Matüridi Yedinci Bölüm

İsmail Uysal Özden Özgür
174

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Matüridi Yedinci Bölüm

Lütfen yanlış anlaşılmasın para falan istemiyorum sadece paylaşmak ve bu akıl dahisini islam alemine tanıtmak istiyorum. siteye yükleyemediğim için (word kabul edilmiyor) arkadaşlarımdan mail adreslerini yazarlarsa 13 bölümden oluşan bu çok önemli eseri yollayacağımı söyledim.sağ olsunlar bana güvenenler bir bir istiyorlar Allah razı olsun bu garibi adam yerine koydukları için.Her şeyin en iyisini elbette Allah bilir.

Benim mailim

[email protected]

MATÜRİDİ

(Ebu Mansur el-Matüridi)

BİR AKIL DAHİSİ

Kitabü’t – tevhid 1050 yıl önce yükselen akıl

Allahım! Ya bugün?

BEN ÇOK UTANDIM KİTABÜ-T TEVHİD ADLI ESERİNİ OKUYUNCA

Bir açıklama:24 eylül 2009 ‘ da Prof.Dr.Bekir Topaloğlu’nun KİTABÜ’T TEVHİD TERCÜMESİ adındaki kitabını satın aldım.Ama gördüm ki bu kitabı okumak ve anlamak için pek çok kaynağa ve sözlüğe gereksinim var.İşte ben bunları sağladım ve bu gün yani 2 ocak 2012 günü ancak bitirebildim.
Ne yaptım diye soracak olursanız şöyle yanıtlayabilirim.Kitabı herkesin okuyup anlayabileceği şekilde yeniden yazdım desem yalan olmaz.Çünkü eski haliyle bu kitabı anlamak oldukça derin bir kelam terimleri,felsefe terimleri,tasavvuf terimleri bilgisi gerektiriyordu.Ama şimdi okuyan bunları araştımaya gerek duymadan dinin temellerine inebilecek.Elbette kusurlarım olmuştur.Allahtan af ve merhamet dilemekten başka ne yapabilirim ki.Her şeyin en iyisini ALLAH bilir.

İsmail uysal özden özgür-2 ocak 2012

KİTABÜ’T TEVHİD
YEDİNCİ BÖLÜM

TEVHİD,TEFEKKÜR VE DİNİ AKIMLAR ÜZERİNE
İÇİNDEKİLER
1-Tevhid yöntemleri hakkında.
2-Muhammed Bin Şebib’in Allah’ın varlığı ve sıfatları hakkındaki görüşleri.
3-Tefekkür (Düşünme yoluyla rahmani ilhama ulaşma) yoluyla bilgi edinme hakkında savunma.
4-Dehriyye’ye ait görüşlerin eleştirisi.
5-Sümeniyye’nin görüşleri ve eleştirisi,
6-sofistlerin görüşleri.

1
TEVHİD YÖNTEMLERİ HAKKINDA

1-Dehriyye görüşüne göre, yaratıcı tektir ama nes-
nelere arazlar gelmiş ve ilk halinden ayrılmıştır.
2-Seneviyye’ye göre; yaratıcı Hakim, Rahim, Alim ‘
dir. Diğerleri ilahi terbiye ile ilgili değildir. Tamamı hik-
metsizlik ve şerdir.
3-Diğer dinlerin mensupları da Allah tektir dedikten sonra; O insan gibidir, O’nun oğlu vardır demişlerdir.
Ortak noktaları Allah’ın tek olmasıdır. Çünkü ezelde hiçbir varlık yoktu Allah vardı. Şimdi de ezeldeki gibidir.
Allah azametinde (Büyüklükte,ululukta) tektir, benzeri yoktur,benzeri var demek tevhid ilkesine aykırıdır. Allah
İlim,Kudret,Tekvin gibi sıfatlarında da insan ortak kabul
Etmez.Einstein’in yaratıcılığı ile Allah’ın yaratıcılığını, biri
Nin merhameti ile Allah’ın merhametini benzer diyeme
yiz. Bunlar sonradan olmuştur (hadestirler) yani yaratılmıştırlar.Yaratılan hiç yaratan olur mu? Yaratan hiç yaratılana benzer mi?
Allah tevhid inancını aklı olan tüm insanlara vermiş
tir. Ama onların her bir grubu bu inancı bozmuşlardır.
Sadece bir fırkası bozmamıştır.Onlar tevhid inancını Allah’ın verdiği gibi tutarlar.
Örneğin Dehriyye tüm cevherleri (Dünyada Evren’de olan her şey) Ezelde Allah ile birlikte sayarak tevhid ilke-
sini bozmuşlardır.
Temel madde (Tıynet) ve heyulayı benimseyenler de
Yorumlarıyla tevhid ilkesini bozmuşlardır.
Seneviye ise yaratıcıyı iyiliklerin parçaları diye düşü-
nür (Vahidü’l cins) Allah’ı cisim olarak düşünmekle tev-
hid ilkesi bozulmuştur. Cisim tekten çoğalıp birleşendir.
Zenadike ve Mecusi’ler de böyle düşünür.
Yahudiler Tövbe suresinin 30. ayetinin belirttiği gibi
Üzeyir’e Allah’ın oğlu dediler.
Hıristiyanlar varlık (Ontoloji) açısından tek Allah’ı be
nimsemekle birlikte üçlü cisim olan Allah düşüncesine kapılmışlardır. Oysa cisim parçalara ayrılabilen şekillen
miş bir nesnedir.
Muhammed b İsa (Bürgüs lakaplı Neccariye mezhebi
nin üç kolundan biri-Bürgisiyye) Allah’ın her mekanda olduğunu söyleyerek tevhide aykırı düşmüştür. Çünkü
Allah’ı yaratılmışın mekanıyla aynı düşünmek olanaksız
dır.
Müşebbibe ise Allah’ın yaratıklar içinde benzeri vardır demektedir.Allah bundan arındırılmıştır.Allah’ın e
şi benzeri ‘dengi yoktur.
Tevhid ilkesini tam olarak benimseyen bir mezhebe göre ise:Allah birdir, tüm gereksinimleri karşılayan O’dur,ama varlıkların tüm özelliklerinden arındırılmıştır.
Bu özellikler değişim,yok oluş, hacim,sınırlılık v.b dir. Al
lah kıdem,tekvin ve Kudretle vasıflandırılabilir.Allah de-
ğişmez ve yok olmaz.Tüm övgü ve sena Allah’adır.
Deriyye’nin fikir ayrılıkları üç noktada toplanır:
a-Önce ayrı oluş,(Tebayün) sonra bir arada bulunuş (İçtima) bu zenadika ve seneviyya ve nur ile zulmeti be
nimseyenlerin de görüşüdür.
b-Önce bir arada oluş, sonra ayrılış bu da temel madde
ve heyula denen bir özü kabul edenlerin görüşü.
c-Öncesizliği benimseyip birlikte oluş ve ayrılış konusun
da hüküm veremeyenler, söylediklerine bakılırsa bunlar da tabiatçılar olmalı
Bir de cevherlerin geriye doğru ardı ardına yaratılmış
lığı nedeniyle öncesizliği benimseyenler(A’yan) vardır.
Varlık önce ayrıydı sonra birleşti demek çelişkidir. Çünkü birine Allah’ın zatı dediğimizde öteki yok olur. O zaman da hadis olan kadim, kadim olan hadis olmuş olur. Bu görüş temelden yanlıştır.
Şu da var: yaratılmadan önce bir şeyin birleşik olanının ayrı, ayrı olanının birleşik hale gelmesi olasılığı
Olsaydı, birleşik olanın tam o anda ayrı olması da gerekirdi çünkü varlığını zatıyla sürdürmektedir. Bunu
Akıl kabul etmez.Bu durum kabul edilirse kötülüğü iyilik,zulmeti nur,diriyi ölü,hareket edeni duran, soğuk
Olanı sıcak diye kabullenmek gerekir. Bu dehriyye gö-
rüşünün yanlışlığını ortaya koyar.
Akıl yürütelim. Nur ve zulmet, ya bilinçli ya da bilinçsiz olarak ayrıdırlar.Yada diğer bir varlık onları bu halde tutar.Bu durumda nur ve zulmetin bu ayrıılıuk hallerinin yapıları gereği hiç değişmemesi gerekir. Çün-
kü sağa giden varlıkla sola giden varlık,yukarı çıkan var
lıkla aşağı inen varlık birleşmez.Yani iki tanrılı (Düalist)
düşünceye giden bu görüş yanlıştır.
Nur ile zulmet kendi iradeleriyle ayrı yada birleşik ise
Eskiden nasıldı. Bunun kanıtı yoktur.Derler ki nur ve zul
met birbirleri sayesinde varlıklarını sürdürür.Bu durum-
da iyilik kötülüğe tutsak olur ki bu başlı başına kötülük-
tür.Nur ve zulmetin iradeleri olsa, her biri kendi irade-
sini egemen kılmak isterdi. Çünkü iradesini kullanama-
yan güç,güç değildir. Eğer iradeleri varsa, birbirlerine zarar verme pozisyonu ortadan kalkar.Yani düalistler (İ-
ki tanrıcılar) yanılmaktadırlar.
Üçüncü durumda nur ile zulmet diğer bir varlığın ira-
desiyle gerçekleşmişse yaratılmış olurlar.(Sonradanlığı
sözkonusudur) O zaman Allah birdir ve Dehriyye’nin gö-
rüşü yanlıştır.

2
MUHAMMED B. ŞEBİB’İN ALLAH’IN VARLIĞI VE
SIFATLARI HAKKINDA GÖRÜŞLERİ

Şebib dehriyye’ye şu yanıtı vermiştir:

a-Evrendeki her varlık,tüm çelişkileriyle birlikte sonsuza dek aynı kalır.Böyle düşününce zaten var olduğundan varlık tekrar varlık olamaz.Bu şuna benzer; desek ki “bu eve başkası girmedikçe kimse giremez. O zaman eve hiçbir zaman kimse giremez.(Herkes diğerine göre bir başkasıdır.)
b-Nur ile zulmet iradeleri ile ayrılmayı gerçekleştirirse kendi nefsi için yok oluşu da tercih etmesi olanaklı olur-
du. Bu olamayacağına göre nur ve zulmet dışarıdan bir varlık tarafından yaratılmıştır.
Belirtelim ki Evrendeki bir nesne yaratıcısız meydana
Gelmez. Şekillendiren olmadan şeklin meydana geldiğini bilen yok.
Bizce “niçin yaratmıştır” diye bir soru sorulmaz.Allah’
ın fiili sorgulanamaz. Kulun din Alanındaki dirlik ve dü-
zeninin temeli kendi eylemidir. Allah doğruluğu bize ver-
di.Büyük nimettir bu. o zaman nefsani (Arzular, istekler) davranışlarımızla niye şeytana uyalım. Uyarsak
biz sorumluyuz.
Allah her şeyi hikmetiyle yapar. Hikmetsiz yapar demek (Sefeh) Allah’ı bilinçsiz kabul etmek olur ki; o zaman ilahi terbiyeden de söz edilemez.
Allah’ın lütufkarlığının sonu yoktur.Bu lütfunun ötesinden söz edilebilsin. O lütfunu dilediğine bol bol verir.Bunun da dereceleri vardır.
Nesneler zamanı gelince Allah’ın dilediği bir zamanda
meydana gelir. (Yaratılırlar)
Allah’ın nmahiyeti (İçeriği,özü) nedir sorusuna karşılık,eşi benzeri ve dengi yoktur diyerek bu sorunun
Sorulması yolunu kapatırız. (İhlas suresinin son ayetin-
de olduğu gibi) Allah’ a mekan öngörülemez, çünkü me
kan yokken O vardı.
Şebib’e Allah mahlukatı nasıl yaratmıştır diye soru-
lunca şöyle yanıtlamıştır. Oysa ilahi fiilin (Allah’ın işlerinin) sorgulanması olamaz.Şebib bu soruyu kabul et-
memeliydi.
Şebib’e Allah mahlukatı (Canlıları) niçin yaratmıştır
diye sorulmuş,o da yaratıkların mefaati (Yarar sağlama-
sı) için demiştir. Bu Mutezile düşüncesine daha uygundur
Onlar Allah ezelde Rahman,Rahim,Halik değildi diyor-
lar yani canlıları yaratınca bu sıfatlar oluştuğuna göre,
Allah yaratmak yoluyla yarar sağlamış olmaktadır.Oysa
Allah muhtaç olmaktan arındırılmıştır (münezzehtir)
Şebib’in:Allah’ın bir şeyi yaratması bu şeyin aynıdır sözüne gelince: Duyulur alemde bir şeyin önce var ol-
ması başkasının onunla var olmasını gerektirmez. Ancak
var olanın diğerinin varlığını sağlayacak bir eylemin etkili olması müstesna.(Müstesna =ayrıcalıklı) Gerçek bu iken Allah’ı ezelde etkisiz bırakacak bir düşünce olabilir mi?
Şebib Allah’ı ezelden beri bilen,işiten,gören(Alim,Semi,Basir) olarak kabul etmiş
Ama,Allah ezelde haliktir (Yaratır) sözünü kabul etmemiştir.Bunu kabul edersem yaratıkların da ezelde var olduğunu kabul etmek zorunda kalırım demiştir.Ama
Allah ezelidir demiştir.
Ardı ardına gerçekleşen,aksamayan bir düzen ve sağlamlık içinde süren Yüce Rab’bimizin eylemlerine (Yaptığı işlere,fiillere) bakarsak görürüz ki,bunları cahil ve aciz olmayan,ilmi ve kudreti sonsuz olan Allah’ın ya-
ratıp yönettiğini anlarız.
Şebib’in Allah’a nisbet ettiği kavramlar aslında sıfatlardan türemiş isimlerdir.Sıfatların düşmesi ile onlar
da düşer.İsimler lakap(Başkası sayesinde var olan) durumunda olur.Bu durumda lakabın ezelde olması
olanaksızdır.
Allah için Alim,Semi,Basır (Bilen; İşiten,Gören) de-
Mekle El-Alim, Es –Semi, El- Basır demek nasıl aynı ise; Halik demekle El-Halik demek de aynıdır.
Eğer Şebib yaratılmışın Kadim olma sonucunu doğur
masını ille de Halik’in söylenişinde arıyorsa kendinin kullandığı El- Halik kelimesine baksın. Görmez mi ki Halik kalıbından olmak üzere “ din gününün maliki “ her şeyin Halik’i denilir. Her şeyin Halik’ i cümlesinin içine
her şey girer.Bu içerik El- Halik kelimesinde olmadığı gi-
bi halk arasında da kullanılmaz.
Allah’ı tanımak tabiatın kılavuzluk etmesiyle gerçekle
şir. Ne duyular ne de nakil yolu bunu başaramaz.Tabiat
ise Allah’ın sıfatları yoluyla kılavuzluk eder.Çünkü yok-
tan var oluşu gösterir.
Yine tek bir varlıkta zıtların yan yana oluşu (İçtima)
Allah’ın gücünü gösterir.Yine tabiatta gözlenen güçlü yönetim,denge,uyumsuzluk olmayışı, alemin tanınması-
na yardım eden etkenlerdir. Sıfatları alın,duyulur alem-
de kılavuz kalmaz. Sıfatı olmayan zatın (Kişinin,varlığın)
varlığını bile kanıtlayamayız.Bu duyu dışı olur.
Peygamberler de bilen,duyan işiten bir ilah anlayışını
sunmuşlardır. Bunu İlim Kudret gibi kök sıfatlara dayan-
dırmışlardır. Çünkü bu isimlerin köklerinin sıfatlar oldu-
ğunun bilincindeydiler.
Şunu belirtmek gerekir ki; algılanacak bir nesne nes
ne (eşya) olmaksızın duyunun olması ne işe yarar? Şu halde Allah’ın başka bir şeyin aracılığına gerek kalmak-
sızın zatından alim olduğu kanıtlanmıştır.
Allah’ın yarattığı alem Onu tanıtan kanıtlarla doludur
Zaten Yüce Rab’bimiz onu bilerek böyle yaratmıştır. Baş
kasından yardım da almamıştır. Çünkü öncesinde başka
sı yoktu ki…Alem yokken de Allah elbette: Allah her şeye Kadir midir? Evet yanıtını verir ve devam eder: O
zaman yumurtanın içine dünyayı sığdırmaya gücü yeter mi? Sonra bu sorunun çelişkili olduğunu söyler. Eğer Şebib bununla dünyanın küçültülerek yumurtanın içine konmasını yada yumurtanın büyültülerek dünyanın içine konmasını söylemişse,biz deriz ki:ALLAH BUNA GÜCÜ YETENDİR,YANİ ALLAH KADİRDİR.
Burada Mutezile’nin bir anlayışından söz edelim.Der ki: Allah’ın sivrisineğin ve daha gelişmişinin eylemini (Fi
ilini) yaratmaya gücü yetmez. (Muktedir değildir) Onlar
fiillerini ya kendi güçleriyle yada Allah’tan başka bir gü-
cün etkisiyle oluştururlar.Bunlara karşıt sorular sorulduğunda ise ispat yerine bunlar akıl dışı deyip işin içinden çıkarlar.
İbn Şebib kendine Tanrının kendi benzerini yaratmaya gücü var mıdır diye sormuştur. Bu soruya kimse akıl yürüterek yada duygularıyla yanıt veremez.
Şebib bu kurala ters düşmüştür.Zaten basit bir mantıkla bunu çürütmek olasıdır. ÇÜNKÜ TANRININ BENZERİ CİSİM OLAMAYACAĞİNDAN BOZULMA,YOK OLMA GİBİ CİSİMLERİN ÖZELLİKLERİNE DE SAHİP OLAMAZ.OYSA
BENZERİ YARATILMIŞ OLACAĞINDAN CİSİMLERİN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIMAK ZORUNDA.CİSİMLERİN ÖZELLİKLERİNİ TAŞIYAN DA TANRI OLAMAZ.
Mutezile düşüncesinden gidersek Allah benzerini yapmaya muktedirdir ama yapmaz sonucuna varırız.Ya-
ni kadim olan sonradan vücut bulmuş,baki olan fani,ha-
kim olan hikmetten yoksun olmuş oluyor. Elbette bu yanlıştır.
Bize göre ise: Allah’ın bir gücün emri altına girmesi mümkün değildir.Allah’ın benzerinin olması demek onun
gücü altına girmesi demektir.Zaten olsa olsa benzeri A
llahın emri altına girer.Çünkü o yaratılmış sanal bir tan-
rıdan başka bir şey değildir.
Yüce Allah’ın Uluhiyeti benzeri olmamaktan ve şey (Mahluk-yaratılmış her şey) olmamaktan dolayıdır. Yani bu arındırılmışlıktan başkasını düşünmek boştur.
Mutezile anlayışına göre Allah ezelde yaratıcı (Halik)
değilken sonradan yaratıcı olmuştur. İbn Şebib de bun-
dan yola çıkarak sanal tanrı düşüncesini ortaya koymuş-
tur. Zaten Mutezile’ye göre Allah yaratıkları meydana getirdikten sonra Allah olmuştur.
İbn Şebib’e göre:Eylem yapabilecek güçlünün (Kadirin) gücü eyleminden önce bulunur görüşü,zatın halden hale geçmesi yani değişmesi sonucunu getirir.
Allah asla değişmez.Değişme yaratılanlar için geçerlidir.
Şebib Allah nesneleri neden yarattı diye sormuş ve yanıt olarak: Sonsuz (ebedi) ödüle kavuşturmak için de
miştir. Bu doğrudur ama Allah’ın eyleminin nedenini sorgulamak anlamsızdır. Allah’ın yaptığı zaten onun hik
metinin dışında olamaz.
Aslında ilahi yaratma ve yönetmenin (Rububiyet) hik
metini sormak boşunadır.Bize düşen Allah’ı iyice tanı-
mak, kul olmanın gereğini ve bunun rica edilmediğini emredildiğini bilmek, kulluğun gereklerini yapmak, söy-
lediğimiz ve yaptığımız her şeyin yanıtını vermeye hazır-
lanmaktır.
Bunları bilen ve yapan insan ilahi yaratma ve yönet-
Meyi sorgulamadığı gibi, böyle sorular soranlara yanıt vermenin boşuna bir çaba olduğunu bilir.
Bize göre meselenin aslı şudur: Allah’ın nimetinin izini her yaratılanda görmek olasıdır.Sadece izini değil,
Özellikle cömertliğini görebiliriz.Yine her şeyde onun hik
met ve ve egemenliğinin kanıtlarını görebiliriz.Gücünün büyüklüğünü ve nesnelerin içeriğini bildiğini anlarız. Bu
nedenle Allah’a:Niçin nimetleri yarattın, niçin cömertsin
niçin hikmetin var, niçin egemensin,niçin nesnelerin içeriğini biliyorsun gibi sorular sormak her halde haddi-
mizi aşmaktan başka bir şey olmaz.

