Mısra Onun Haysiyetiydi... Şiiri - Yorumlar

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Derin kökleriyle tutunduğu uçurumun ucundan, kambur bir ihtiyar gibi toprağa bakan fıstık çamının altındaki kır kahvesinde, ilk cümleyi bomboş bir sayfaya hiç düşünmeden yazdım: “Bütün yalnızlıklar birbirine benzer.” Sonra birden anlamsız gelen o basit cümlenin üzerini jiletle bembeyaz bir tene kesik atar gibi kırmızı bir kalemle incecik çizdim. Bakışlarım yavaş yavaş yerde uyuyan yavru kedinin, altına sığındığım kimsesiz ağacın oradan da puslu boğazın üzerinde gezinen ‘sessiz gemilerde’ dolaştıktan sonra nihayet tahta masanın üzerindeki o sepya fotoğrafın üzerinde durdu ve orada öylece kaldı. İşte tam o anda, ilk cümleyi tekrar yazdım: “İnsanın yalnızlığı kendisine benzer, biz faniler hayatımızın eksikliğine tahammül edemediğimiz kadar yalnızız.”

Kapağında “Gemi Elli Yıldır Sessiz” yazan kitaptaki badem bıyıklı, çukur çeneli, tombul yanaklı adam, hem o fotoğrafın kahramanıydı, hem de orada değildi. İri cüssesini şefkatle saran çizgili ropdöşambrıyla, tek kişilik karyolasının yanında fanilerin dünyasına ait değilmiş gibi oturan büyük şair, dizlerinin üzerinde duran kalın kitaba bir lord edasıyla bakıyordu. Ama nedense diplomatik ciddiyetine rağmen bakanın içine işleyen katı bir yalnızlık duygusu hâkimdi fotoğrafa. Küt parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı tutma biçiminden mi bilmiyorum, o solgun yalnızlığı bile başkalarınınkine pek benzemiyordu. Yanındaki mermer konsolunun üzerinde duran gümüş sırlı aynaya baktığında, hayatı boyunca ‘yuvasını’ arayan küçük bir oğlan çocuğu mu görüyordu, yoksa bencilliğini besleyen kibirli bir ifade mi? Daha çok hangisiyle karşılaştığını hiç bilemeyeceğiz. Bu sorunun cevabı da onun mistik dünyasını zenginleştiren diğer sırları gibi aramızdan elli yıl önce ayrıldı.

Tanrı’nın sihirli işaretleri...

Yahya Kemal’in bir telkari ustasının incecik gümüş telleri işler gibi beyaz sayfalara nakşettiği el yazmalarına, şiir taslaklarına, mektuplarına bakarken, öteden beri onunla ilgili hissettiklerim ansızın karşılığını buluverdi sanki. Halbuki Münir Nurettin’in kırık, tozlu sesini dinleyerek dolaştığım o boş salonda beni şaşırtan, bilmediğim hiçbir şeye rastlamamıştım. Onun eşyayla, şiirle, hayatıyla, dünyayla kurduğu o ‘aidiyetsizlik’ ilişkisi birdenbire insancıl bir hale büründü. Eski harflerle yazılmış, Tanrı’nın sihirli işaretleri gibi görünen mısraların hayatındaki karşılığını düşündüm bir süre. Her biri onun bu dünyadan gelip geçişini farklı hikâyelerle anlatıyordu.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta