Merkezkaç Kuvvet Arttıkça - Düz Yazı

Naime Erlaçin
955

ŞİİR


43

TAKİPÇİ

Merkezkaç Kuvvet Arttıkça - Düz Yazı

Bugün biraz şiir hakkında konuşalım istedim.

Şiirin amacı, ritmi, müziği, biçimi, üslubu, vuruculuğu, şairin iç sesiyle örtüşmesi, vs. değil de, şiirle şairin buluşması gibi; tartışmaya fazlasıyla müsait bir konuyu gündeme getirmek niyetindeyim.

Bir defasında - karar vermişsem eğer - her ne koşulda olursa olsun yazabileceğimi söylemiştim. Kafa karıştıran ve oldukça abartılıymış gibi algılanan bir deyişti bu. Dışarıdan bakıldığında, yalnızca bir büyüksünme gibi görünmüyor; aynı zamanda şiirin sadece esin kaynağından doğduğunu ve onunla motive olduğunu düşünen şairlere de ters düşüyordu. Savlarındaki haklılık payı büyüktü elbette. Bense konuya farklı bakıyor ama şiirin yalnızca dille dans etme becerisi, bilgi ve birikimle yazılacağı gibi budalaca bir iddiada da bulunmuyordum tabii ki…

Söylemek istediğim şuydu aslında:

Kişisel görüşüme göre, 'şair' şiirin öznesi olmamalı; zaman zaman kendi üzerine de basarak, farklı bir “öz”e sıçramayı bilmeli; yani nesnelleşmeli…Şiir; yazarı daima merkeze, kendisine doğru çekiyordu. O halde buna karşı bir kuvvet geliştirmek lazımdı. “Merkezkaç kuvvet” diyorlar buna....

“Merkezkaç kuvvet” güçlendiği oranda ise, önce 'şiir'; sonra 'şair' çıkar ortaya. Şair her zaman başrolde olursa eğer, şiirin yok olma tehlikesi belirir. Halbuki şairin, şahsına dair fevkalade öznel bir duygu veya durumu bile tüm evrene aitmiş gibi ifade etme; diğer bir deyişle “evrenselleştirme” mecburiyeti vardır. Aksi halde şiir, şairin kendisiyle biteviye sürdürdüğü bir monolog veya kişisel mesajların sergilendiği bir panoya dönüşür. Ve hatta bu ikinci durumda, şiir “öz”ünden büyük ödünler vererek adeta günceleşir veya mektuplaşır....Sosyal içerikli toplumsal şiirler yazarken bu çıkmazdan kurtuluşun çok daha kolay olduğunu düşünüyorum. Oysa lirik bir anlatımla dile getirilen, özellikle aşk şiirleri, şairin sürekli meydan okumak ve aşmak zorunda olduğu tuzaklarla doludur. O halde hepimiz içimizde gizlediğimiz, zaaflarla donanmış ve fevkalade duyarlı insanı; diğer bir deyişle, 'şair'i bir nebze olsun unutup, yazma sorumluluğunun bir gereği olarak gerçek şiiri ortaya çıkartmak zorundayız!

En azından ben bu yolda küçümsenmeyecek bir çaba sarf ettiğimi biliyor ve “evrenselliğin izdüşümlerini belgelemek, kendimi belgelemekten çok daha önemlidir” diye düşünüyorum. “Ben”i tamamen yok etmek mümkün olmadığına göre – üstelik bu şart da değil – “ben”den uzağa düşmek için “merkezkaç kuvvet”in gücünü artırmaya gayret ediyorum.

Kendimden uzaklaştıkça, gerçek şiire yaklaşacağım gibi bir hayalim var. Ancak, şu evreye kadar onu bulduğum kanaatinde değilim. Bulduğum kadarını gereksiz ayrıntılardan arındırma sürecinde ise, henüz bir arpa boyu yol dahi aldığıma inanmıyorum. Bunun için şiirlerimde sık sık ustalardan söz ediyor, çok ama çok okuyor ve aralıksız çalışıyorum. Sırf bu nedenledir ki, en kalabalık ortamlar da dahil olmak üzere, kendimi her koşulda yazmaya mecbur hissediyor ve yazıyorum.

Bana göre, başka yolu da yok bunun…Ve bu yolda düşe kalka yürürken, içimdeki 'şair'i – şiirden çok düz yazı ürettiğime inandığım için, aslında “yazar” demem lazımdı – denetim altına almaya son derece kararlıyım!

Gün gelecek ve o şairi, şiirimle ben yöneteceğim!

“Şairi unut, şiiri bul...” demişti bir düşünür.

O halde önce şiir, sonra ben!

…..

Not: Metinde genellemeler var gibi görünüyorsa da, burada ifade edilenler bütünüyle benim kişisel kanaat ve görüşlerim olup şahsi sorumluluğumdadır. Herkes dilediği gibi düşünüp yazmakta özgürdür. Bu arada, “merkezkaç kuvvet” tanımlamasının – tırnak içinde yazılmış olmasına rağmen - bana ait olmadığını tekrar belirtmek isterim…

(2 Mart 2004) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...

Naime Erlaçin
Kayıt Tarihi : 2.3.2004 12:30:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Muammer Çelik
    Muammer Çelik

    Siir nasil olmali, nasil yazilmali hakkinda ileri sürelen tüm görüslerin, düsüncelerin ve hatta tezlerin hepsinin ayri ayri haklilik taraflari vardir. Bu da siirin ve sairin belli kaliplara oturmadiginin ve asla oturmayacaginin en belirgin göstergesidir.

    Tüm düsünce, görüs ve tezlerde yanilma payi oldugu gibi, asla mutlak dogru da degildir.

    Ben siirin guzel sanatlarin genel catisi altinda anabilimdali olan edebiyatin bir kolu oldugunu dusunuyorum. Onun icin siir bir bilimdali olan edebiyatin arastirma, inceleme ve tanimlama icin kullandigi ve ilgilendigi bir alandir.

    Edebiyat, bir bilim dali olarak siirin nasil olacagini belirlemez, belirleyemez ve beliirlemeye hakki da yoktur. Belirleyici oldugu an, bilim olmaktan cikar.

    Her bilim dali gibi edebiyat da sadece inceler, analiz eder, tespit eder ve onu tanimlar ancak. Nasil, bilim sinirli ve determinist olamazsa, analiz ettigi ve arastirdigi bir konuya da sinir getiremez, kaliba oturtamaz..

    Sair ve siir bir tarz olustururlar. Yeni tarzlar ve yeni siir yazimbicimleri ortaya ciktikca, Edebiyat onu inceler, analiz eder, tespit eder, tanimlar ve bu sekilde de siir oldugu gercegini bir bilgi olarak sunar...

    Bu konuda sayfalar dolduracak bir tez yazabilirim, ama bu kadarla yetinmek zorundayim..

    Naime Hocamin bu yazdiklari kendi sairligni ve kendi siirlerini nasil dusundugunun ifadesidir ve kendisini ifade ettigi icin ve bizimle bu gorusunu paylastigi icin cok tesekkur ediyorum ve Naime Hocamin siirlerinden anladiklarimla bu yazdiklari arasinda bir uyum ve örtüsme gördügüm icin, yazdiklarinin kendi sairligi ve siileri acisindan dogrulugunu söyleyebilirim.

    Cevap Yaz
  • Nisan Serap
    Nisan Serap

    Hani derler ya, yerden göğe kadar evet yerden göğe kadar haklısınız.Ben merkezli şiirlerden soyutlanmak gerek gerçek şiire ulaşmak için bende kendi adıma bu arayış içerisindeyim hata yapa yapa ben'leri masaya yatırarak ve kendi neşterimi vurarak beni aslında öldürmemeyede çalışarak evrenselliği bulabilmek adına yoğunluğum..

    Çok okumak üstadlardan feyz almak evet lakin dikkat edilmesi gerekken bir hususda poetika içinde poetika geliştirmemek...
    Yeniyi yakalamak ve şiirde buluşu gereçekleştirmek gerekir...

    Kelimeleri alt alta yazmak elbet şiir değildir. şiir güç ister, çaba ister, araştırma ister, ister ister ister...Aman canım ben yazdım oldu demek şiirde cinayeten başka birşey değildir.

    Lakin internet ortamı özgür portal olduğunu baz alırsak kişilerin burada günlük yaşam özsularını şiir adı altında paylaşmalarına da birşey dinilemez sizinde dememiş olduğunuz gibi.

