Gurbet eli soğuk be ana
Tanımazsın ne uçurumu, ne kumu
Bilmiyorum buraları
Ne söğüt ağacını, ne de sokağını
Kendi sineme kadar çekildim
En iç yerime kadar.
Bir bahar daha gelir yeşillenir memleketim
Çiçekler tomurcuklanır en şahane hasadına
Nar çiçekleri de açar leylaklar da kokar
İğde ağaçları yeniden gösterir
Sarı ve yeşilin elli tonunu
Ekilen umutlar boy verir
Sen daha minicikken,
dünyaya yeni gözlerini açmışken,
kucağıma aldığım o ilk gün,
Seninle çok anıya kucak açacağımı düşünmüştüm.
Fakat sen bana, üstüme kusmandan başka bir anı bırakmadan gittin.
Gün gelir her şey unutulur
Akşam üstüne çöker yorgunluklar
Hiç hükmü kalmaz nostaljinin
Hatıra defterleri moda değil artık
Yazı yok söz uçuyor
Biraz suya düşüyor çocukluğumuz
Ömrümün en ıssız günlerini yaşıyorum
Soluksuz koştuğum yolun çıkmaz sonundayım
Ne biraz öncem iyi olacak ne biraz sonram
Varlık sahasının, en can alıcı, kör noktasındayım
Az ötem Kant, az berim ise Nietzsche
Kafam hayli karışık şu ara
Bir sonbahar mevsimi bu adımlarım
Her kaçışım adını saklamak için çirkin yüzlerden
İnatla direnmek bu kirli çağa
Direnmek sevgili çatlarken dudaklarım susuzluğuna
Hecelere ayırmak bin harfli yalnızlığı
Bir iç çekmek tüm yorgunluğumuza karşı
Gece,
Bir karabasan gibi çöreklenir yamacıma
Sonra ölüm fısıldar adımı sana
Ben ki güzden geçiririm rüzgarları
Temmuzlar düşmedi hiç payıma
Vuslatı bir ben bilemem
1-
Sevgili yalnızlığım..
Kaç milyon kez ölünürse işte o kadar öldüm.
İncecik bir papatya gibi yalnız,
Kocaman yaraları olan..
Söküğünü, kendinden başka dikecek terzisi olmayan,
2-
Sevgili tükenmişliğim...
Bir zamanlar kaybolmak isterdim.
Saklambaç oynarken mesela,
Yoktum ben sofrada
Ve fiskosun altında da
3-
Sevgili vazgeçmişliğim...
Ne çok su aktı gitti ömrümüzden,
Ve biz kelebeğin kanat çırpışında bile umudu aradık.
Şimdi akşamlar yorgun,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!