Dağların patikaları, insanlara/avcılara terör gerekçesiyle kapatıldığı uzun yıllardan sonra, dağlardaki vahşi hayatın insanların tersine çok özgürleştiğini ve popülâsyonların aşırı çoğaldığını düşünüyordum. Ancak, Şırnak, Hakkâri, Bitlis, Van, Bingöl ve Erzurum illerine yüksek dağ zirvelerinde yaptığım karayolu seyahatlerimde neredeyse tek canlı hayvana rastlamamak doğrusunu isterseniz beni çok ürküttü. Gerçi Bingöl’ün Genç ilçesinde ve Erzurum’un bazı ilçelerinde gördüğüm kargalar bir nebze olsa da beni sevindirirken, Erzurum’da ikindi vakitlerinde büyük kalabalık guruplarla gökyüzünün yüksek fitlerinde yurtdışına doğru ülkeyi terk eden turna toplulukları beni daha fazlasıyla hüzünlendirdi. Sanki son kalan hayvanlar da bölgeyi terk ediyorlardı…
Yaşadığımız Kızıltepe ilçesinin kalbinde ki en eski parklardan olan Mecit Yücel parkındaki sessizlik, çam ağaçlarına konan kuşların yaz ayları boyunca akşamları icra ettikleri senfoniye son birkaç yaz mevsimidir, neredeyse hasret kaldık. Bunlar göçmen kuşlar olmamasına rağmen buraları terk etmiş gözüküyorlar. İnsanlar dışındaki her türlü canlının göç etmeye başladığı bölgelerde insanlık için tehlike çanlarının çalmaya başlandığının en açık belirtisidir. İtiraf etmem gerekirse sadece insanların(!) geride kaldığı, hayvansız bir ortamdan korkmaya başladım. Gerçi hala balkon demirlerimize konan Pepukkuşlarını nadirde olsa görmek bir nebze insanı sevindiriyor.
Artık çevremde yılan, ayı, kurt, yaban domuzu türünden ne hayvan görürsem korkmak bir yana sevincimden çığlık atacağım.
Ama nerdeee!
Her an yanıbaşımda yatmasaydı
Ben bu yükü taşıyamazdım
Sevinçlerime biraz hüzün katan odur
En çaresiz anımda
Issız bir dere kenarını
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta