sıktım şiirin ucundan, bir kuş havalandı
tuttum kanatlarından özgürlüğü, ellerimde kaldı
zehir zemberek kuşanıyorum aşkı
bugünlerde içimde yalnızlık büyütüyorum
her ayrlığın kanayan bir yanı vardır
uçsuz bucaksız değildir hiçbir gökyüzü
biliyorum,en derinlerinde saklıyorsun denizi
ay, deniz, gece
kıyıdan çekilmeden kum taneleri
susmalıyım yine de
karanlığı unutmalıyım, ardındaki ayak izlerini
sen hep böyle demez miydin
karanlığımda sen,yoksul bir şehir gibisin
sokaklarından insanların geçmediği
uğramadığı hiçbir gökyüzünün derme çatma sahiline...
yalnız geçirilen bir akşamın ardından
yazıyorum bunları sana
hisarbuselikte gayri yetişkin bir yağmur
biraz tedirgin, ıslanmış fakat hala gri gökyüzünden
içimdeki sessizliğin nedametin sesiyle dağılır birden
fazlasıyla sağanak bırakır, vurur da vurur pencereye
hala yirmi altı yaşında, biraz kederli elleri üzüm toplayan
birazdan rüzgar tersine esecekti biliyordu
parkta yalnız başına oturan uzun saçlı adam
gözleri kör bir iklimi andırıyordu
ne kadar gerekiyorsa bir ömrü harcamak için
işte hepsi bu kadardı
isminin sonuna bir noktalama işareti koymak zorunda kalsaydım eğer
içimdeki seni sol baştan üç noktayla temsil ederdim sorgusuz
ya sen,
herhangi bir işaret bulabilir miydin büyük aşkına karşılık dilbilgisinde
yoksa iki kişilik cümleleri ayırmak için kullandığın virgülü mü denerdin
herhangi bir sona, yarım kafiyelerde doğrudan düşmek için
duvarın ardındaki çocuk
elleriyle perdelerken güneşi
gölgesinin saat on iki yönünde
topun peşinde koşturan
kısa pantolonlu yaşıtlarının
arasından geçip gittiğini
sabaha uyanan martıların çığlıklarıdır bütün
yarım kalmış yolculukların
vagonlarına devşirdiği hüzün
yüzün her şeyi anlatabilir
gözlerin haydarpaşa’dan ayrılırken
bir şiir gibi topyekün…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!