3
TEFEKKÜR YOLUYLA BİLGİ EDİNME HAKKINDA

Bir grup şöyle diyor:İnsan ne akıl yürüterek, ne rahmani ilham bekleyerek gerçeğe ulaşmaya çalışmama
lı. Rahmani ilhamı bekleyen bu ilhamın gerçekten gelip gelmediği kuşkusunu taşır. Ya şeytan işin içine karıştıy-
sa.Bu ikisini terk edenin yanılgıya düşmeyeceği varsayılır.
Bir grup da: tefekkür ve akıl yürütmenin gerekli ol-
duğunu söyler. Onlar derler ki:İnsan akıl sayesinde gü-
zellikleri ve çirkinlikleri tanır. Diğer canlılardan üstün olduğunu anlar. Bu arada kendisine en çok zevk veren
yada zararı olan şeyleri elde etmenin yollarını araştırıp bulur.Bunları bulurken ya kendisi denemeler yapar,yada
güvendiği bir kişiyi dinler ki bu durumda her şeyi onun emirlerine yada uyarılarına uyarak yapar.Ama her iki durumda da insanın hem zevk veren şeylerden, hem de zararlı olabilecek şeylerden (Bunlar maddi yada manevi olabilir) bilgi sahibi olmak ister.Bu nedenle akıl yürütme ve tefekküre gereksinim vardır.Bunun tersini düşünmek şeytana uymaktır.Çünkü şeytan tefekkürü ve akıl yürüt-
meyi istemez.O bilir ki bunu yapan alemi ve Allah’ı daha iyi tanır ve kötülükten uzaklaşır.Düşünen kişi üç seçene
ğe ulaşır:

1-Yaratıldım der.İyilik ödülle kötülük cezayla karşılık bu-
lur der. Allah’tan korkar.

2-Dünya zavklerine dalabilir, ahreti umursamaz bile.

3-Akıl yürütmenin gerçeğe ulaşmakta yetersiz kaldığını düşünür ve bu da onu rahatlatır.

Şu soru akla gelebilir Allah aklımızın yetmediği şeyler
den bizi sorumlu tutar mı? Bu sorunun yanıtı da şu ola-
bilir:Allah’ın emrettiği hiçbir şey yoktur ki akıl yada na-
kil yoluyla yanıtı (Cevabı) olmasın.Kulun kusuru akıl yolu
nu terk ettiği için olmuştur.Çünkü Yüce Allah onu her türlü yollarla uyarmıştır. Aklını kullanmayan bunu kendi isteği ile yaptığından kendini mahkum etmiştir.
Sonuç olarak akıl yürütme (İstidlal) gereklidir ama tüm hallerin yöneticisi Allah’tır.

Şebib’in cisimlerin yaratılmışlığı üzerine akıl yürütmesi

Şebib cismin sükun (Hareketsiz) ve hareket hali ayrı değildir demiştir.Oysa bir cisim aynı anda hem duran hem hareket eden durumunda olamayacağından ayrı ayrı mekanları var demektir. O zaman da biri ötekinden
Önce olur bu da yaratılmış demektir.Ayrıca mekanın de-
ğişmesi demek o cismin öncesinin ve sonrasının olduğunu gösterir ki bu da yaratılmışlarda olur.
Ayrıca Şebib’e bir yanıt olarak şunu da söyleyelim:
Bir cisim durağan haldeyken hareket haline geçince durağanlık kaybolur ama cisim hala cisimdir.Bu da kanıt
lar ki durağanlık cisimden ayrı bir şeydir.
Karşıt görüşte olan biri ise: sükut da hareket de in-
sanın eylemidir,insan eylemi gerçekleştirmeden önce,eylemin keyfiyetini bilmez demiştir. Bir eylemi gerçek- leştirmeden önce bilmek zaten bir insan eylemidir.Yani insan ne yapacağını bilir.
Düalistlerin iki Tanrılı anlayışları elbette yanlıştır.Bir-
den fazla tanrı anlayışında,Tanrılardan birinin diğerini ortadan kaldırma gücü ya vardır ya yoktur.Yada onlar-
dan sadece biri bu gücü elinde tutar.Birinci durumda
Tanrıların ikisi de aciz olur (oysa aciz olan Tanrı olmaz)
Ki bu Tanrılığı ortadan kaldırır. Üstelik bir de yok etme işini kuvvet kullanmadan yapıyor denirse,diğer yöntemleri bilmediği gibi garip bir durum ortaya çıkar.
Eğer Tanrılardan biri güçlü olursa ötekinin Tanrılığı dü-şer.Çünkü güçlü olan Tanrı olur.boyun eğen ise kulu olur. Aciz olan bir şeyin alemlerin yaratıcısı ve yöneticisi olması olasılığı var mı? Elbette yok ama Tanrının kölesi
Olma olasılığı her zaman var.
Nur ve zulmet görüşü aklınıza geldi mi? İşte o da aynen böyledir.

4
DEHRİYYE’YE AİT GÖRÜŞLERİN ELEŞTİRİSİ

Dehriyye’ye göre temel madde öncesizdir.Oluşum ise bazılarına göre öncesiz yada sonrasızdır.Tabiatçılar (Bir bakıma materyalistler yada onların öncüleri dehriyyeci-lerdir) Tabiatçılar alemi oluşturan maddenin sıcaklık, so-
ğukluk,yaşlık, kuruluk, olduğunu söylerler.Alem bunla-
rın karışımı ile farklılaşır. Güneş ve Ay da buna dahil.
Tabiatçılar nesneleriyle birlikte tabiatın hareketlerini
Arazlar diye niteler.Derler ki: beyazlık,kırmızılık,siyahlık
Yeşillik,çok,az,hafif,yoğun karışırsa farklı renkler oluşur
Yoksa burada renk olayı diye bir şey yoktur. Renkler kendileriyle iş görenlerin de bilemeyecekleri şekilde orta
ya çıkarlar.
Aslında onların bu fikri tevhid ehlinin fikrini destekler
Çünkü boyalar kendi kendilerine karışmazlar. Kendi baş-
larına karışsalardı çirkin bir renk oluşurdu. Oysa her şey
tarifi olanaksız bir sanatçının elinden çıkmış gibi değil mi? Muhteşem. Estetik. Bu sadece ilim ve hikmet sahi-
bi Allah’ın işi olabilir. Baksanıza aynı renk hem sıcak nes
nede,hem soğuk nesnede var. Aynı renkte bir nesne tuzlu, acı,ekşi olabilir.Bunlar bize bir yaratıcının varlığını kanıtlar.Bunları yaratan ve düzenleyen bir yaratıcı.
Alemin kendi kendine oluşmadığı anlaşılmıştır.Tabiat
çıların temel madde olarak kabul ettikleri sıcaklık,soğuk
luk,yaşlık,kuruluk da bunların içindedir.
Zaten renkler sıcaklık yada soğukluğun herhangi bi-
riyle nitelenmiş değildir.Aynı renkte bir şey hem sıcak hem soğuk olabilir.Hatta aynı renkteki bir nesnenin tuz-
lu,tatlı,ekşi olabildiği bir gerçektir.
Sonuç:Tabiatın bu yapısı,nedenlere başvurmaksızın
,her şeyi dilediği gibi yaratan ve düzenleyen Allah’ın işi-
dir.
Dehriyye’nin sözünü ettiği ateş ve hava da arazdır.A
razlar kendi başlarına bulunamaz ve nesnelere etkili olamazlar. Tabiat arazlardan ibaretse,bilinmelidir ki arazlar kendi bavarlık kazanıp bu varlığı sürdüremezler.
Şu halde kadim (Varlığı kendinden olan) bir yaratıcı-
nın varlığına,alemde bulunan her şeyin onun tarafından meydana getirildiğine karar vermek zorunluluğu vardır.
Şunu da belirtelim ki arazların sonradan olduğu konusu-
na karşı olan da yoktur.
Alemi oluşturan tabiatlar zıtlıklardan oluşur.Bu du-
rumda zıtlar birbirini iteceğinden parçalanma olmalıdır.
Oysa bir güç onların parçalanmasına engel olmaktadır.
Alemin oluşumu bu dağınıklığın birleştirilmesiyle olmuş-
tur. Yani tabiatın etkisiyle değil.
Müneccimden bir grup:Yıldızların ezelden beri alemi
Yönettiklerini söylerler.Müneccime ise cisimlerin kadim olduğunu kabul eder.Oysa ki her hareket bir önceki hareketin sonucudur.Sonsuz hareket yoktur.
Cismin tabiat içinde hacim ve yoğunluk kazanması
yavaş yavaş gerçekleşmiş,bu gelişmede daha önce bulu
nacak bir faktörün etkisi olmamıştır. Çünkü cisimlerin şu halinden önceki halleri de oluşmuştur.
Dairevi hareketler de ardı ardına bir konum arzeder.
Bu durumda birinin varlığı diğerinin yokluğu olur.Yani var oluşla yok oluş aynı pozisyonda bir arada buluna-
mazlar. Yani her cismin bir başlangıcı vardır.doğru bir hat üzerinde giden iki cismin, önde olanı için şu söyle-
nemez: Önde olan arkadakinden daha hızlı değildir.Ya-
da harekete önce başlamamıştır. (Dikkat edin düz bir hat var yani sollama yok) Demek ki hareketlerin bir başlangıcı vardır.
Biz algılanamayan duyularötesi gerçekler yerine duyularla algılanan duyulur alemdekilerde ciddiyet görü-
rüz.
Eğer davranışlar iradesiz olsaydı,hiç kimse hastalık
Korkusuyla fazla yiyip içmeyi bırakmazdı.
Bazıları aleme ait temel maddenin adı heyuladır dedi
ler.Onlara göre:

