Mizahın kaynağı düşündüren hüznüydü,
Şimdi güldüren bir acının çığlığı
Nedense duyulmaz oldu
Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı
Kalitesindeki dirayetli mizah
Recep İvedik tiplemeleriyle
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Mizah.. Bana göre yüzde yüz 'zekanın işi..'
İçinde 'gülmece' var...
'Isırmaca' var...
Ders var...
Öyleyse 'normal zekalıların altındakiler' ne yazabilir, ne sözle becerebilir, ne de anlayabilir...
Oyun, yazı, öykü, resim/karikatür, tiyatro... Gazetelerde köşesi.. Hatta özgün dergileri olan, çokça çıkan, çok okunan...
Ayrı bir sanattı... Ustaları vardı... Zevkle takip edilir, değer verilirdi...
Ne zaman ki 'gülmek ucuzladı, düşündürücü olmaktan çıktı tebessüm...' Mizah yerini 'kurmaca kahkahaya', belden aşağı laflara, basit şakalara bıraktı...
Ve kalite bitti... İnsan da...
Özel bir konu.. Geçmişin penceresinden bakılarak iyi işlenmiş.. Şiir olmuş..
Tebrikler Önder Bey...
İç döküşünüze aynen katılıyorum usta kalem..
Son onbeş yıldır toplum öylesine yozlaştıki
toplumun önünü açan komedyen sanatçılar yok edildi.Bu toplum gülmeye hasret gülmeye...Gerçekten güldürü usatlarını susturdular.Yozlaştık be yahu...Yürek gücünüze emeğinize sağlık...
Gülerken düşündüren, düşünürken güldüren mizaha ne çok gereksinim var günümüzde. Suratlar asık, şal şalvar, takunya takke ve bir karış kirli sakal... İnsanlar komik değil 'A Acayipsin...' Kahkaha atmak istiyorum Muammer Karaca'da ya da Devekuşu Kaberede... Yürüdükçe bir kentin daracık sokkalarında üstüme üstüme geliyor kirli kirli duvarlar... Gülemiyorum, gülemiyorum... Gülmeyi unutturdular bana... Toplumun zekâ düzeyi düştü... düştü... Çatık kaşlılar ve iki numara kesilmiş bıyık; düşünemeyen toplumlar
gözyaşı döküp ağlamaya lâyık... Üstüne üstlük, pejmurde saç sakal, takunya şal, şalvar, daracık pantolon, sıkma baş... Bu gidiş nereye belli değil mi arkadaş... ++
GÖNÜL SESİNİ BÜYÜK BİR USTALIKLA MISRALARA YÜKLEYEN,
SEVGİSİYLE paylaşımını BESLEYEN DEĞERLİ ŞAİR
SEVGİ VE SAYGILARIMLA KUTLUYORUM
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta