Solgun sarı lambası kendini bile aydınlatmayan
bir İngiliz otelinden yazıyorum sana...
Ruhum küçücük avuçlarına bile sığabilecek kadar daraldı.
Nefes alıp vermek bile nadiren geliyor aklıma.
Sanırım yavaş yavaş ölüyorum.
İlkin ayaklarımdan başladı morarmalarım.
Tenimin soğukluğu boğazıma kadar dayandı.
Adını söylemek istiyorum.
Harfler siyanür formülünde dolanıyor dilime.
Arkası kısık, kesik kesik öksürükler.
Bir el arıyorum sırtımı yumruklayası,
nefesim açılsın diye.
Ama arkamda kimse yok.
Sanırım en zorunda bu.
Bir el sırtımı sıvazlamayalı çok zaman oldu.
Bir el işte sıcak, dost,sevgili...
Bu sabah bir fincan çay budum içimi ısıtsın diye...
Aldığım her yudum adının harflerine takılıyor.
Boğazın düğüm düğüm oluyor.
Zormuş evet, gerçekten çok zormuş
insanın kendine kalınca kendini kabullenmesi.
Meğer ne kadar yabancıymışım kendime.
Ondanmış atı verip kendimi sana,
kendimden kaçmaya çalışmam.
Şimdi akşam olupda kıyılarından dalgaları çekilen sahiller gibiyim.
Bunu en iyi balıkçıllar bilir.
Deniz tüm telaşını toplayıp çekildiğinde,
geriye kıyıya vurdukları kalır.
Dönüp içime bakıyorum da benim kıyama vuranlar
çakıl taşları, midye kabukları ve kum,
alabildiğine kum. Hani inciler,, mercanlar hani dostlar arkadaşlar.
Hani sevgilim...
O kadar sığ yaşamışım ki hayatı
işte bunlarmış kıyıma vuran.
Beni bana bıraktığından beri ilk defa baktım aynaya sakallarım uzamış.
Şimdi tıraş olmalıyım daha sonra sana yine yazarım. Sağlıcakla kal.....
Kayıt Tarihi : 29.6.2018 14:17:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
....

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!