Senin yokluğunun yaşandığı sıradan mavi geçeler vardı kahverengi gözyaşlarına susamış. Senin sevgine susamış bir ben o gecelerin vazgeçilmez figüranıydım sürekli ağlayan. Bir de o gecelerin vazgeçilmez esas erkeği vardı. Kimdi neydi nerden gelmişti bilmiyordum ancak sana gidiyordu durmaksızın! Ve inan ben buna dayanamıyordum.
Senin yokluğunu yaşayan mavi gözyaşlarıyla ıslak kahve rengi geceler başlayınca artık intihardı tek çözüm! Belki de seni unutmak yeterliydi! Ama buda bir çeşit intihar değilmiydi? Buna sen yanımda olsan sen bile evet derdin ki... bende bunu çoktan kabullenmiştim.
Gecelerimin en iç gıcıklayıcı sorusuydu “ imkansız mı yoksa zamansız mı? ” belki de bu bana verdiğin tek ve en anlamlı umuttu bir aşk ihtimaline dair! Şehri terk ederken de, yollarca uzakta iken de şehirden sen hep aklımdaydın. Senin kendini beğenmiş ve baskın olma karakterinin çekilmezliği zamanlarında senden nefret ederken de sen hep yanımdaydın.
Sevgiye susamış bir kalp hukukçular tarafından harcanınca şikayet makamım olamadı. Ben bir üst mahkeme olarak kalbimin kendisini seçmiştim. Yıkık döküktü mahkeme salonlarından beter, ve “kalemini kır beni öldür ama gitme” dediklerime cezayı kalemi parçalara ayırarak vermiştim! Sıcak bir yaz gecesinde.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta