Mağduriyet, Gençlik Ve Süt... Şiiri - Yo ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Günün ilk seansında, tenha ve sıcak bir sinema salonundayız. Semih’in (Kaplanoğlu) Süt filmini izleyenlerin hepsi tesadüfen kadın. Kısa, basit ve uysal cümlelerle konuşan insanların şiirsel görüntülerini izliyoruz. Gücünü yavaşlığın suskunluğa sokulmasından alan sahneler, tanıdık olduğumuz halde uzağına düştüğümüz ‘mağduriyet’ hikâyelerine götürüyor bizi. Buğulu rüyalar gibi görünen resimlere bakarken ters yöne akan bir ırmakla birlikte suya, ışığa batmış ‘derin’ geçmişimize doğru sürükleniyoruz. Seneler evvel kalbimize atılmış sıkıntı tohumlarının, henüz yeşermeye başladığı o heyecanlı gençlik günlerine...

Kıskandığı annesinden, ‘kimliksiz’ kasabasından, olmayan babasından, çamurlu çizmelerine bakıp kendi geleceğini gördüğü madenci dostundan, şiirini yazdığı kızdan ve onu hor gören hayatın yeknesak ritminden kaçmak isteyen delikanlının, meraklı ama yorgun bakışlarını izlerken, gençken ‘görülmeme’ acısının neye benzediğini hatırladım. Pazarda peynir satarak evin geçimini sağlayan anne, loş bir mutfakta babasız büyüttüğü oğluyla konuşuyordu: “Oğlum, nasıl dönecek bu ev. Üstün başın, dergilerin, kitapların. Durup, göğe bakıyorsun. Durup toprağa bakıyorsun. Ağaçtı, kuştu, çiçekti, böcekti...”

HAYATININ EN MUTLU ANI

Şair olmak hayaliyle yüreğini sıcak tutan bir genç için ne kıymetli, nasıl yerini bulmuş bir iltifat, diye geçirdim içimden. Şairler, insanları ve onların mantıklı düşüncelerini pek ciddiye almaz çünkü! Durup toprağa, gökyüzüne bakarak, rüzgârla hışırdayan yaprakların, sabah kuşlarının sesini dinleyerek hayaller arasında kaybolmak, bilmeden cennete düşmek gibidir o yaşlarda.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta