(Çok Yaşa Fatma!)
Köye geldiğimin üçüncü günüydü. Sabah erken saatlerde uyandım. O gün benim için çok önemliydi. Okullar açılıyordu ve ben ilk defa öğretmenlik mesleğine başlayacaktım.
Okul bahçesinin içerisinde bulunan lojmandan hazırlıklarımızı yaparak çıktık. Bahçede bir kısmı sağa sola koşan, çığlıklar atan, bir kısmı ise sessizce bir tarafta bekleyen onlarca çocuk vardı.
İlk bakışta dikkatimi çeken eski, solgun siyah önlük giyenlerin yaşları biraz daha büyük olmasına karşın önlükleri bedenlerine biraz küçük gelmekteydi. İlginç olan önlükleri yeni olanların yaşları küçük olmasına karşın onlarında önlükleri de bedenlerine biraz büyüktü.
Daha önce köyde doğup belli bir yaşa kadar köyde yaşayan, köy yaşamını bilen öğretmen arkadaşım Tuncay nedenlerini çözmüş ve bir çırpıda açıklamıştı: “Yoksulluktan bir önlük birkaç yıl giyilmek zorundaydı, yeni önlük alınırken bu hesaba katılarak bir iki beden büyük alınırdı. Ancak, çocukların beden gelişimi hesapta olmayan şekilde büyüdüğünde daha okul bitmeden önlükler küçük kalabiliyordu ve yenisini alma şansları da yok denecek kadar azdı. Olanla idare etmek adeta bir zorunluluktu.”
Öğrencilerin arasına doğru yürüdüğümüzde dikkatler bizim üzerimize yoğunlaştı. Ürkek bakışlarla karşı karşıya kaldık. Birçok öğrenci oyununu bırakmış dikkatlice bizlere bakıyordu. Fark etmeyenlerde diğer arkadaşları tarafından uyarılıyordu. Birkaç öğrenciyle göz göze geldim. Çoğu bakışlarını kaçırmıştı. Bakışlarını kaçırmayan ve gülümseyen öğrenci sayısı yok denecek kadar azdı.
Arkadaşım Tuncay geçmiş tecrübelerine dayanarak ikinci açıklamayı da yaptı: “Köye gelen yabancı sayısı çok az olduğundan çocuklar gördükleri yabancılardan ilk anda çekinirler, biraz zaman geçtikten sonra biraz da yakınlık gördüklerinde ancak yaklaşırlar.”
Bu sözden hareketle hemen yakınımda duran küçük kızın yanına yaklaştım.
—Adın ne senin?
Utangaç bir tavırla,
—Fatma,
—Yani Fatoş
- …..
—Fatma kaç yaşındasın,
—On
—Kaçıncı sınıfa gidiyorsun?
—Dört
— Sen ne kadar tatlı bir kızsın.
-…
Fatma hiçbir şey söylemeden yanımdan koşarak uzaklaştı. İleride bir arkadaşının yanına gitti. Bir elini ağzına kapatmış, diğeriyle bizi göstererek bir şeyler söylüyordu. Fatma’ya el sallayarak okul kapısından içeriye girdik.
Okul müdürümüz sınıfların dağıtımını yapmış ve bana üçüncü sınıfı vermişti. Okulu sınıfı hatta mesleği daha bilmiyordum. Okul binasından girinceye kadar da hangi sınıfı okutmam gerektiği konusunda bir tercihim olmamıştı. Ancak, Fatma’yı tanıdıktan sonra dördüncü sınıfı okutma gibi bir tercihi içimden geçirmiştim. O da olmamıştı!
Okul müdürümüzün konuşmasından sonra, bahçeye çıktık. Açılış töreni yaptık. Sınıflarımıza girdik. İlk üç dersimiz benim ve çocukların ilk günü olmasının heyecanıyla geçti. Derslerin nasıl geçtiğini anlamamıştım bile. Üçüncü dersten sonra öğlen tatili oldu.
