.Doğum,
Isparta merkeze bağlı, Sav ve Çobanisa köyü ortaklığından melez olarak 1951 yılında doğmuşum. Babamın adı Hasan, anamın adı kütükte Zeynep, hayatta Zübeyde olarak geçiyor. Doğum tarihimi yıl olarak tam biliyorum ama.. Ay ve gün olarak bilmiyorum.
Babam köy işleri bitince ekimin on beş’inde şehre gelmiş yazdırmış. Böylece doğum tarihim 15.10.1951 olmuş. Anam tam hatırlamıyor, orak başı mıydı, ortası mıydı, sonu muydu diye.. O nedenle burcumu bilemem.. Gerçi o konulara da fazla inanmam.
Dördü kız, ikisi erkek, altı adet kardeşim oldu. Biri daha biz küçükken öldü.. Yani anne ve babamın yedi çocu var.. Ve ben en büyükleriyim.
Okullar,
Küçük yaşta, Isparta’ya göç ettik. Sanıyorum üç yaşlarında falandım. Ve küçüğüm kız kardeşim vardı. İlkokul, sonra sanat okulu orta kısım ve ticaret lisesi mezunu olduk. İktisadi Ticari İlimler Akademisini bitirdiğim yüksek okul. Böylece okullar nedeniyle, muhasebecilik mesleğim, ekmek kapım oldu.
Çocukluğum,
Özgür geçti.. Babam çok fazla ilgilenmezdi.. Meşhur sözü “taş atın kolunuz açılsın” ifadesi içinde, ne yaparsak karışmadı. Kötü yol hariç. Bu nedenle kendi kararlarımla, ilkokul 3. ve 4.sınıf bitimi yaz tatillerinde, köye teyzemlere ki, eniştem kuran kursu hocasıydı kuran okumaya giderdim. Hem de on kilometrelik köy yolunu yürüyerek ve yaşım 10 ve 11 yaşlarıydı. Ki, o zaman asfalt yollar ne gezer. Şose dediğimiz köy yolu. Tozlu topraklı. Kenarları bahçeli. Ve de bol köpekli. Köyde birinci sene kuran okumayı ve bazı sureleri ezberlemeyi öğrendim. Ta… o zamanlardan ezberciliğe alışkın olmadığım hemen belliydi. İkinci sene yazın ise, Arap harfleri ile yazmayı ve okumayı öğrendim. Ancak pratiğim olmadığı için bu gün hızlı okuyup yazamam.
5.sınıf bitimi, arkadaşlarla gezerken bahçelerde tuğla ocaklarını gördüm. Yaş 12. Baktım mahalleden ağabeylerimiz çalışıyor. Bize de teklif geldi. Yevmiye 2,5 lira. Tabi o zaman iyi para. Ayda 75 lira yapıyor ki, babamın aylığı 250 lira idi. Bir çocuk için iyi paraydı. Babam kazandığımı elimden almadı. Sağ olsun. Niye gidiyorsun? Nerede çalışıyorsun da demedi? Duymuş sordu. Tuğla ocaklarında çalışıyorum dedim. Evimizden mesafesi dört kilometre vardı. Ben sabah namazı vakti kalkıyor, akşam güneş batıncaya kadar çalışıyor, yatsı namazı vakti eve geliyordum. Akşama kadar yaz güneşinin bağrında, tuğla kalıplarını yere sıralıyor. Suyu çekilince seyrek baca dizilişi diziyor. Kuruyanları fırına veriyor. Pişenleri fırından çıkarıyor. Satılanları arabaya yüklüyorduk. Düşünebiliyor musunuz? 12 yaşında bir çocuk, yaz günü sabah ve yatsı namazları vakitleri arası işte. Babam benden sonra işe gidiyor. Benden önce işten geliyordu.
Sağ olsun babama. Hiç ilgilenmedi. İçten içe kıs kıs güldü. Ve ben yetiştim. Kendi ekmeğimi en zor şartlarda çıkarmayı öğrendim. Bu gün düşünüyorum bizler kafeste yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Biz yokken ne yapacaklar diye düşünmeden. Tabi her şeyin aşırısı kötüdür. Babamın yaptığı bu gün baktığımda çok aşırıydı. Belki benim haberim olmadan nerede hangi şartlarda çalıştığımı inceledi. Kalbi emin oldu ama ben hissetmedim. Ben sadece, babamın küçük yaşta beni özgür bıraktığını, bu çocuk nerede, hangi şartlarda çalışıyor diye sormadığını hatırlıyorum.
Evlilik ve çocuklarım,
14.10.1977 yılında dayımın kızıyla evlendim ve iki kız büyük, iki oğlan küçük dört çocuğum var. Ailemle gurur duyuyorum.
İş hayatım,
Çocukluktan itibaren çalışmayı öğrendim. Kendi adıma iş yaptığım zamanlar oldu. Ancak genellikle başkalarının işlerinde çalışıyorum. Halen arkadaşlarımın özel şirketinde muhasebe müdürlüğü yapıyorum.
Kimlik ve kişiliğim,
Çocukluğumdaki üç olay benim gelişimimde etkendir. Ailenin özgür bırakması, okullardaki aile çevre katkısı olmadan başarılı konumum, köydeki kuran kursundaki geçen maceralarım.
Ve ben çocukluktan gençliğe, aklını, emeğini kullanan, değerlendiren, faydalanan insan olarak geldim. Gençlik dönemim, kimlik oluşturma döneminde, sosyal olarak aktif, düşünsel olarak yırtıcı, sorgulayıcı, okuyandım. Bazı günler iki, bazı günler bir kitap okur, nadiren kitap okumadığım günler olurdu. Ailem muhafazakâr inançlı dindar olmasına rağmen, muhafazakârlığı yırtmak, aşmak, kendi kimliğimi oluşturmak içimi, çocuklukta, gençlikte, olgunlukta ve bu gün yakan bir ateş olarak her zaman sardı. Hiçbir zaman durmayı düşünmedim. Her zaman ileriye yürümeyi, okuduklarımın konumundan ileriye uçmayı hedefledim. Hangi tür kitap olursa olsun okudum. Okuduklarımdan aldığım bilgilerin özetiyle teferruatlarını orada bıraktım ve ileriye yürüdüm.
Çoğu zaman fikirlerimi yazmayı hedeflediğimde, yazmaya başladığımı, ancak bir müddet sonra yazdığım konulara bakışımın değiştiğini gördüm. Çünkü sürekli kendimi yeniliyor, yerimde duramıyordum. Bir sene önceki yazdıklarım artık çok eskilerde kalmış, benim asla geri dönüp düşünmeyeceğim konular haline geliveriyordu.
Bu gün,
Hala yerimde duramıyor. Her şeyi sorguluyor. Geçmişte tereddütlerini yaşadığım ama bu gün kesinlikle inandığım Allah’ın çizgisinde yürüyorum. Allah’ın sözlerini kapsayan kuranı her yıl defalarca okudum. Dokuz civarında tefsir okudum. Hadis, fıkıh, usul kitapları okudum. Yüzlerce fikir kitabı okudum. Bunlardan çıkardığım özet, insanlar her devirde, kendini, insanları, hayatı, tanrıyı anlamaya çalışmışlardır. Ve insanlar, ikiyüzlü, samimi olarak ikiye ayrılmışlardır. Doğaya aykırı olarak gördüğüm ikiyüzlülükten nefret ederim. Antoloji.com da yazmaya başladıktan sonra, yaklaşık sekiz aydır yayınladığım şiirsel çalışmaları değerlendiren, İshak Özlü kardeşimiz, “şiirin sultanları-1” şiirinde benim için kullandığı “Mehmet Çoban sığmaz kabına taşar” ifadesi hayatımın karakteri olmuştur. Beni sadece şiirlerimden tanıyan biri için çok doğru bir tespittir.
İnsanlık tarihinin, insan bilgisi ve yaşamının her dönemde üç aşamadan geçtiğini görüyorum. Öğrenme, soruşturma ve bilgilerin olgunluğa erişmesi. Bu süreçte, öğrenme eski bilgiler yani tarihten gelen bilgilere göre olduğu için, önce yalanlarla bilgilenme, sonra yalanları ayıklama, daha sonra da gerçeğe yaklaşma olarak görüyorum. Bu tekrar, sürekli işlenerek dünden bugüne geliyor. Nedense, bazı zamanlarda gerçeği yakalayan toplumlar olsa da, kısa zamanda insan egoları tarafından deforme oluvermişler.
Fikri mücadelem,
Öncelikle hep kendime karşı oldu. Düşündüklerimi bazen sesli düşündüm. Bazen yazarak düşündüm. Bazen konuşarak düşündüm. Her zaman gerçekliği ön plana çıkardığım için, çok sevilmem. Çevrem saldırgan olarak tanır. Aslında insan olarak öyle değilimdir. Ancak konu fikri tartışmalar olunca ve yalan karşıma çıkınca duramam. Sevenlerimin de sevmeyenlerimin de benim hakkımdaki görüşleri, okur, bilir, söylüyorsa muhakkak dayandığı bir yer vardır olur. Bu benim içim önemli bir yapılanmadır. Hep böyle olmak isterim. Bana yanlışlarımı söyleyerek yaklaşanlar, diğerlerine göre daha değerlidirler. Zira ben ancak, yanlışlarımın gösterilebilmesiyle kendimi düzeltme şansına ulaşabilirim.
