.
Sınıf öğretmeni ile birlikte öğrencilere aile ziyaretleri yapıyorduk. Çoktandır dikkatimi çeken bir öğrenci vardı, Bir gün onun sınıfına girerek, ona yönelip "Yarın size geleceğiz uygunsanız Mehmet diye usulca sordum.
Heyecanla kalktı yerinden “olmaz, dedi. Hayır olmaz. Kimse yok bizde hocam. Gelmeyin, sakın gelmeyin!" Bu ani tepkiye bir anlam veremedim. Ama sustum. Tamam, oğlum, başka zaman geliriz. Diye kapattım konuyu.
Günden güne içine kapanıyor, dersleri gitgide Kötüleşiyor ve üstelik birde zayıflıyordu Mehmet. İçim eriyordu Mehmet'in bu hâline. Bir gün Mehmet'i uzaktan takip ettim. Dalgın dalgın yürüyerek evine doğru gidiyordu. Bir mahallenin en ücra köşesine kadar geldi. Ortada eve benzer bir şey göremiyordum.
Çinkolardan kapatılarak yapılmış gayet küçük, kulübe vari bir yere doğru yöneldi Mehmet. Öyle ki kendilerini kaybettirmek için ve çaresizliğin zorunlu hallerinden dolayı bu kuytu köşeye sığınmışlardı sanki. Kulübenin içinden Elli, elli beş yaşlarda Olduğunu tahmin ettiğim bir kadın Çıktı dışarıya. Üstünün, başının durumu ve ev halinin durumu ne kadar zorlu bir hayat yaşadıklarını özetliyordu bile.
Kulübenin her yanı karton ve kâğıt artıklarıyla doluydu. Mehmet daha eve dahi girmeden annesinin topladığı kartonları üstüne basarak düzeltmeye çalışıyordu. Bir süre sonra içeriye doğru yöneldi. Sonra elinde yarım ekmekle kulübenin güneş gören köşesine oturdu. Annesi bir tabak içinde dilimlenen domatesle geldi yanına, onunda elinde yarım ekmek vardı. Hiç konuşmadan ve birbirlerine bakmadan yediler ekmeklerini. Mehmet'in anası, sağdan soldan topladığı dalları ve çalıları kırmaya başladı. Her halinden Akşam soğuğuna karşı hazırlık yaptığı anlaşılıyordu.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta