Hüdüdük derler, masalda bir kuştur,
Gagasında, yıldız tozu taşırmış;
Palavracı Rıza'dan, bir baykuştur,
Görenleri, rüyaya daldırırmış...
*
Gökçeada üstünden, hızla uçar,
Kanatları, gökkuşağı renginde;
Ardından da, mosmor bir duman saçar,
Her nağmesi, apayrı bir ritimde...
*
Teneke bir düdük öttürmek ile,
Çağrılır mı sanırsın o efsane?
O sese aldanır mı acep çile,
Bu davet, ulaşır mı o cihete?
*
Sobada kestanenin çıtırtısı,
Benzer mi hiç, onun ötüşlerine?
Kovulmaz odadan, pılı pırtısı,
Merhem olmaz, gönül çöküşlerine...
*
Duyulurmuş yalnız, ay tutulunca,
Yüreği gerçekten saf olanlara;
Mecnun Tepesi'ne, sis oturunca,
Bir armağan gibi, o cananlara...
*
Kuru bir dal parçasını yontarak,
Taklit etmek mümkün mü o varlığı?
Boşluğa anlamsız fısıldayarak,
Anlaşılır mı yüce garipliği?
*
Onun deminde, kapanırmış yara,
Zamanın çarkları, aksi dönse de;
Muhtaç olmaz imiş, asla tımara,
Unutan herkes, ismini dese de...
*
Kâğıttan gemi, yüzdürmek gibidir,
Onu gündelik hayatta aramak;
Bu, aklın hududunda bir kibirdir,
Belki de en iyisi, hiç sormamak...
Kayıt Tarihi : 5.10.2025 21:27:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!