saklanıyorum
ahraz sesinde bir kuyunun
geçmişin sızısını yutkunurken
yitik hayallerin yerinde yıkıntılar
darağacındaki ipin sarsıntısı dalgakıranlar
tamtakır usumda binlerce maytap
yanarak
ince çentiklerle yelken açarak
hayatın gizli labirentlerine
zamanın nemli yapraklarına
şerha şerha vurulup düştüğüm
bir gölge oyunu bu
uzun zaman oldu
elim kalem tutmayalı
aslında hep dağların yamaçlarından
çığlık çığlığa uçmak…
beyaz kardelenlerin boynundan
gümüş nehirler akıtmak isterdim
yollarına
bazen de
yorgun bedenimi gömmek toprağa
uzun kolları olan bir kök gibi
gittiğin yerlerden çekip almak isterken seni
öylece yatmak
pencerelerden
güneşten
uzak
ölü kurbağaların taklidiyle
nasılsa günler
sallamaz varlığımı yokluğumu
tavana asılı bakışlarımı emer simsiyah örümcekler
düşler donar, üzerime karlar yağar
sanki erciyes’in zirvesinden dökülür gibi
içimde binlerce kemirgen
artık paslanmış bir trenin gözlerinden düşen gece gibi karanlığım
hani diyorum bir mucize
bir mucize doğsa sabahın bulanık şafağından
iki dünya arasında kalmış ruh
ya da kitap aralarında kurutulmuş çiçekler gibi
solmadan
yâr olsa
eş olsa bana beyaz paçalı bulutlar
alıp savursa rüzgârlar
mor dağların, tarçın kokulu diyarların ötesine
lâmekân hallerime bakıp bakıp
beyazlayan saçlarımı görünce
ağlar mıydın anne
ağlar mıydın? ...
23-12-2014
Ayşe UçarKayıt Tarihi : 23.12.2014 23:40:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!