Bir sonbahar mevsimi bu adımlarım
Her kaçışım adını saklamak için çirkin yüzlerden
İnatla direnmek bu kirli çağa
Direnmek sevgili çatlarken dudaklarım susuzluğuna
Hecelere ayırmak bin harfli yalnızlığı
Bir iç çekmek tüm yorgunluğumuza karşı
1-
Sevgili yalnızlığım..
Kaç milyon kez ölünürse işte o kadar öldüm.
İncecik bir papatya gibi yalnız,
Kocaman yaraları olan..
Söküğünü, kendinden başka dikecek terzisi olmayan,
2-
Sevgili tükenmişliğim...
Bir zamanlar kaybolmak isterdim.
Saklambaç oynarken mesela,
Yoktum ben sofrada
Ve fiskosun altında da
Geceyi koynuma alıp getirdim sana
İzle belki iyi gelir yıldızların ışıkları
Hem baksana betin benzin atmış
Öyle mahzun bakma bana Ay'ı getirdim sana
Bir işçinin haklı isyanını Körpe bir sevdayı
İhaneti ve Karadeniz’in esintisini getirdim sana
Soğuk ve ağır aksak içime işleyen bir naz vardı göz yaşlarında.
Olur olmadık yerlerde çıkmışsın karşıma,
En çokta en yorgun zamanlarımda.
Hala yorgunum, yalın ayak gezmişim sanki bu şehri.
En kalabalık kaldırımlarında sarılmışım kendime...
Sen bazen mavi olmuşsun yol boyu, bazen sarı...
Hali hazırda bir gün biraz güneş
Koltuk altıma birkaç kitap aldım
Yemyeşil o ağacın altına uzandım
George Orwell'dan bir kaç sayfa okudum
Ankara’da bir yaz günü dolanırken
Yalnızlığıma bıkkınlık getirdim
Bu şiiri sana uzak,
bir yerden yazıyorum
Günlerden
Salı ve ben çok yorgunum.
Dün kahvaltı da yalnızdım
Bu gün de öyle
Mutlu masallar dinlemedim
Gırtlağımdan haşin sesler çıkardım
Genzimi yaktı bu dinmeyen siyahlık
Güneşli günleri yağmurlara bıraktım
Yüreğimi kuşlara emanet ettim
Sarp asi hırçın kuşlara
Hayat, zaten bu değil miydi?
Ölüm ile yaşamın arasındaki ince çizgi
Yazgının baştan beri mi
sonradan mı yazıldığı bilinmez
İlk otomobil icat olurken,
kazalar düşünülmedi belki de
Karanlık mavisidir pencerenin ben tarafı
Bir düşe açılmıyor tırabzan kenarları
Ufuk görünmüyor bu camlar ardında
Şimdi bir gece yarısı kadar mavi
Çınar gövdesince hüzünlerim var
Hangi balta bu putları parçalar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!