    Lakin kendi gözlemlerimle bakıyorum da herkes kendi tarzına yakın ya da tarzı olan şiirlere daha bir ilgili ve geçer not veriyor buradan bahsetmiyorum edebiyatın dergilerinden bahsediyorum.Bazı şiirlerde kelime havada kaldığında yani okurken öylece kaldığınız bir şiirde(Ki bence şiir değil) o şiir olup dergide yerini alıyor ya da arabeks duyguların hemzemin geçitleri şiir oluyor anladığım oki herkesin şiiri ve şairi var...Bakışı, görüşü var evet bu olmalı ama ya sokaktaki adam? ya o ?

    Edebiyatın ne olduğundan bir haber şiirin yanından dahi geçmeniş insan? İşte burada bir görüşüm isteğim var günümüzdeki edebiyat dergileri ve edebiyat dünyası şiirde birazda politika kokluyorken asıl sokaktaki insana şiiri tanıtmak, öğretmek, sevdirmek gerekir ki biz Türk ulusu olarak acitasyonu seven yaşayan arabeks milletiz özümüzde bu bağlamda iki mısra dahi olsun şiir yazmamış bir vatandaşımız olmadığını sanmıyorum.

    Ben daima sevdirmekten, güzel bakmaktan yanayım. Türk şiiri bir geçiş dönemi yaşıyor yakın zaman içinde herşey yerine oturacak ve gerçek şiirle hepimiz tanışacağız...

    Gönülden gönüle teşekkür ederim sevgili Naime Erlaçin...

    Öğreneceğiz...Sevgiler

    Cevap Yaz
  • Ayşe Keskin
    Ayşe Keskin

    Günün en meşru saatlerinde
    yani düşle gerçeğin birleştiği noktada ilk
    Merhaba dan sonra “ben” den başlayarak
    “biz”leşen, giderek “onlar”a
    hatta olmayanlara uzanan
    ruh devinimiyle
    tokalaşmalar başladığında
    zaten bitmiştir ” ben “
    kulaklara fısıldanan sözlerde
    biraz uçan
    biraz daldıran ve dahi kızdıran ;
    kalıpları ,kapıları zorlayan ,
    açmazları açar kılan,
    kılmaya en azından zorlayan
    asi bir cengaverdir şiir.
    bakmayın duygusal göründüğüne
    bentleri önüne katan…
    kaçarını bilmem ama
    merkezinden kaçılmayan .
    *********************


    Düşündürdüğünüz için sağolun .

    Cevap Yaz
  • Uysal Himmet
    Uysal Himmet

    çok iyi bir konu. ne iyi ettiniz de yazdınız. bir es vermeli gerçekten istanbul hızında şiir yazarken. şiire karşı, yani demek ki insanlığa karşı, yani demek ki kendine karşı biraz sorumluluk hisseden herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir yazı.
    neyin şiir olamayacağı konusundaki düşüncelere katılıyorm tamamıyla.
    bir noktayı biraz açmalıyız diye düşünüyorum yalnız. hani şiirde evrensel olanla biz arasındaki çelişkiyi. örneğin şair kendine rağmen şiir yazabilir mi ya da kendine karşı. burada sanırım ben-de var olan biz-i bulması gerekiyor şairin. aşklarımızın muhatapları değişik örneğin, ama aşklarımızda herkeste olandan yok mu? özlemlerimizde? kendi içine kaçışlarımızda? herkes kendi gecesini yazdığını sanıyor örneğin. oysa ortak gündüzlerin devamı değil mi onlar? bu kadar gündüzde ortaklaştıktan sonra tamamen bize özgü geceler geçirdiğimizi düşünebilir miyiz en basitinden?
    işte kaçan bizse merkez ben sanırım ve bu ikisini birbirine karşın değil de birbiriyle ortaklaşa şiir yazar hale nasıl getirmeli?
    selamlar.

    Cevap Yaz
  • Gamze Selman
    Gamze Selman

    çok güzel bir konuya değinmişsiniz.Burada yazan tüm şair ve şairelerin bu yazıyı özümseyerek okumaları gerekiyor.ben şiir yazmıyorum ama hemen hemen bütün şiirleri okuyorum.ve yazılanlar zaman zaman kişiselleştiriliyor yada okunulan diğer eserlerden alıntılar alınarak ,abartılarak yazılıyor.her gün bir çok şiir yazıp girmek önemli değil.Yazınız ve Şiirleriniz için teşekkürler.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (5)

Naime Erlaçin