Merve Sühan Şiirleri - Şair Merve Sühan

Merve Sühan

Altın varaklı kapılardan, unutulmuş insanlardan sıyrılıp dua kapısına; tövbeli, elinde birkaç mektupla giriyorum, affedilmeyi dileyerek. Her duaya adının cümle hecesini bırakıyorum, bir daha hatırlamamak için seni. Her kapıda başka bir ben arıyorum, eski beni bir gün tekrar bulmak için.

Trenler geçiyor evimin hemen arka sokağından. Çocukluğumun hatırlanabilir en güzel yanını selamlıyorum, bir pencere kenarında. El sallıyorum geçmişin silinmeyecek yolculuklarına, mazi bir allı defterin tozlu sayfalarında çocukluğuma aralanıyor. Seni unutmaya geçmişin anılarına sığınarak başlıyorum. İnsan en aciz kaldığında niye çocukluğuna sığınmakta bulur ki çareyi? Özlemi niye hep çocukluğuna insanın? Bir ağacın gölgesinde toprağa karışıp güneşin batışına bir gün daha eklemek, günlerce uğraşılmış anne eteklerinin paçalarından yapılma koca bir uçurtmayı gökyüzünde bir zafer kazanmışçasına uçurtmak, bir ağacın gölgesinde baba sesinden hikâyeler dinlemek… Biliyor musun insanın yüreğinin üşümesi çocukluğunu özlemesi kadar. İçinde büyüyen boşluğun git gide sessiz, ıssız bir çöle dönüşmesi kadar… Neresinden bakarsan bak insanın yaralarını saracak yerdi sığındığı hatıralar. Bu hatıralar bitmeyecek sandığımız bir ömrün yarısı kadar…

Çok eski bir uzaklığın geleceğe köprü kurduğu bir allı defterdi bu… Tekrar yazmaya karar verdiğimde seni, içimin katili olmaktan kurtarıp temiz bir adam olarak dirileceğini umut ederek yazdım, bu beyaz sayfalara. İçinde sevinçleri, hüzünleri, yarım kalmış hayalleri, kabuk bağlamış yaralarıyla çoğu sayfası gözyaşı izlerinden kalma eski bir hikâyenin izlerine karışmış bir deftere seni yazmak… İlk defa birine inanmışlığın duygusunu o ulvi hissi oturup babama anlatıyormuşum gibi… Eğer sen de sevmiş olsaydın; ömrün yarım kalmış bir hikâyesini birlikte doldurarak, bir hikâyenin mutlu ve tamamlanmış biteceğine inandırmış olacaktım kendimi. İçimin büyüyen sancılı yanlarını, kaburgalarımın arasında beni yok edecek o ağrıları bu sayfalara yazmaya niyet ederken, çareyi bir bıçağın altında İsmail gibi yatmakta buldum, birinin gelip beni bu azaptan kurtarmasını bekleyerek. Bilmediğin birçok şeyi öğrendiğinde, hayatının birçok yerinde bunları birer alışkanlık haline dönüştürüyorsun ama eskiyen şeyleri yenileriyle değiştirmeye, bir eksikliği tamamlayacak yeni bir alışkanlık kazanamıyorsun. Yarayı yarayla kapatamıyorsun. Ruhumun çorak topraklarına çiçekler ektiğinde anlamıştım bunun bir alışkanlık olduğunu. “Sana sarılınca tüm özlemlerim bitiyor. Sıyrılıyorum bu dünyanın anlaşılmaz yalnızlığından.” demiştin, sanki tüm bu yalnızlığı sırtıma yüklediğinden habersiz. Ayrılık neydi bir kalbin dilinde? Önce seni binlerce insan içinde bir kalbin sesine buldurup, sonra o kalabalık için de sessizce kaybettirmeye mecbur bırakan… Unutmayı beceremem demiştim sana. Keşke giderken sorsaydın kalbine, dönmeyecek kadar gidecekse bir insan, niye gelmeye niyet ederdi ki? Dönmek bir yenilgi ise kalanın çaresiz adı değil midir Aşk?

