Ezan bir ilandır, çağrıdır Hakk'a secdeye. Yeniden biattır. Bir daha imandır. Allahu Ekber, nidasıyle bir kere daha onu tasdik ve ondan gelen her şeyi kıyam, rükû ve secde ile mühürlü ve imzalı kabuldür..
Allah'ın büyüklüğünü ilan ardında onun birliğini ilan etmek bir bakıma o "eşsiz tekbiri" açmaktır. "Allahu Ekber" neden ve niçindir? Çünkü o tek ilah ve tek yaratandır. Yaratma var etme ona aittir. "Şeriksiz bir sultandır Allah. Bundan dolayı o büyüktür ve ekberdir" demek yani. Onun birliğini ve büyüklüğünü kabulden, yani "eşheüenlâilahe illlallah" dedikten sonra bunu bütün dünyaya yayma ilan etme vazifesi gelir ki işte burada risalet devreye girer ve onun tasdiki bir güneş gibi ruhun hakkı kabul ufkunda tulû eder. Ama Hz. "Muhammed(s.a.s) onun kulu Resulüdür" derken yine hem onun büyüklüğünü tasdik hem de bu görevin büyüklüğünü kabul vardır. Bir de Resul ü Ekrem'in sadece bir kul olduğunu, asla ona Hristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi ilahlık unvanı verilemeyeceğini, hatırlatma ve kesin kabule davet (kelimeyi şahadeti hatırlatarak) gizli bir şekilde bulunmaktadır. İşte bu tasdik sırasında koskoca alemler içinde onu seçip görevlendirmek de bütün her şeyi görüp bilmek ile olur, düşüncesi akla, kalbe ve vicdana misafir edilir. Yani kainatı kalburdan geçirir gibi elemek ve onu seçmek, ona bu görevi tevdi etmek ancak ve ancak her şeyi bilmek, her şeyin özüne ve tözüne vakıf olmakla mümkündür. Bütün bu açıklamalar ve "Allahu Ekber" tefsirlerinden sonra kulları namaza davet etmek "hayyalesselah" demek bir bakıma irşat ve tebliğden sonra insanlara secdeyi, rükuyu, kıyamı tavsiye etmektir ve onları bütün kâinatın bu eşsiz ilahına boyun eğmeye ve onun büyüklüğünü kabule davettir. Hatta bunu hayat manifestosu kabul edip, bir ömrü namazlaştırmak ve ibadet ile, dua ve teslim ile nakış nakış dokumak davetine icabet. "Hayyalel felah" ta ise bütün bu iman, kabul ve tasdikin ebedi kurtuluşa ve cenneti ve cemalullahı kazanmaya vesile olduğunu ilan vardır ki bu da hem dünya saadeti hem de ahiret saadetinin ancak bunlarla mümkün olduğunu ve olacağını ilandır. Yani bu teslimin ebedi süren bir kulluk karakteri ve yapısı, fıtrat kanunu olduğunu, bunu kabulün ve o boya ile boyanmanın o nur ile nurlanmanın ebedi kurtuluş ve huzur çizgisi, yolu ve halas pusula ve rotası olduğunu tasdiktir.
En sondaki "Allahu Ekber" sözleri tekrar bütün bunları kullarına lutfedenin dünya ve ahiret saadeti gibi çok önemli bir yolu açan Sultan'ın sonsuz güç, kuvvet ve ilmini sanatını tasdik ve tekbirlerle yinelemektir. Ve her şeyin anahtarı, kurtuluşun şifreli cümlesi olan "le ilahe illallah" ile bu çağrının en önemli özlü cümlesini tekrar hatırlatıp bir hitam-ı misk ile bu güzide, emsalsiz çağrıyı ve daveti özetleyip, bitirmektir.
Gülüşün bir güneş ya da bir aydır,
Bakışın bir oksa, kaşların yaydır,
Beni vurup çekeceğin yar Hay'dır,
Vur beni bağrımdan gamzeli Bahar,
Bu şehrin sokakları sen kokuyor
Yağmurlar göz yaşlarını hatırlatır.
Yağan kar;
Şakaklarından geçmiş güzleri.
Sen dersin ki herkes sana,
Gözün dikmiş bakıyorlar.
Dostun diye koydun cana,
Sana gamze çakıyorlar.
Kırma kalbi sakın kardeş,
Sırça saray parelenir
Yok bulasın ona bir eş,
Artık kalbin yarelenir.