Okuldan çıkarak lojmana geldik. Acıktığımı ancak o sırada anladım. Hazırda yemeğimiz yoktu hemen yemek yapmamız gerekiyordu. Köye geldiğimiz üç gün olmasına karşın hep hazır yediğimiz ve hazırda yenecek bir şey kalmadığı için bugün ilk defa yemek yapacaktık. Ancak;
Yemek yapma konusunda birlikte kaldığımız üç arkadaşta yeterli beceriye sahip değildik. Önce yapacağımız yemeğe karar verdik. Birçok insanın aklına ilk gelen ve bizlere de pişirmesi en kolay gelen yemek olan patates kızartması yapacaktık. Bu konuyla ilgili olarak köye gelmeden önce annemden de ders almıştım.
Köye gelmeden önce annemin yemek yapma konusunda vermiş olduğu pratik bilgileri arkadaşlara da aktardım. Piknik tüpünün üzerine tavayı ve tavaya da zeytinyağını koyduk. Yağın kızartma için hazır olup olmadığını kontrol etmek için daha önce soyduğumuz patateslerden birini kızgın yağın içerisine attık. İşte o anda olanlar oldu. Yağ etrafa sıçrayıp dağılmaya başladı. Kızgın yağ üzerimize sıçrıyordu. Tuncay sapından tuttuğu tavayı devirdi. Kızgın yağ olduğu gibi sağ elimden üzerine döküldü. İlk anda ne yapacağımı şaşırmıştım. Hemen mutfak taşının üzerinde duran ıslak bezle elimi temizledim. Ancak olan olmuştu ve elim yanmıştı. Acımaya başlamıştı bile.
Yemek yapma konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığımız gibi acı ama gerçek ilk yardım konusunda da yeterli bilgiye sahip değildik. Öğretmen olmak için her türlü bilgi verilmişti ancak nedense böyle bir bilginin verilmesine gerek duyulmamıştı.
Hemen okula gittik. Okul müdürümüz bir arkadaşla bizi sağlık ocağına gönderdi. Sağlık ocağında bir ebe ve bir sağlık memuru görev yapıyormuş. Sağlık memuru sağlık ocağının olanaklarıyla ilk tedavisini yaparak bizi geri gönderdi.
İlk anda elimin acısı biraz hafiflemesine karşın daha okula dönmeden acı şiddetini artırmaya başlamıştı. Biraz daha zaman geçince de artık katlanılmayacak dereceye gelmişti. İlaç alma şansım yoktu. Köyün tek arabası sabah beşte şehre gitmekte akşam on beş dolaylarında köye dönmekteydi. Ancak bugün sipariş verirsem yarın dönüşte ilaç gelebilirdi.
Acılarım, elimi dışarıda esen soğuk rüzgâra tuttuğumda biraz hafifliyordu, ancak bu kez de üşüyordum. Vücudumu okul binası içerisinde rüzgârdan koruyarak, kolumu kapının dışına uzatıp rüzgâra tutarak mesai bitmesini bekledim.
İki ders daha yaptıktan sonra o günkü mesaimiz bitti. Lojmana döndük. Elimin acıması geçmemişti. O geceyi arkadaşım Tuncay’ın türküleri eşliğinde geç saatler kadar uyumadan geçirdim. Bu arada kararımı verdim. Öğretmenlik mesleğini isteyerek seçmemiştim ve köy yaşantısına da alışkın değildim, yarın ilk arabayla geri dönecektim ve mesleğimi bırakacaktım.
Kararımı arkadaşlarıma da açıkladım.
Gece geç saatlerde uyuduğumuz için sabah erken uyanamamış dolayısıyla köyün arabasını kaçırmıştım. Zorunlu olarak bir gün daha köyde kalacaktım. Elimin acısı da epey azalmıştı. Ancak kararımdan vazgeçmemiştim. Bir gün sonra da olsa dönecektim.