1970’li yıllarda gazetelerde amatör olarak makalelerim çıktı. Daha sonra İktibas dergisinde makalelerim çıktı. 1985 yılında iktibas dergisinin 105. sayısında bulunan “Yolumuzdaki esaslar” başlıklı yazımdan dolayı 6 yıl 3 ay cezalandırıldım. Ankara, Bursa ve İmralı cezaevlerinde tamamlayarak çıktım.
Antoloji.com'da şiirlerimi yayınlamaya başladıktan sonra, ilk kitabım olan UFUKLARDAKİ BEN'i Gündüz yayınlarından çıkardım. İkinci kitabın hazırlıkları içindeyim. Şiir kitaplarının dışında, bazı yayımlanmamış kitap çalışmalarım var. Olgunlaşınca ve üzerinde tamam dediğimde, yayınlanması için girişimlerde bulunabilirim. Sitemde bu çalışmalar okuyucuyla paylaşılmaktadır.
Antoloji.com'da yoğunluk olarak şiirlerimi yayınlamaya başladım. Şairlik iddiasında olmadan yayımladığım çalışmalar. Sanatsal açıdan tenkit ediliyor. Anlam ve içerikleri, rahat okunurlulukları, anlaşılır olmaları açısından ise beğeniliyor. Zaten sanat iddiasında olmadığım için ikinci konum beni sevindiriyor.
Özgürlük,
Düşünce özgürlüğümün önüne geçecek her şeye karşı çıkarım. Fikren ve siyaseten kişilere bağımlı hale gelmek, sorgulamasız kabulcü olmak, Allah’ın yarattığı insanın köleleştirilmesi olarak karşıma çıkar. Bu nedenle, öncelikle, aklımda, kalbimde, kişi ve kurumlara karşı özgürlüğümü ilan ederim. Ancak kişi ve kurumların, akıllarından faydalanmak, onların fikirlerindeki güzellikleri paylaşmak en büyük idealimdir, hedefimdir. Fikirleriyle, şahsen veya kitaplarıyla tanıştığım, düşüncelerini insanlarla paylaşanları hayranlıkla yâd ederim. Onların fikirlerini insanlarla paylaşmasını takdirle karşılarım. Ama onların herhangi birinin fikirleriyle insanlar üzerinde egemenliğe soyunmasına da şiddetle karşı çıkarım. Toplumsal gereksinimler çerçevesinde oluşacak ve insanların özverileriyle buluşacak toplumsal beraberlikler için canımı veririm. Fakat bu ideal duygu ve düşünceleri çıkarları için kullanacakların karşısında diklenirim.
Politika,
Yaşadığım ülkede, sistem içinde dillenen ve oluşan politikanın (siyasetin) kirlendiğine ve yalan üzerine kurulduğuna inanırım. Hiçbir zaman böyle bir yalanın kirliliğin içinde bulunmak istemedim ve istemem.
Ancak, politikanın (siyasetin) insanın doğal hakkı olduğunu kabul ederim. Birey olarak insanın, kendisi, toplumu, dünyası için yaptığı, toplumsal, siyasal, ideolojik, tarihsel ve kültürel tüm değerlendirmelerin aslında bir politika (siyaset) olduğuna inanırım. Kirliliğe, yalana bulaşmadan, kendim, toplum ve dünya hakkında, toplumsal, siyasal, ideolojik, tarihsel, kültürel konularda özgür düşüncelerimi ifade ederek, politikaya katıldığımı düşünürüm.
Benim kutsallarım,
Tanrı ve sözleri benim en kutsalımdır. Elçisi (peygamberlik) kutsalımdır, ancak onun insanlık sıfatını tanrılığa asla bulaştıramam. Kutsallarımı, tartışmak isteyenlerle tartışırım.
Ancak, benim onları inandırma zorunluluğum olmadığı gibi, onlarında inanma zorunluluğu olmadığına inanırım. Böyle bir zorlamayı inandığım tanrı Allah kabul etmez. Allah; inananların böyle bir görevi olmadığını, insanların inanmak zorunda olmadıklarını, inananla inanmayan arasındaki farkı yaratıcı olarak kendisinin değerlendireceğini ifade eder.
Aynı şekilde karşıdan inancıma ve kutsallarıma gelecek tartışmaları kabul ederken, inançlarıma aykırı düşüncelerin dayatılmasına, horlayıcı ve küçümseyici bakılmasına asla tahammül edemem.
Bütün insanlar, insanlık kutsalımdır. Hatalarıyla, yanlışlarıyla, doğrularıyla, haklarının savunulması, özgürlüklerinin kavgasının verilmesi gerektiğine inanırım.
İnsanlar arasında savaş nedenleri olarak öne sürülen, ırk, kültür, renk ve dil gibi konuların, gerçekten savaşılması gereken nedenler olmadığına inanırım. Bu değerlerle insanların birbirine üstünlüklerinin olmadığına inandığım gibi, derece düşüklüklerinin de olmadığına inanırım. Bir ırkın soyunun üstünlüğü kavramlarının saçma olduğuna, bütün insanların eşit derecede var olduklarına, aynı haklara, aynı değerlere sahip olduklarına inanırım. Sözü edilen konularla savaş çığırtkanlıklarının, insan egosundan, çıkar çatışmalarından kaynaklandığını düşünürüm.
Kişileri asla kutsallaştıramam. Tarihteki yerleri ne olursa olsun, herkesin kendine göre tarihe hizmeti olması gerektiğine inanırım. Görevini yeterli ve hatta daha ileri boyutlarda yapanlara karşı saygım sonsuzdur. Ama onlarda bir insandır. Doğru iyi yanları olduğu gibi, yanlış ve eksiklikleri de olabilir. Bu nedenle onları kutsayamam, tartışılmaz hale getiremem.
Doğa kutsalımdır. Doğadaki bütün değerlerin, canlı cansız fark etmeden, korunması, geliştirilmesi gerektiğine inanırım.
Düşünme özgürlüğü, sevgi, barış, paylaşım duygu ve düşünceleri kutsalımdır. İnsanlar bu değerlerin önüne hiçbir engel koymadan paylaşmalı, insanlığa katkıda bulunmalıdır. Düşüncelerin önüne konulabilecek her türlü, tartışılmayan konular, tartışılmayan kişiler, dogmalar engelleri yanlıştır. Karşı çıkılması gereken unsurlardır. Bunu, kişi ve toplumların haklarına karşı yapılmış saldırı olarak düşünürüm. Bilginin, bilimin, düşüncelerin gelişmesi, önünde engellerin dikilmemesine bağlıdır. Ancak çıkar çevreleri, çıkarları zarar görecek diye, kurulu düzenlerinin bozulmaması için, düşüncelerin, sevgi paylaşımlarının önüne engeller dikerler.
İnsanların inançları, düşünceleri kendilerine göre kutsaldır. İnsanları olduğu gibi kabul etmek demek, onların düşüncelerine, inançlarına inanmasak da, insan olarak hakları olduğuna inanarak, toplumsal yaşam gereklerinde buluşma hedefimiz olduğuna inanırım. Ancak bu şekilde, toplumsal paylaşım ve gereklilikleri yaşarken, kültür, bilgi, bilinç alışverişlerinde insanlığa zenginlik olarak girebileceğimizi düşünürüm.
Allah’a inanıyorum, Allah’a inanmayan, ama insana, insanların haklarına saygı gösteren herkesle, yaşamın gereklerini, toplumsal gereksinimleri, sevgi ve saygı verileri çerçevesinde birlikte olabileceğime inanıyorum.
Ama başka düşüncelere dayatma yapan, insana ve insanlara saygı duymayan düşüncelere karşı güvenim olamaz. Aynı duygu ve düşünceler bende de olursa, uyarılmasını insanlık borcu olarak görürüm.
Eserleri
Sekiz civarında kitap çalışmam var..
Basılan kitaplarım:
Şiir kitapları:
1. UFUKLARDAKİ BEN / Gündüz Yayınları-ANKARA Basım-Eylül/2006
2. YOLLARDAKİ BEN /Gündüz Yayınları-ANKARA Basım-Nisan/2007
Basıma hazırlanan ALFABETİK DUYGULAR
(Antolojideki ilk sayfalarda yer alan ve başlarında AD ile kayıtlı şiirlerimden oluşuyor..
Kasım ayında çıkan OTOKRİTİK fikir kitabım.
(Kitabı 1987 yılında cezaevinde yazmaya başladım. 1988 yılından çıktıktan sonra geliştirip 2007 yılında basmaya karar verdim. Kitabın içeriği, gelenekleriyle dinini yaşan bir Müslümanın dinini ve öğrendiği hayat felsefelerini tartışarak farklı yol çizmesidir.)
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.
Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
mesaj antoloji..bölümüm kilitlendi,lütfen yardım,mesaj yazamıyor ve okuyamıyorum
Güzel bir şiir sabaha merhabaderken okuduğum,yüreğinize sağlık sevgili şair,saygıyla...
Güzel bir şiir sabaha merhabaderken okuduğum,yüreğinize sağlık sevgili şair,saygıyla...