Yaş kemâle erince insan sık sık içsel yolculuk yapıyor.
Gönül bu, girmediği köşe kalmıyor.
Kâh çocukluk kâh gençlik yılları.
Tabii genellikle geçmiş zamanlar.
Ne yalan söyleyeyim, hoşuma da gidiyor.
Zaten hayat dediğimiz kavram yaşanmışlıkların bilançosu.
Tohum toprakla buluştu
Toplayıcıydı, avcıydı insan
Erectus, Spaiens devirleri çok gerilerde kalmıştı
Zordu mağarada hayat
GÜNEŞ DOĞARKEN
Hayatın tümünde acılar var...
Ne kadar az karşılaşırsan orayı mutluluk dolduruyor.
Aç kapıyı cennet
Ben geldim.
Ayakkabılarım da elimde.
Artık sonsuza kadar birlikteyiz.
İstop, sek sek oynar mıyız?
Ne de olsa sekiz yaşındayım.
Eskiler “Ağustos’un yarısı yaz yarısı kış” derler…
Ne kadar da doğru, bunaltıcı sıcaklar gitti,
yerini tatlı bir serinlik aldı.
En azından İstanbul için.
Öyleyse gezme vakti, bir an önce yollara düşmeli…
Bekle beni sevdanın şehri, geliyorum!
Şiir küstü mü?
Yoksa biz mi ilgilenmiyoruz?
Hâlbuki şiirsiz edebiyat olmaz...
Daha doğrusu şiirsiz hayat yaşanmaz.
Geçenlerde şair bir dostumla karşılaştım...
Çağımız şiiri de tüketti.
Oysa ne şairler tanımıştık, hepsi birer ekol.
Nazım’ın evrenselliği tartışılır mı?
Vatan şairimizi insanlık âlemi tanıyor.
Cemal Süreya, böylesi bir daha dünyaya gelir mi?
Hele Orhan Veli, her bir şiiri lezzetin dorukları.
Siyasetin çürümüş labirentlerinden sıyrılıp birazcık nefes almak,
birazcık hayatın derinliklerine dalmak...
Yorgun ruhuma öyle iyi geliyor ki...
Durmak yok, ver elini Burgaz.
Sait Faik'ten mi nedendir bilinmez; bu adayı çok seviyorum.
Sanki kurtarılmış bölge.
Darbe değildi Gezi
Külliyen yalan.
Bir isyandı
Doğrunun, güzelin, vicdanın başkaldırısı.
Ağaç olup çoğaldılar
Ormandılar artık, sevginin bahçesi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!