Hazırlılarımızı yaptıktan sonra tekrar okula gitmek için lojmandan çıktık. Lojmanın hemen kapısının önünde Fatma bekliyordu. Beni görünce gülümsedi. Merdivenlerden inerek yanına gittim. Bir gün önceki utangaç Fatma gitmiş şen şakrak bir Fatma gelmişti ve karşımda duruyordu. Elimin sargılı olması dikkatini çekti. Konuşmaya başladık:
—Günaydın Fatma,
—Günaydın öğretmenim, eline ne oldu?
—Yağ döküldü yandı
Yüzündeki acıma ifadesi hemen belli oluyordu.
—Çok acıyor mu? Öğretmenim.
—Acıyordu şimdi biraz geçti.
Çocuk aklıyla ilaç ta önermeye başladı.
—Öğretmenim patatesi ince kıy onu sür o zaman acımaz.
— Peki Fatma dediğini yapacağım. Ancak ben yarın buradan ayrılarak memleketime döneceğim orada doktora tedavimi yaptırırım.
Bu sözlerimi duyduğunda yüzündeki ifadenin nasılda değiştiğini, üzüldüğünü belirten ifade tarzını anlatmak mümkün değil.
—Öğretmenim şimdi sen gerçekten gidecek misin?
—Evet
Hiç bir şey söylemeden arkasını döndü ve uzaklaştı. Arkadaşının hareketlerinden ağladığını anladım. Yanına gitmek istediğimde kaçarak uzaklaşıyordu. Takip etmekten vazgeçtim.
Okula gittiğimde kafamda hep Fatma’nın davranışı vardı.Dinlenme aralarında da Fatma’yı görememiştim. Hâlbuki bir gün önce dinlenme saatlerinde yanıma gelmiş gelemediği zamanlarda da uzaktan beni izlemişti. Ailesi ve köy üzerine epey konuşma fırsatı da bulmuştum.
Öğlen arasında lojmandan çıkarken Fatma’yı yine lojmanın kapısında gördüm. Yanıma çağırdım. Üzgün bir ifadeyle yanıma geldi. Kendisine sordum.
—Fatma, ben gidersem üzülür müsün?
—Evet
— Ya gitmezsem, kalırsam?
—Sevinirim.
— Öyleyse bende karar verdim. Gitmiyorum.
Bir anda bu söz ağzımdan çıkmıştı. Oysaki gitme konusunda o ana kadar kesin karalıydım. Fatma garip bir çığlık atarak çoktan arkadaşlarının yanına koşmuştu. Bir kez daha onu geri çağırıp aslında kararımı değiştirmediğimi ve gideceğimi söyleyemedim.
Okula geldiğimde daha önce ayrılacağımı söylediğim okul müdürüne kararımdan vazgeçtiğimi ve kalacağımı söyledim. İşin doğrusu o da şaşırmıştı. Nedenlerini sorduğunda “o da bende saklı kalsın” dedim. Ve bu güne kadar bunu hiç ifade etmedim.
Bu gün meslekte 30. yılımı çalışıyorum.
İyi ki Fatma’yı tanımışım.
İyi ki mesleğimden ayrılmamışım.
Şu anda nerede olduğunu ve ne yaptığını bilmiyorum ama “çok yaşa Fatma! ” diyorum.
Kayıt Tarihi : 1.2.2008 21:37:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İstanbul Kadıköy İlçesi, Milli Eğitim Müdürlüğünce 'Atatürk'ün Doğumunun 125.yılı Kutlamaları' kapsamında bastırılan 'Öğretmen Anıları' kitabında yayımlanmıştır. Gerçek bir anıdır.
![Reşat Karabağ](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/02/01/meslekte-ilk-gun-cok-yasa-fatma.jpg)
Çok güzel bir hikayeydi. Beğenerek ve saygı duyarak okudum. Tebrik eder balşarınızın devamını dilerim.
Sevgi ve saygılarımla üçüncü tam puan Tekİrdağ'dan gekiyor.
TÜM YORUMLAR (11)