Devamını Oku
Merve Sühan

Aşktan büyüktü, küçük gözlerini dikmiş öylesine bana bakarken
Biraz masum, biraz işveli, biraz tehlikeli
Bütün korkularını çekip alsam demiştim derin anılarından
Gönül iklimine bir başka mevsimi savururken
Begonyalardan, sardunyalardan bitme bir yolda beraber yürümüş olsaydık
Bir sabah bırakıp unutsam her şeyi göğsünün sol boşluğunda demiştim,

Devamını Oku
Merve Sühan

Uzun sessiz gecelerin birinde, henüz sabahı edecek güçle ayakta duran gözlerimin koyu karanlığında yazıyorum bunları sana. Bu his ki asla anlatılmayacak bir duygunun tezahürü… Sana âşık olmak apaçık en büyük delilikti. Anlamıyorum şu evren her anında seni bana hatırlatmak için neden bu kadar gayret içinde? Seni bana getirmenin yollarını buldurmak varken, niye her intihar sonrası tekrar diriltmek için bir şans daha verir kalbime. Madem olmayacaktın bu kalple derdin ne? Neden sonbaharda kurumaya yüz tutarken ağaçlar, benim gönlümde çiçekler meyveye durdu? Aramızdaki mesafenin yalnızca satır aralarında bırakılan boşluklardan ibaret olmasını dilerdim. Kim koydu bu zamansız ayrılığı aramıza? Gittiğinden beri sessizlik iyice sessizleşti. Varacağım yollar uzadı. Bir ağırlık çöktü üstüme. Aklım bir garip gözlerinin içindeki o küçük çocukta hâlâ. Ellerimi uzatsam sanki hemen şurada... Başını alıp omuzuma yaslasam, üşümüş ellerini avuç içimde ısıtarak öpsem, titreyen parmaklarının alsam soğukluğunu... Gözlerine bir tebessüm yayılsa tam o anda. Başını alıp usulca dizime bırakmış olsan... Ellerim saçlarında gezinirken yüzünü uzun uzun seyretsem... Güneşin son ışıkları da geceye teslim ettiğinde kendini, yorgun başın göğsümün üzerine düşse… Sonrası gece ve seninle baş başa…
Seni deli gibi özlemek dışında beynimde zuhur eden başka bir olay yok. Başka bir vuku sirayet ettiğinde bile bir tebessümle sıyrılıp yine huzurla meşgul olduğum en güzel meselemsin. Ama ömür dert bildiğini ödül, ödül bildiğini ceza diye verir. Hayat zaten bundan ibaret değil midir? Olaylar ve yaşanılan örgüler... Gelenler gidenler… Kayıplar kazançlar, bizden eksilenler ve bizi biz yapanlar... Sen hangi olay örgüsünün neresindesin? Gelen, giden… Kayıp, kazanç… Eksilen ya da var eden… Hangisi? Hangisisin ömür penceremde? Hakkımızda cevabını bilmediğimiz ne kadar çok şey var. Buna rağmen ne aklım ne de ruhum başka bir ismi sayıklamıyor dilinde. Gün adının zikriyle başlayıp, gecenin sessizliğinde saatin tik tak seslerini bir ritme dönüştürüp birkaç resim karesiyle öylece duruyor aklımda. Bir avuntu dondurulmuş zamanın kıyısında sana hasretle bakan gözlerimde.
Bir ayrıntı iç sesimin sürekli tekrar edip bağışladığı “Can bedenden çıkmadıkça, umut devam etmeli…” tutunup minnetle azat olmayı bekliyorum bu yankıya ya da hepten teslim olmaya. Geleceğin vakit hüznüm alabildiğine gökkuşağına dönüşecek biliyorum. Takvimler ve saatler unutacak yine kendini. Sahi hatırlamıyorum, zaman hangi gün neden terk etti bizi? Bir az önce denizin dalgasına seni anlattım. Güneş ufukta toparlanmış gitmeye niyetliyken kızıllığı denizin üzerine serilmişti. Bir kızıl saçlı kız sanki hırçın bir yanını denize bırakmıştı bugün. Dalgalar çekilirken uzakta bir yerde seni gördüm. Koştum dalgaların üzerine. Boyumu aşan suya inat ruhuma kadar ıslandım. Az sonra dalgaların arasında belirdi yüzün. Yine aynıydın. Ne vakit gün yüzünü yine bağışlar bana bilmem. Ama inanmak istiyor kalbim güneşin bir sabah seninle doğacağına. İnanıyor mu ellerin ellerimle buluşacağı vaktin geleceğine? Biliyor musun? Masamdaki güller hiç susmadan seni soruyor bana. Aynadaki yansıma duyuyor musun beni, gözlerin sayıklıyor mu yüzümü hâlâ?

Devamını Oku
Merve Sühan

Yüreğimin silik bahçesine bir gül diktiler. Sonra o gülü alıp başka bahçelerde yetiştirdiler.


Gözlerin en sırrı kalemdi yalnızlığa

Bir bakışın bin cümle dağı sindirirdi içimde

Devamını Oku
Merve Sühan

Ayrılık, Sevgilim

En ince yerinde şimdi sözün

Aklım ermez düşüncelere

Devamını Oku
Merve Sühan

Bir meftun ayrılığa düştü gönlüm bugün. Bir dinlesen şimdi kalbimin ağrısını, Kaf Dağı’nın ardından sızılarla duyulurdu. Bilir misin? Nicedir bilmezdi bu ağrıyı göğsüm. Ne oldu kalbime diye sordum. Ne oldu dedim anlat. Anlat! Gönlüne elem veren derdinin kelamını anlat dedim. Sustu. Zifiri karanlıkta bir çölün ortasında deli divane dolaşıp evini arayan Leyla gibiydi şimdi her şey, Leyla gibi...
Azizini arayan bir Leyla…O çölde aradım seni. Bilmediğim bedevilerin arasında. Yüzümü güldüren o gül yüzünü aradım. Sen kokuyordu her yer. Her yer buram buram gül kokusuna karışmıştı sanki. Bilsem kokuna bulanacak canım, bin tane gülün içinden geçer dikenlerin canımdaki kanıma karışmasına inat, kanımın her bir damlasının ölüme karışacağını bile bile yürürdüm onlara. Neyleyim ki bu canı sensiz ben. Neyleyim ben sensiz bu zamanı şimdi. Saatlerin vaktini, geceyi, gündüzü, güneşi ayı. Neyleyim seni göremediğim şehrin üzerindeki yıldızları. Sensiz ayrı nefes aldığım kalbi neyleyim. Özlemin içimde bir kora dönüşmüşken neyleyim huzuru. Evveli yakacaksa ateşin, senin aşkınla yanayım. Sana gelecekse yollar, tüm yolları geçmeye hazırım. Sen olacaksan, ben karışıp sana sen olayım. Tenim sana bulanmayacaksa bir gün bu canı sensiz neyleyim. Hastalık gelecekse bir gün sana, o hastalığa bürünüp çıkıp gideyim senden razıyım.

“Gönül görmek istedikten sonra aydınlatır en karanlık en zifiri geceyi.” demiştin. Kalbini en âlâ yerinden incittiğimi düşünerek. Kalbime bin bıçak darbesini kaç bin defa sapladığını bilmeyerek, kalbine deli divane olduğumu bilmeyerek, seni kalbimle dinlediğimi bilmeyerek... Sana en çok onun nazarıyla baktığımı görmeyerek... Sahi seni en çok onda hissediyorum dediğimde duyuyor muydu gönlün gönlümdeki sesi? Sahi sen gerçekten gördün mü en çok içimde büyüttüğüm seni?

Sordum kendime bir sabah; Vuslat kalbimin azizine kavuşmayacaksa beklemek niye? Sevmek, sana karışmak olmayacaksa seni sevmek niye? Ya şu geceler seninle bitmeyecekse sabahı beklemek niye? Sabahı seninle açmayacaksa bu gözler, görmek niye? Sesine ulaşmayacaksa her gün sesim, dünyada konuşmak niye? Kalbim sancı içinde kıvranmayacaksa senden ayrı düştüğünde, ölümü beklememek niye?

Devamını Oku
Merve Sühan

Konuşmak, anlatmak, sabahın rüzgârına bırakmak kendini, çocuklar gibi dedim. Pencere gibi, umut gibi, kuşların ötüşü, nane, sümbül gibi. Ben konuştum sen sustun. Dinlemedin bile. Neden bir ben duyuyorum içimdeki şu yalnızlığı, şu hıçkırığı, şu boğuntuyu, şu gözlerimde hiç eksilmeyen tozu kederi bilmedim. Kimse bilmedi.

Zaman geçti, sular duruldu, bulutlar dağıldı. Kuşlar geri döndü. Güneş gitti, ay bilmem kaç defa döndü durdu kendi etrafında ama tamamlandı sonunda. Eksildikçe tamamlandı. Bir sen dönmedin. Gelmedin. Sesin eksik kaldı şu yalnız çorak köhne ömrümde. Beklemek çok acı. Ağrılı, sancılı. Geçen gün bir salıncak kurdum rüyamda evimizin bahçesine. Sen uzaklara gidince orada oturup bekleyeyim diye. Ben şimdi orada, o salıncağın üzerinde bekliyorum seni, bir gün dönersin diye.

Devamını Oku
Merve Sühan

Unutma hiçbir aşk imkânsızlığa yakın değildir/
hiçbir imkânsızlıkta aşk değildir.

Gece rüyamdaki sohbetini şiir belledim, hiç susmayan sesinle ömrüme. Bir ahuzarı gerçek kılıp, bin defa iç çekerek seni bekledim; gecenin en hazin sessizliğinde. Ben sana şiirler yazdım, sesinin içli türküsünden uzakları duyarak. Dünya soğuk, içim buzken gözlerindeki gizin sıcaklığına sarıldım. Ben, yokluğunun her sancısına her gün bir düğüm daha ekleyerek bekledim seni. Seni beklerken ömrümün bir iplik gibi uzadığını hissettim. Hayatım boyunca birçok tecrübeyi yaşımın yanına ilikledim. Güçlendim, büyüdüm, düştüm, ağladım, haykırdım, sustum, çocukluğumu en çok gözlerindeki buğuda gördüm. Yenildim ama hiç vazgeçmedim. İçimin en çaresiz yanına tutundukça öğrendim bunu. Vazgeçmek saymamak, yaşamak dedim, hep aksine inatla. Ne çok yolu vardı öğrenmenin dedim çok sonra, seni severken.

Baba bildim yokluğunun sancısını. Ben acının en çaresizliğini babasızlık bildim yıllarca. Seni onun yokluğuna eş kıldım. Çoğu kez onu bırakıp sana ağladım. Gelmeyişine, hasretle beklediğim her güne… Gözlerine, ellerine, şefkatine, sözlerine, nedensiz susmalarına, her şeyine. Anne bildim en çok gelmeyişini. En çok sığınmak istediğim yerdi anne kucağı. Bir tek orada huzurlu, yalnız orada mutluydum. Ölüm bile gelse huzurla ölümü karşılayabilirdim bunu en çok sen bilirdin. Sana sarılmayı anne kucağı bildim. Huzuru gözlerinde, gözlerime baktığın şefkat bildim.

Devamını Oku
Merve Sühan

“Ey yüreğimin kıymetli âh-û zârı, bu yalnızlıkta bile güzelsin.”

Kirpikli bir yalnız geceyle seni konuşuyoruz. Gözlerimde özleminin grileşmiş resmi duruyor. Sana giden yollar bir varmış hep yokmuş gibi. Bütün uzaklar dillenmiş dilimde tüm imkansızlıklarıyla. Bir varmış bir yokmuş gibi… Başıma sarılan siyah bir yazma, yas ve isyanla. Eski bir köy evi duruyor hemen şurada. Birazdan gözyaşlarının habercisi.
Acıdan yapılmış bir dağ duruyor öylesine karşımda. Sen misin bu? Gülümsemelerin yok artık. O başını her şeye rağmen dik tutan gururun var önümde. Hani gözlerin, nerede? O umutla bakan gözlerin? Bugün ayrılığın 5684794 günü sanki. Saatler geçmiyor, zamansa bir nefeste bitiyor artık. Bütün zamanlar şu anda toplanmış gibi. Bir an oluyor ki duruyor her şey adının baş harfiyle…
İsminle başlardı gün ve gece, tüm karanlık ihtişamıyla. Gün seninle yeşerirdi. Evler, sokaklar, insanlar, ağaçlar, kuşlar, sesler yok artık. Ben mi? Ben bir yaralı geyik gibi oradan oraya koşuyorum. Gün ne vakit sesinle var olacak artık söyle! Sesini duymak, çırpına çırpına çocukluğuma koşmak gibi. “Halbuki ben ruhunun içinde bir nefestim sen bilmezken."Seni görebilme umudu taşıyan akşamlar yok artık. Artık hiç akşam olmayacak değil mi?
Ey sevmek denilen kıymetli âh-û zâr! Can parem, gönül özüm ! Bırak gönül kederinin yüklerini avuçlarıma. Sana hayranlık içinde adını zikredeyim. Can şenliğim, fikrimin gül tanesi, Bırak şu ayrılık yalanını sevmek dururken. Sevmemek canımı acıtıyor. Sessizliğin bile bağırdığı bu gürültüde sensin içimdeki huzur. Gelsen de sarılsak mı artık?

Devamını Oku
Merve Sühan

Gittikçe yalnızlaşıyor gönül iklimimdeki sesler. Kafamın içindeki seslere bin ah! işitiyorum hep şu sıralar. Sığındığım kitapların sessizliğini özlüyorum. “Sezen Aksu” yeni albüm çıkarmış onunla hemhal oluyorum. Bu yazı da onun eseri biraz. Kulağımda onun sesiyle günleri geceye bırakıyorum. Aşkın amansız dili, sessizliğime derin bir “ah” ile…

Solgun umutlarımın sabahına bir başkaldırı bu iklimin esmeyen rüzgârı. Aklım dilimin varamadıklarında hala. İçimin keder yükü oturuyor avare bir uçuruma karşı. Umarsız ufuklarda beliriyor yüzün. Binlerce pencere yükseliyor kalbimin el değmemiş yerlerine. Bir ışık yağmuru başlıyor göğümde, sen geçiyorsun her pencerenin altından. Yüzüme dökülüyor ışıkların gölgesi. Her bir tanesine sarılır gibi selamlıyorum gelişlerini.

Yüzünü uzak tut artık yüreğimden. Gelişigüzel rüyalardan. Ansızın beliren hayal-i sulietlerden. Geçsen, gitsen bu dünyadan çok uzağa. Tat alamıyorum gayrı varlığından. Yokluğunun sancısından. Bir kuş gibi titreyen yüreğimden gitsen, uzaklara. Türkülere bulanmasa artık yüzün. Çıksan aklımın kuytu derinliklerinden. Düşlerimin iç çekişlerinden. Umutlarımın ıssız kıyısını terk etsen artık. Dilsiz uzaklıklarını alıp gitsen kendinden çok uzağa.

Devamını Oku