Gülü sevmek dünyanın en güzide duygusu,
Onun aşkı kalbleri nevbahara uçurur
Zaten vardır sevenin o bahardan sezgisi,
Ama aşkın mızrağı, onu amansız vurur.
Gül bitkilerin sultanı bülbül hayvanların. Bu iki lider gül dalında buluşurlar. Bülbül bitkilerin sultanı güle bütün hayvanların gıdası ve beslenmesi için verdikleri ürünlerden dolayı bütün bitkiler adına teşekkür eder ve onlara müteşekkir olduklarini beyan eder. Buradaki teşekkür Yaratan namına ve onun senası adına bir teşekkürdür.. Çünkü hakiki mün'im ve Rezzak her şeyi yaratan Allah'tır. Bu bütün yıldızların sultanı olan güneşe bütün gezegenlerin sultanı olan dünyanın güneş sisteminde sunduğu hak namına teşekküre benzer. Çünkü onlar ısı ve ışıklarıyla gezegenlere nur ve ışık sunup onları aydınlatıyor. Ve dünya gibi hayatlı olan gezegenlere de bir bakıma yine ısı ve ışıklarıyla destek oluyorlar..
Hiç bir şey dengi değildir, ebedi Hak dostluğunun.
Fani bir bengi değildir, sonsuzdur süresi bunun.
Bir kez "sevdim" dese yeter, bu sevgi sonsuza gider,
Her şey bana yâd oldu,
Her şeyim feryâd oldu.
Senden ayrı kalınca,
Kainatta azami tasarruf prensibi işler. Buna kanun da diyebiliriz. Bir şeyden çok şey elde etme kanun ve kuralı. Bu tabiatta her şeyde görülen bir kanundur. İnsandan başlayacak olursak, bir ağız hem yemek yemeye, hem nefes almaya, hem de konuşmaya yaramaktadır. Bir burun da hem koku almaya, hem nefes almaya yaradığı gibi, hem de yüzde güzelliğe katkı sağlamaktadır. İnsandaki el, ayak, dil dudak dikkatlice bakılıp incelendiğinde ve ince tefekkürde bir çok işe yaradığı kabul edilir. Tenasül uzvundan tutun insanın iç organlarına kadar, binbir görevi yerine getiren uzuvlarımız bir şeyden çok şey elde etmenin örneklerini verirler.
Bunu biz hayvanlar aleminde de görüp müşahede ediyoruz. Bitkiler aleminde de aynı kanun kural işlemektedir. Bir çekirdekten koskoca ağacın filizlenmesi, dala budağa, meyveye durması bu konuda en şumüllü ve özlü bir örnektir. Bir tohumdan bitkilerin olması, bir spermden insanın ve insan soyunun, insanlık ağacının ortaya çıkması hep bu "nümüv kanunu" dediğimiz bir şeyden çok şey elde etme kuralının şemsiyesi altında değerlendirilmelidir. Bir güneş, bir ay, bir dünya, bir gökyüzü binlerce sene insanlık âleminin hizmetinde bulunmuş, her devir ve döneme göre vazifeler görmüş, evreler ve kainattaki devrelerde ayrı ayrı meyveler sunmuş bütün varlıklara. Bir Pulsar yıldızının patlamasıyla oluşan yildızlar da bir çekirdekten bir galaksi yaratılmasını kulağımıza fısıldayarak, bu bir şeyden çok şey elde etme kanununu hatırlatır ve aklımıza o "nümüv kanunu"nun imzasını atar ve mührünü basar. Bigbang teorisindeki büyük patlama da tıpkı bu kuralın daha çaplı bir işleyişidir. Biz aynı kanun ve kuralı, Allah kelamı Kuran'da da görüyoruz. Bir besmele bütün Kur'an'ı içine alıyor, bir yasin kelimesi bütün Yâsin Suresinin çekirdeği özeti, bir Fatiha Kur'an'ın tamamının özeti, tohum ve çekirdeği gibi.
Demek ki bu kanun her yerde hükmünü icra ederken bizlere de adeta uymamız gereken manifestoyu sunmaktadır. "Hiç bir şeyde israf yok, sen de hiç bir şeyi israf etme!" demek gibi bir uyarıdır bu.
O zaman hayatımızı bu istikamette nakış nakış örmeye, ondan azami ürün almaya bakmalıyız. Bu da bize Kuran'da telkin edilen fani ömrü bekaya tebdil etme, bir ömür çekirdeğinden bir ebedi cennet ağacı sümbüllendirmeyi düşündürür. Hatta kabul ettirir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!