Mehmet Habip Güney Şiirleri - Şair Mehme ...

Mehmet Habip Güney

Hayat sizin bu berbat düşüncelerinizden ibaret değil! Tek akıllı sizmişsiniz; komplekslerinizden arındırılmamış beyinlerinizin, olmayan fikirlerinin ceremesini biz çekiyoruz. Bütün meselenizin sebebi, ait olmadığınız yeri, düşünceleri, yozlaşmış arkadaşlarınızın söylediklerini ölesiye sahiplenmenizden geçiyor. Şimdilerde Pinokyolar burunlarını arıyor, doğruları söylediğine inandırmak için. Peki ya neden?

Hepiniz şehrinizi mezarlık hâline getirmiş, yetmemiş, karakterlerinizi de öldürmekten çekinmemişsiniz. Sonra da kuru kalmış bedenlerinizin mezarında ağlamayanlara kinlenmiş son sözlerinizi hâlâ birilerine duyurma peşindesiniz. Kimse bana hak vermemeli mesela; bin gece kan kustuğum, ölüp ölüp dirildiğim konularda. Ve dahi ağlamamalı mezarımın başında. Oysa acılarım o kadar da güzel şiirlerken kimse de gelip dinlememeli son sözlerimi.

Çünkü ben de duymak istemiyorum, sizin üçüncü dünya ülkelerinden kalma, kompleksli, düşüncesiz ve isteklerinizle dolu şımarık hareketlerinize ev sahipliği yapmış gülünç acılarınızı. Daha anlaşılır konuşmak gerekiyorsa: her samanı seyranlık yapıp başkasının yorganında bit yeniği arayana…

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Gizli bir kincesine gezdiriyorum dünyayı;
bahar görmemiş,
kelimeleri demirler arası bedenimde.
Ellerimde babamın sıkıca tutuşunu hiç hissetmedim.
Bundandır isyanım tüm sevgilere.
Yaradan kollarımdan tuttu,

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Ağlamak âma hastalık. Sıraladım hastalıklarımı gözümün önüne ve şimdi bir perde çekmek gerek aramıza. Hangi bahar sararıp döküldü yapraklar da ben buna iç çekiyorum? Görüyorum; sömürüyor insanlar sevgimi, gözünü kırpmadan alıyorlar neşemi içimden. Karanlık, her gece açıp gözlerini usul usul gelirken odamın ezbere bildiğim duvarlarına, yine hatalarımla tek başıma bırakıyor huzurumu. Kimse de elinde bir avuç gülümseme ile gelmiyor yanıma. Dünyayı çok büyütüyorum, halkalar içinde rengi atmış tenimin çökük göz kapaklarında. Göğsümün içi bir karartı ülkesi. Alınmış huzurum ve kalmayan artıkları... Zaten hep de böyle olmuştu. Sadece pişmanlıklarım kaldı odamda; hepsi bu.

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Reenkarnasyon! Doğrudur... Tekrar geleceğim dünyaya! İnanıyorum, inanmak istiyorum, inanmak zorundayım. Çıkarıp mezarımdan ölü bedenime sarılacağım. Kendimle getirmeyeceğim bütün sükût-u hayalleri, üzerimdeki kuşların kan lekeleri dolmuş utanç dolu denizlerine. Bakırdan döveceğim güz özlemi kedi kokulu gözyaşlarınızı. Ölüme gıpta ettireceğim her şeyi unutmuşumu. İçime çeke çeke bitirdiğim, ellerime leke kitaplar artık omzum ardı. Binmem artık tepesinde öksürük bulutumsu demir yığınlarına diyardan diyara göçmek için ve her sahil görmeyecek kulaçlarımı. Farkındayım artık her şeyin! Her üzümlü sudan kafalar çekmeyeceğim bedenime. Üzülmeyeceğim, ağlamayacağım, bu kadar çok inanmayacağım insan olduğunuza. Cahil kalacağım. Susmak diyeceğim. Susmak! Devrimlerin en büyüğü inançların en kutsalı! Rabbi en iyi tanıyan, aramızdaki tatlı dilli şeytandı.

Reenkarnasyon! Tekrar geleceğim dünyaya. İnan! Gönlüme bağ kurmayanlara tüm yasaklar! Haram, en masum duygularım anlayışsız duvarlara. Barut akan bir dilim olacak tüm kutsal kitapların kutsallığı kadar. Bayramlıklar giydireceğim sokaklarda, gecelere saklı gülümseyişlerimi. Herkese elletmeyeceğim çocukluğumu. Dizlerim kanayınca öpüp kendim iyileştireceğim. Minnet beklemem menfaati olmasa ölmeyecek sizlerden. Daha çok sevip öpeceğim yanaklarından annemin, ıspanaklara rağmen... Kirli kalacağım belki de süt kadar temiz. Her tanıyı ilah gibi döllemeyeceğim kalbimde. İndirin sahte sevgili koynunuzdan başımı. Başımı mest edip suyla indir kurtuluş bir bez parçasına. Utan, nasıl da yaşlandırdığın yüzümün kırışıklıklarındaki mutluluk uğruna harcanmış hüsran hayatımdan. Kaderim ölü bir erkek olmamalı. İnsanlara baktıkça gelincikler görmek varken neden dikenler batar elime? Damarlarımdaki kandan daha pisi var mıdır aranızda? Kim bilir benim kadar insanlarda yarattığı stresi mevsimlerimin. Gözlerimde bu kadar küçükken sizler, ellerinizdeki dünyama... Tekrar geleceğim!

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Yine solgun bir vücutta can bulmuşsa filiz,
rengini unutup
boyamamışsa kendini,
hoş kokulu ölüm.
Can verip güneşe,
bırakmıyorsa yeşili sessiz,

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Siz sanıyorsunuz ki
Kitaplar rafta durmak içindir,
Aşk lafta.

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Sevdam ebedi gurbette. Bekleyişim çoktur ömrümden. Kurumuş soyum ve ben, yeni yeni bitiriyorum güzden kalma filizlerimle. Göçüyorum, ellerimde sarı güller; toprak önlerinde selamımı alamamış göçebe kuşların soğuk buzlar ülkesine. Adımlarım utanç duyuyor çocukça yalanlarımın tükürdüğü sözlerime. Ya şimdi asmalı düşünceleri dünden kalma yara izlerimin üstüne; ya zihnim koca bir mapus, hapsetmeli sonsuza dek içinde. Satıyorum duygularımı, satıyorum; kime ne?

Kusura da bakmayın ayrıca! Ne olursa olsun herkes gülebilir, ben gülüyorsam… “Ve annem ölmüşse.”

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Gözüm seni aramıyor...
Gözüm hâlâ sende.

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Ballı dağlarda insan avcısı, belinde güzelleme dolu savaş tabutları… Yıkılan putlardan armağan, nefisli saraydan çıkma Züleyha. Elimde kayıp gören kalleş, zihnim kardeş saydı. Saydım köşe bucak bulut dolu yağmur damlarını göz armağanıymışçasına… Kimden kalma bu düzen, yazmaz Hammurabi kanunlarında? Anlatırsan anlamayacak, başlar eleştiri topları, baş ağrıları. Göğsümde ki orada ezilmiş ağlak omuzlarında, gece vakti kalbin bir ahlak, kan dolu cephesinde oluk oluk kalma. Okursunuz onursuz, odunsu kokulu, hoş gelip giden dünden kalma, ısıtılmış dostlarınızın; isteksiz, kıymık batmış samimiyetini tekrar tekrar, vadide su gibi ama vaha… Bıraktım yazmayı seni. yalanıma inan. Hâlâ ismini okuduğum açık alınlı, kırık bacaklı veletlerle dolu dünyanın, ölümüne sebep olacak zihnimi durdur, dönüşü olmaz bir daha. Garipsiz pasta kokulu hegemonya tabiatından ürkek, velhasıllı şiirler dolusu kaselerin hâlâ… Gemilerin batmış, gemilerin yosunlu, kirli denizlerin; dillerinde dokunulmamış kelimelerin, anlatılmamış hikâyelerin, duruyorum adını unutmamak mücadelesi için. Aynı halata bağlanmış, inatla savaşıyorum tek başıma. Ölsem yeridir, ölsem yeridir o liman... Gidemem, yıldızların izi Hasan Sabbah ve benim ellerim bir çiçek tohumunda.

Bulutlar yanaklarında, bulutlar gamzelerinde, kara kara bulutla trenler üstünde, inanç kursaklı vefasız veda. Kelebek havası var gurbet teninsizlik, gurbet ellerimde zar. Bırak şimdi şarkıları. Tut ki ellerinde bir ben, irili ufaklı, bir ben ver öpeyim! Gözlerinin son gününde benimle suçu var.

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku
Mehmet Habip Güney

Velhasıl kelam, sen şimdi yoksun ya; uyumak istiyorum, dibini gördüğüm ansiklopedisi yalanlarla dolu bir kütüphanede. Çünkü buna alışmışımken doğrulara yabancıyım. Uyandığımda, geç kaldığım bir trene yetişememek veyahut tanrı vergisi, vergisiz nimetlerin zehirli hâllerinde mide doldurmak. Gözümü açtığımda, şehirden çok uzak eski bir medeniyetin kalıntılarında... Ben sana çiçekler toplayayım, sen medeniyet getir ruhuma. Karamsar bulut; gözyaşlı tenim, tuzlu güneşsiz. Anlamsız aydın kesim, anlamsız aydın. Mide bulantısı çehre, çevre… Gitmek istiyorum da; peki bu kalıntılardan başka nereye? Daha göremedim; seni düşünmek getirmiyor seni. Duruyorum sözümde. Savaş hâlindeyim kendimle; atım kamburlaşmış ve aksak, zırhım kapkara kuş tüyü. Her şey ağır ve hesapsız. Alacağım seni ya kalbimden ya da yuvadan bir akşam, zamansız. Tiktak sesleri ile doldurulmuş göz aç kapa hayatlar çırılçıplak, ben âmâ; ama nereye kadar? Burnumun sızlı direği, sizli iğrenç şeker kokuları. Bir zamanlar vanilya bahçelerinde gezerken...

Kimseye söylediklerimi yokluğa anlatıyorum sadece. Sen yokken bile her şeyden daha güzelsin.

Mehmet Habip Güney

Devamını Oku