Sen...
Sen içimi ısıtan bir gülüş
sen yorgun akşamlarda
söylediğim şarkı dudaklarımda
farzetki benimsin artık
farzet ki delice aşıksın bana...
Öyle garibim ki ben şu insanlar içinde
Yorgunum diyemem hiç hakkım yok buna
Ruhumu mengeneye alır gibi olduklarında
Tırnaklarımı bile geçiremem
Artık nasır nasır nasırlaşmış derime
Kanatamam kabuk bağlamamış yaralarımı
yıldızlar..
engin göklerin vefalı
ve pırıltılı ateş böcekleri!
ne güzel de bakarsınız ordan
çok ötelerden dünyamıza
titrek ve puslu vuruntularla..
Yıllarca kan emici sülükler
emdi iliklerimizi
öyle dehşetli
öyle aman vermez sülükler!
Afrikalı bebeler gibi
bir deri bir kemik kalınca
Günah denizinde boğulmak üzere olan ben
yine de kesmiyorum ümidimi Allah'tan
belki rahmet bir rüzgar şeklinde gelip
atacak beni kurtuluş sahiline
kimbilir....
Rabbim doğrusu ben çok muzdaribim
şu aklımın işlerinden
ve bu kalbimin çocuksu heveslerinden
yok mu medet bana
yok mu ya rab!
çoğu zaman böyle
Gölgeler oynaşıyor gözlerimde
yıllara meydan okuyan
yaşlı çınar ağacının altındaki
işlek köy kahvesinde
oturmuş çayımı yudumlarken ağır ağır
köy yerinin ezelden beridir dilsiz ve sağır
Her gün güneşin
son ışıkları karanlığa
teslim olmadan ve
akşamcı su perileri
oynaşmaya başlamadan
biraz önce
Her gün bir diğerinin peşinden gelir
annesinin adımlarını izleyen bir çocuk gibi
mızmız, ele avuca sığmaz ve yaramaz
ümitlerimizi taşırken ceplerinde
sevdalarımızı büyütür yüreğinde
'yarın'ı müjdeleyen gözleriyle
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!