a- Heyula kuvvete sahiptir.
b-Ezelden beri uzunluğu, eni,derinliği,ağırlığı,alanı,
rengi, tadı,kokusu,yumuşaklığı,sertliği,sıcaklığı soğukluğu,rutubeti,hareketi ve hareketsizliği yoktur.
c-Başlangıcında araz yoktur.
d-Heyula iradesi ile değil,yapısal özelliği nedeniyle kuv-
vete dayanarak cevher olmuş ve arazlar oluşmuştur.İşte o bir tek cevher olup alemi oluşturmuştur.

Ayrışık ve birleşik olma durumu arazın ürünüdür A-
razlar ayrışık yada birleşik diye nitelendirilemezler.Çün-
kü onlar başkalarının sayesinde vücut bulurlar.Araz, A-
razla değil ancak cevherle varlığını hissettirebilir, bunun
sonucu olarak da cevher ayrışık yada birleşik konum kazanmıştır.
Bu görüşün sahibi Aristo mantık adlı kitabında on bölüm sıralamıştır.
Aristo öğretisi Allah’ı zatı nedeniyle araz ve cevher konumundan arındırmak yerine,araz ve cevher olma konumu vermiştir.Cevher konumu vermekle de kalma-
yıp, 1. akıl 2. akıl diye cevherleri çoğaltmıştır. Sonuçta ASIL ortadan kaybolmuş,kala kala CEVHER kalmıştır.

Bu düşünce kadim olmayı olanaksız hale getirir. Çün
kü duyular çerçevesine giren her şey araz ve cevherden ibarettir.
Aristo’ya göre kendisinde varlığa esas olan temel madde (asıl) bilgisiz ve beyinsizdi. O zaman heyulayı arazlara dönüştüren kuvvet, bu işi gerçekleştiriyorsa neden diğer şeylere uygulamasın? Zaten Aristo’ya göre
Temel madde (tynet) heyula içinde yok olmaktadır.Bu
Durumda yok olan bir şey,nasıl olur da araz ve cevhere dönüşür.
Doğrusu,duyulur alemde diğer bir şey için elverişli
olan bir nesne varsa bu Allah’ın hikmetiyledir. Temel
madde araz ve cevhere dönüşecekse bu da yine Allah’ın hikmetini gerektirir.
Madem kuvvet heyula ile birlikte idi o zaman neden onu ezelde kullanmadı…Duyulur alemde otodinamik olan her şey fonksiyonerdir.
Bir de sonradan olduklarını savundukları arazlar heyulada vardı. Ama onlar heyuladan önce araz yoktu diyerek çelişmektedirler.O zaman arazlar asıl olmdan
oluşur. Hatta kuvvet bile asıl olmadan oluşur.Bu görüşler temelsizdir ve yıkılmıştır.
Aslında Aristo ve yandaşlarının kuvvet için söyledik-
lerinin tersine çevrilerek kuvvete etkili olacak heyulaya
döndürülmesi olasıdır.Hatta kuvvet ve heyulanın dışında başka bir şey vardır diyebiliriz.Bu durumda iki şey olacaktır ve tevhide aykırıdır.
Bir başka şey de heyulanın kendisi olmasıdır.Eğer öyleyse kuvvet heyula ile beraberdir sözü anlamsızdır.
Aristo şu noktada da yanılıyor: Arazlar heyulaya doğru
gelmiş ve onu hareket ettirmiş.Ama heyula varken hiçbir şey yoktu ki…
Heyula fikri savunulamayacak kadar bozuktur.İbn
Şebib zaten daha sonra Aristo’nun heyula fikrinden vazgeçtiğini söyler.
Dehriyye ve Müneccime cevherler temel maddenin hareketleri sonucu türemiştir derler.Oysa her yönde cevher var.Bunların çeşitli yönlere hareketlerinin olanaksızlığı açıktır.Bu yüzden iddiaları tutarsızdır.
Mutezile ekolünden olan Nazzam arazların oluşması
Kuvvetin heyulaya dönüştürülmesiyle olamaz,çünkü
Dönüştürme tek yönlüdür oysa arazlar birden fazladır demektedir.
İbn Şebib de:Kireç taşı ve arsenik tek başına yakıcı değildir ama birleşince yakar,o zaman ikisinden birinin
Yakıcı olduğu kesin ama tek başına olunca engellenmiş denilebilir. İkisinden biri yakıcı değil ama birleşme esna-
sında yakma etkeni olur.Burada sözü edilen maddede
yada her ikisinde yakıcılık özelliğinin olmadığı söylene-
mez.Heyulanın durumu da aynıdır.
Bize göre ise ileri sürülen nur-zulmet,yıldızların hare
keti,kuvvetin heyulaya dönüşmesi,yada heyula ile kuv-
vetin başka bir şeye dönüştürülmesi gibi asılların Hakim
olan bir yaratıcı sayesinde sonradan oluştuğu yolundadır

Yine yapısal özelliği nedeniyle yakıcı olan ancak ya-
nıcı olanı yakar. Bu özelliği taşıyan nesnenin bunu kendi
kuruluşuyla elde etmesi olanaksızdır.Ancak bunlar duyu-
lur alemde uygun bir fonksiyona getirilirse fonksiyoner
olabilirler.
Sonuç olarak Aristo ve dehriyye’nin kanıtlamak iste-
dikleri sav temelinden yıkılmış olup hem naslara hem akla aykırıdır. Son olarak bunlar cansızları örnek olarak verip duruyorlar. O zaman duyan,gören,bilen, gücü ye-
ten,yaşayan bir varlık olan insanın cansızlar sayesinde var olması düşünülemez.Ancak bunları yaratan,yöneten Alim bir yaratıcının varlığı düşünülebilir.

6
SÜMENİYYE’NİN GÖRÜŞLERİ VE ELEŞTİRİSİ

Genel olarak düşüncleri Müslümanlıktan önce Mave-
raünnehir halkının inandığı gibi şeytanı saf dışı bırakma olan Sümeni’ler Dehriyye’den sayılır.Nesnelerin ezelde oluşması konusunda onların görüşünü paylaşırlar ama,
Sümeniler yerkürenin üzerindekilerle birlikte sürekli aşağı doğru düştüğünü kabul ederler.Nazzam da onlara şöyle yanıt verir:eğer öyle olsaydı aynı anda bırakılan taş ile kuş tüyünün,yerkürenin ikisinden de ağır olmasına rağmen, yerküreye yetiştiğini,rüzgarla kuş tüyünün aşağı değil yukarı gidebildiğini,belki de aynı şeyin yerküre için de geçerli olup olmadığının bilinemiye
ceğini Sümenilere söyler ve tartışma burada biter.
Zaten bunlar nesnelerin bilinçsizce (tab’an) oluştu-
ğunu savunduklarından,insan da bunun içine girer.Tan-
rıyı bilinçsiz duruma sokan bu görüşlere katılmak olası değildir.

7
SOFİSTLERİN GÖRÜŞLERİ

Sofistler kişinin doğru sandığı bir bilginin yanlışlığının
Ortaya çıktığını,bir şeyden lezzet alırken sonraları lez-
zet alamadığını,balığın sudan çıkınca,kuşun ise su için-
de tutulunca öldüğünü,yarasanın gece gördüğünü ama gündüz göremediğini, dolaysıyla bilgi diye bir şeyin olmadığını,bunların sadece inanç olduğunu söylemişler-
dir.
İbn Şebib:Bu söylediklerinizi bilgiye dayanarak söylüyorsanız nasıl olur da bilgi yok dersiniz.Yok eğer
Bilgisiz olarak söylüyorsanız insanları nasıl olur da yanınıza çağırabilirsiniz sorularını sorarak yanıldıklarını kanıtlamıştır.
Ortada bilgi yoksa sofistin reddetmek için dayandığı
Gerçekler de geçerli olamaz.Birtakım afetler,hastalıklar nedeniyle algı bozuklukları bilginin gerçeğini yok etmez.
Bozuk durum ortadan kalkınca gerçek anlaşılır.
Nazzam’a rüyaların tersinin çıktığın,uyanık olanın
da büyük olasılıkla böyle olduğu,yani doğru ile yanlışı
ayıramadığı iddia edilmiştir. Nazzam yanıt olarak:uyku
halinde olanın kendini ölü olarak gördüğünü (ölünün algısı olmaz) yada başını kucağında gördüğünü oysa bun
ları uyanık olanın göremeyeceğini söylemiştir.
Bize göre ise uyku halinde bir irade yoktur.Bazen gerçeğe uygun şeyler de görülebilir.Bu uyanıkken olan şuurun bir yansımasıdır. Bu belki bir yetenektir. Belki de bir melek etkili olabilir.
Özetle,yapısal özellikler fonksiyonları düzenleme yeteneğinden yoksundurlar.(Örneğin gıdalar,yıldızlar gibi)

YEDİNCİ BÖLÜMÜN SONU

İsmail uysal özden özgür

ONLARI HER DOSYADA ANMAK VEFA BORCUM

Not: Sevgili dostlar baş sayfalarda açıkladığım gibi 2 yılı aşkın zamandır bu kitabı yan kaynak kullanmadan okunabilir yapmaya gayret ettim. Bir de bunu asıl kaynağından çeviren BEKİR TOPALOĞLU’ nun çektiği çileyi düşünün. Bir de kitabın 1050 yıl önceki asıl yazarı MATÜRİDİ’nin çilesini düşünün. Bekir beye sağlık esenlik diğer bilge kişilere rahmet dilemekten başka ne yapabilirim ki.

İsmail uysal özden özgür

İsmail Uysal Özden Özgür
Kayıt Tarihi : 12.3.2012 08:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Emine Tokgöz
    Emine Tokgöz

    Emeğe saygılar

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

İsmail Uysal Özden Özgür