyle
Huzura kaçıştı ufuk çizgisinde
Kendinden, hayattan kaçış
Geceye yüklediği anlamlar
Olabildiğine saftı.
Düşünce sarhoşu yüreğiyle
Gecede saklanıyordu
..

Devamını Oku
Fatma İlan

Mor, örtüsüdür kargaşanın.
Kışın-ayazın diğer adıdır.
İki renk arasında,
Kendini bulmaya çalışan,
Modası çabuk geçendir.

İstemem, bana kazaları
..

Devamını Oku
Şükran Çamoğlu

Bu yılda getirdik ilkbaharı
Mor menekşem yaprakların yeşermiş
Bekliyorum açacağın günleri
Kokluyorum kokluyorum
Kopartmaya elim varmıyor
Sana olan özlemim
Sevgim tutkum başka
..

Devamını Oku
Ünal Beşkese

Dolamış da kaderimi, kızıl saçın teline,
Oynar durur, yüreğimi alıvermiş eline.

Kâh bir kuru yaprak gibi rüzgârlara savurur,
Kâh bastırır sînesine, ateşiyle kavurur.

Gül dudaklım, ak gülüşlüm, zeytin gözlüm, işvelim,
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

O ılıman iklimli vakitlerin penceresinde hercai unutulmuşluklar zemherisini içer aşk, ufku tırnaklarıyla okşarken…
O sığ denizlerin kayıp medeniyetlerinde bir sebep ararız bu kahredici yolculuğa ve yalnızlığımıza, vakit düşünüş olur…
O kekre mevsimlerin yanaklarından içsel sevilerimiz akar, yosunlarla çevrili bu sevda denizinde sancımız sabrımız olur...
O raflarda gününü bekleyen gönül davalarımızın kararsız dudağından dökülen asil sözdür aşk, sevdikçe kahrımız olur…

Çoğul bekleyişler sürmüş ellerine bir kız. Ufuk çizgilerini birbirine ekleyerek, mağrur bekleyişlerin mor iksirlerini bir dikişte içerek ve umudun o hazin resmini aşkın kalemiyle çizerek. En koyu karanlıkları, en enlemsiz çarpıları ve ezberi bozulmuş pişmanlıkları birbirine çarptığın zaman şafakları çağıran o soylu sorguyu istemektir aşk, yanı başımda. Işıltılarla biçimlenen bir güneşin, ışıklarla harmanlanan bir gülüşün içinden süzülerek bana geliyordun, ben dudağımdaki sevgi sözcükleriyle yokluğuna içerken.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Ömrümün karanlık coğrafyasındaki aşktır adın, gövdemin çizgilerinde sürgündür aşk
Ruhumdaki bitimsiz masalların kahramanı kadın, gönlümün demirlerinde bağlı bir sal
Avuçlarımdaki yaşam çizgilerinde gizlidir varlığın, bir tek varlığınla anlam bulur masallar
Mutluluğa yol alan gemide yelkenimdir saçların, yalnız gelişinle çözülecek yasal sarılışlar

Uzak düşünüşlerin mor odalarında vakitler biriktirmiş bana bir kadın, sevdalı gözlerimdeki yerini arıyor. Adını unutmuş nicedir sevda, sarılmasız geçiyor ne yaptıksa yıllar. Umudun resmini yapıyor bir adam, çevresinde sevgiden donatılı boncuklar, ruhunda hüzzam ayrılıklar. Bekle diyor aşka anlar, kırık dökük anılar, zemheri zamanlar ve yorgun hazanlar. Her aşk özlemin dudağındaki o mağrur ıslaklıkmış, özlenen sevgili, beklenen yar, akıyor sarı denizlere sevdalı sular. Bekle diyor sevgili, er geç biter bu üşüyüş kışın ardı nasılsa bahar.

..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Sen gibi olmasada başka ellerde de sürülür tarlalarım,kimseye kızamam elbet geçer sürgünlüğüm.Bir el belki bir gün çiğdem tohumlarından atar tarlama,gökyüzü duyar hasretliğimi başlar ağlamaya ve bir gecede açar adını taşıyan tohumlar mor beyaza boyanan tenimde.Gölgende serinler böcekler,bir günlük ömrünü dünden harcamaya razı kelebekler uçuşur,bir arı balına katar polenlerini ve dökülen yapraklarınla özün kalır senden geriye,beni kahreden toprağımı kabul etmeyen o vurdumduymaz,inatçı özün...Dört mevsim açıp solarken çiğdem çiçekleri,dört mevsimde üç yüz altmış beş gün ne açar ne de solar hasretliğim.Geçer günler; tükenmek bilmeyen,yüreğimi delen asitli özlemin kuraklaştırıp çatlatır topraklarımı ve hayat verecek bir tohumum kalmaz geriye.Yolunu şaşırmış bir arı geçer,son nefesini verir bir kelebek,bir böcek sığınacak gölge arar parelere bölünmüş bedenimde.Gün gelir dikenli tellerle sarılır etrafım; iki üç kepçe kazarken öldürür son umutlarımı ve betonlar döküp,demir çubuklar saplarlar yüreğime.Temel atma adı altında köklerini taşıyan temelimi delik deşik edip kat kat betonlara hapsederler.Çiğdem apartmanı derler bu beton yığınına ve bir kız çocuğu gözünü açar hastaneye yetişmeden kalıpların esir aldığı arsamda,onun da adını çiğdem koyarlar.Artık baba olan gençliğini arkasında bırakmış bir adam elinde toprağından koparılmış çiğdemlerle koşup gelir eşini kutlamaya.Gördün işte sen olmasan da,ne kadar sahte olsa da yaşıyor hala çiğdemler beton zırhına bürünmüş toprağımda.
..

Devamını Oku
Necmi Ünsal

Aydınlatamaz ay her sensiz gecemi.
Aradığım ışık kara gözlerinde.
Çözdüm artık beni saran bilmecemi.
Mor mor menekşeler açan sözlerinde.

İnci damlaları güllerin üstünde.
Onlara bin cevher kattım gözyaşımdan.
..

Devamını Oku
Bekir Büke

Havada kar sesi var
Başında da mor fesi var
Açın bakın şu gonağı
İçinde de yar sesi var
(Lele çoban garip oğlan)

Mor poşuyu boyamadım
..

Devamını Oku