Gittikçe yalnızlaşıyor gönül iklimimdeki sesler. Kafamın içindeki seslere bin ah! işitiyorum hep şu sıralar. Sığındığım kitapların sessizliğini özlüyorum. “Sezen Aksu” yeni albüm çıkarmış onunla hemhal oluyorum. Bu yazı da onun eseri biraz. Kulağımda onun sesiyle günleri geceye bırakıyorum. Aşkın amansız dili, sessizliğime derin bir “ah” ile…
Solgun umutlarımın sabahına bir başkaldırı bu iklimin esmeyen rüzgârı. Aklım dilimin varamadıklarında hala. İçimin keder yükü oturuyor avare bir uçuruma karşı. Umarsız ufuklarda beliriyor yüzün. Binlerce pencere yükseliyor kalbimin el değmemiş yerlerine. Bir ışık yağmuru başlıyor göğümde, sen geçiyorsun her pencerenin altından. Yüzüme dökülüyor ışıkların gölgesi. Her bir tanesine sarılır gibi selamlıyorum gelişlerini.
Yüzünü uzak tut artık yüreğimden. Gelişigüzel rüyalardan. Ansızın beliren hayal-i sulietlerden. Geçsen, gitsen bu dünyadan çok uzağa. Tat alamıyorum gayrı varlığından. Yokluğunun sancısından. Bir kuş gibi titreyen yüreğimden gitsen, uzaklara. Türkülere bulanmasa artık yüzün. Çıksan aklımın kuytu derinliklerinden. Düşlerimin iç çekişlerinden. Umutlarımın ıssız kıyısını terk etsen artık. Dilsiz uzaklıklarını alıp gitsen kendinden çok uzağa.
Uyanıp gecenin bir yerinde, ayın süzülen yalnızlığına karşı seni düşünüyorum
Sonsuzluğa sığdırdığım zamanın tersiyle, masalların hevesinden olma
Bir gökyüzü bırakıyorum çiçekten sürmeli geceye
Keşkelerin ardınca kapatılmış kapılar
Ve ardında hiç açılmamış yalnız bırakılan mektuplar
Küflü karanlık bir oda iki kalp ve gece
Omuzunda kanatlarından olma bir iyimserlik
Tanrı çiçeklere bulayarak yaratmış olmalı seni
Gökyüzü durduk yere niye gökkuşağına bulansın şimdi
Yollarıma sıra dağlar sıralandı, gelmedin yâr
Saçlarıma yaz baharda karlar yağdı, görmedin yâr
Yıllar geçti ne haldeyim, kimlerleyim, bilmedin yâr
Vedası zor bir ayrılık
Gökyüzü karanlık kokuyor şimdi
Yüreğim yalnızlığın eşiğine beş kala
“Aşk bir terk etmişliktir, kavuşamamanın ötesinde.”
İçimizde ne varsa sığdırmaya çalıştığımız o geçmek bilmeyen cümleleri bir mektuba sığdırma telaşındayım bugün. Kimseye sezdirmeden oturup tek kalemde yazdığım, yazıp yazıp sildiğim nihayetinde bir amaca tekabül edecek cümlelerin sonsuzluk eşiğinde…
Söylenecek o kadar çok şey var ki fakat burnumun direği sızlıyor. Sonra boğazım ağrıyor. Düğüm düğüm ediyor içimin ağrıyan gizli sözünü. Sanırım ilk defa bir mağlubiyeti bu kadar kolay kabul etmişim gibi. İlk ateşlenmeli hastalık gibi. İlk terkediliş gibi. Maruz gör bu halimi. Cümleleri nerede, nasıl kullanacağımı unutuyorum bazen. İnsan belleği unutmayı severmiş, en çok anımsamak istemediği şeyleri. Bilakis hiçbir vakit unutmaman için yazıyorum bunları sana. Bana bu dünya içinde var olduğunun ispatı olarak cümleleri huzuruna bağışlıyorum, okuyup da hatırladığın birkaç güzel anımsamadan birine dönüşmek isteği belki. Siz bay nihayet! Kalbinizin odalarında ılık rüzgârların yüzünüzde bıraktığı o şefkat benim. Cesaretim beyaz at üstünde koşmayı emrediyor bana, varacağı noktanın sen olma umuduna; dörtnala! Bu ağrılar kavuşturmalıydı hâlbuki bizi. Aşktı bu, en imkânsız, en zor olan. O aşk ki, en çok imkânsızı bilen kalbe aitti.
Kutsal olana yeminler olsun ki şiirim varlığını gizleyen bir örtü gibidir.
Yazarsam gerçek övgünü, betimlersem gerçek anlamda güzelliğini
“Bu şair akli melekelerini kiraya vermiş.” derler benim hakkımda.
Keşkelerin ardınca kapatılmış kapılar
Ve ardında hiç açılmamış yalnız bırakılan mektuplar
Küflü karanlık bir oda iki kalp ve gece
Sessiz aralarında konuşuyorlar
Keşke sende bilseydin sevmeyi
Yürümeyi bilmek ağır bir telaş




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!