Yazmak... Yazmak... Yazmak ve yine yazmak istiyorum.
Haksızlığı, yalanı, aldatmayı ve aldatılmayı, riyakârlığı yazmak istiyorum.
Tanrıya inanışı ve ateistliği yazmak istiyorum.
Sevgiyi ve aşkı yazmak istiyorum.
İçimde, her zaman dalgalanan, kuduran hırçın bir kelimeler denizi var ki taşmak üzere. Bir başlayabilsem yazmaya, bir başlayabilsem. Kitaplar dolusunca sayfalar dolusunca yazabilirdim.
Tabii ki ilk önce seni yazardım. Çok istediğim halde bir kez bile rüzgara bırakmadığın o ipeksi uzun saçlarını yazardım. Şu küçücük dünyada, içinde bir çok dünya barındıran o duygu denizi gözlerini yazardım. Sonra al yanaklarını ve tatlı, küçük ve zarif burnunu yazardım.
Hayır hayır! ! ! Hemen sitem etme, dudaklarını unutmadım. O rüya rengi, uçuk pembe dudaklarını unutabilmem mümkün mü? Ben, öpülesi dudaklarını yazmak için şöyle yapardım. Önüme binlerce sayfalık bir defter alır, ilk satırına 'senin dudakların' yazar ve gerisini boş bırakırdım. O boş sayfaları ancak ben anlardım. Çünkü o sayfalarda hiç bir şey yazmazdı ama çok şey anlatırdı.
Küçük şadırvanda şakırdayan su.
Orhan zamanından kalma bir duvar...
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta