Zaman, ölümün kalp ağrısı…
Takvimde titrek, ağır ve alaycı…
Bilinmezlik dokunur yüzümüze…
Hayat yavaşça çözülür…
Hâlâ anlam ararız…
Kayıp anahtarlar cebimizde…
Mazinin eski fistanını giydim…
Sol omzuna dikiş atılmış…
Eteğinden çocukluk sarkıyor.
Hayat, limonata gibi ekşi…
İçine biraz yalnızlık sıktım…
Bir de senin adını.
Karıştırdım, olmadı.
Evde eski defterler var…
Açıyorum sayfaları kendimi özleyince…
Kurumuş fesleğen yaprakları düşüyor...
“Ağlamak serbest” diyor biri.
Sarıldın mı kendi kendine?
Kahve koyuyorum masaya…
Sen de buradaymışsın gibi.
Bir yudum alıyorum…
Tatlı ve acı aynı anda dokunuyor damağıma.
Şehir kalabalık…
Kimse kimseyi tanımıyor.
Ayak seslerim kaldırım taşlarıyla konuşuyor…
Her duygu bu kalpte bir şiire dönüşür.
Her kayıp, yeni bir başlangıcın parantezi olur.
Zaman ağır ağır yürür…
Her gün yeniden doğarım…
Lavanta yaprağı gibi kokarım.
İşte bu yüzden...
Adımı sorarsan rüzgâra...
“Nazım’ın kardeşi” der belki.
Onun gibi hüzünden lunapark kurdum içime…
Salıncağım kırık, gökyüzüm hâlâ mavi.
Olcay Arslan 2
Kayıt Tarihi : 24.9.2025 14:05:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.



Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!