Makber -ki âsâr-ı mevcûdemin en âhiridir- fenâ bulmuş bir vücûdun bekâsı için yapıldı. Makâbirde mündemiç olan meâli-i şi’riyyeden Makber’de bir eser bulunmadığını bilirim. Makber bir feryâd-ı tahassürü şâmildir ki, hiçliğe müstenid olduğu için mütalaasından hâsıl olacak netice de hiçtir; lâkin bence bir şeydir.
Evet, bu kitâbı pâymâl-i mütalâa eden fikir bir kabristânı dolaşmış olur. Ve kabristânda vâki olduğu gibi, hiç bir şey anlamayarak, içinden çıkıp gider.
Bu kitâbın mukaddimesini görmekle neticesine vâkıf olmak, yâhûd mündericâtını okumakla ismini düşünmek birdir. -Bu kitap kabristânda yazıldı ki, bedbaht müellifini iyi tanıyanlara keder, tanımayanlara ise kelâl verir. Teessürâtımı yalnız gönlümde saklamak, yâhûd yazıp da bastırmamak mümkün, belki de evlâ iken, bu surette meydana çıkarmak lâzım mı idi, suâli vârid olursa, onun cevâbı hâzırdır:
Vâdi-i sükûta düşenlerin ecsâdından mürûr-ı zaman ile bir avuç toprak kaldığı gibi, gönülde olan en aziz bir yâdigârdan da mürûr-ı zamanla bir belirsiz hayâl kalır.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta