Yeraltından doğan güneşin bağrından,
Sisli kovalamacaya atılan çocuk.
Gözleri topraktan, mavi çarşaf kokusuyla,
Kılıç üstü çimenlerde sendeleyen çocuk.
Kaç sene için düştün, bakılmaz ışıktan,
Küfürler arasında açmış tomurcuk,
Gül, hesaplamadan arsızca gül.
Ağlayanın; demir kollar ile,
Sevgiyle boğulduğu,
Sana göre bir eğlencede,
Renk renk gül, bilmeden, sezmeden.
Çünkü kavgadan beter oyunlar oynanıyor, hiç sevmeden.
Dün giydiğin üç kişilik kalabalık,
Üstünde ceset kokmuş çocuk.
Korkacak gün bulamayıp,
Canavarın kalbini sanki saydammış gibi,
Tutunduğu sert sırtından gören çocuk.
Senin için bir öpücük,
Çarptığın yalnız kaldırım,
Üstünde yaşamın hatırı küçük,
Seni onlara anlatıp hemen uyumalıyım.
Gülüşlerin rengi kırmızı olursa ezilir,
Oysa kan gibi, burnundan akmayan,
Parmak uçlarından semaya sızacak,
Yeri göğü ıslatan yağmurun dibi
Görülmüş artık.
Sessiz kayalıklar içinde fısıltı çocuk.
Yok çıkar, tarla çiçeğinin karnından doğduğu gün,
Emdiği süt, yarın dövüleceği müsabaka,
Bu şiir bile, ele geçirdiği zihin içinde,
Şaklabanlıklarından dökülen tatsız bir şaka.
Uçsuz bucaksız kanatlarla yükselmiş,
Bilmediği için Kaf Dağı'ndan uçan çocuk,
Namussuz kemiklerin bir zamanlar etle sarıldığı günlerde,
Katilin cinayetlerle seviştiği hazin ellerde,
Puslu kucaklara atılan çocuk.
Daha kaç adım yolun var,
Kaç beyin daha seninle yıkanır?
Kaç masumiyet zırvası sana bağlanır?
Kaç kişi seni doğurmak için kana bulanır?
Kaç.
Düşünmeden, yollar boyunca.
Bu yazılanları kendi mor diyarında okuyunca,
Bir dev uyanıp heybenin içine en sevdiğin masalını koyunca,
Koşarak kaç.
Kayıt Tarihi : 25.1.2023 01:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
çok teşekkür ederim
TÜM YORUMLAR (2)