En çokta sen bekliyorsun biliyorum güneşi
Sen seviyorsun çiçekleri yalnızlığı ve çayı
Bir yüktür omuzlarımda karıştırırken ateşi
Ruhuna ılık ılık ışığı yayan ay’ı
En çokta sen seviyorsun
Ruhuna melodi çalan bir kemancı gibi
Gözlerine deniz çarpmış dalgalar yükselirken
Yalnızlığımızı yüreğinde saklayan geceyi
En çokta sen özlüyorsun
Bulutlar kararıp göğün çığlıkları duyulurken
Toprak çatlardı susuzluğun kavrukluğuna
Damlalar çiçeklerin dudaklarına hayat olurken
Ruhun koşardı sırılsıklam olmuş çocukluğuna
Bahçelerde meyve ağaçları dallarında açardın
Üşüyen kumrular gibi güneşe bakarken
Bir damlada hayattın çiçeğe topraktın
En çokta sen vardın gecede üşürken
Göğü kucaklayıp yıldız topladım karanlık odalarda
Penceremde bekleyen ay bile küserdi
Geceler yıldız savururken karanlık tutsaklarda
Hapsolmuş gözlerinde hürriyeti beklerdim
Geceler şiir okuyor saatler gecenin sabahı
Kuytularda bir fısıltılı sesin çığlığı var
Anne ve çocukların sessiz feryadı
Yankısı sokaklarda çaresizce koşar
Minik bedenlerin toprağa ekilmesiydi ölüm
Yağmur birikmezdi yağdığı caddelere
Açlıkla büyütülen çocukları gördüm
Güneşin selam vermediği günlerde
Sesim kısık bir türkü okur kulaklarına
Duymazsın yanından usulca çekip gittiğini
Kurşun ile resim çizilen sokaklarına
En çokta sen bilirsin yokluğun nasıl ateş ettiğini
Duvarlar sessiz bir beddua haykırır yıkıntılara
Ağaçlar dallarını açar kuşların kanatlarına
Ya insanmıdır zalim olan nasıl kıyıyor çocuklara
Yağmurlar damla damla dökülürken dudaklarına
Kar taneleri düşmüş saçlarının yaş almış tellerine
Gezdiğim koştuğum sokakların yıkılmış enkazı arasında
Dolaşırken küçük bir çocuk resmi geçti ellerime
Daha minik bedeni cansız annesinin kucağında
Özgürlük türküleri esir alınmış kadınların dillerinde
Yıldızlar yan yana toplanmış gökler bile intifada
Sessiz bir direniş bu şeria çöllerinde
Ölüm marşları değildi özgürlük var korkma
Toprağa sürülmüş kanları dünya çocuklarının
En çokta sen damlarsın susuz kalan dudaklarına
Ekmeği çaresiz kursaklardan isterken ağladığın
Yağmur elbette yağacak sakın ola yalvarma
Zulme uğrayan her bir canlının hakkıdır yaşamak
Yıldızlara Seslenelim karanlık odanın penceresinden
Özgür bir dünya kurup el ele insan olarak
Sevgi aşı kaynatalım o gönül tenceresinden
En çokta sen görüyorsun gözlerine karışan yağmuru
Kirlenmiş gönülleri temizlemek için açıldı sanki
Yusuf'un kardeşleri tarafından atıldığı kuyu
Yakuba dünyayı göstermek içindi
Hayat birbirimizden nefret etmek için kısa bir yolculuk
Yürürken menzile kimsenin kimseyi görmediği şehirde
Her Gün ölen binlerce o günahsız çocuk
Vuslatı yaşayabilecek mi kübrayı mahkemede
Hani inançlar ruhun tekrar dirilmesini anlatır ya
Dallardan kopan yaprağın baharda açması gibi
Mahşeri kalabalıkta uyuyan çocuklar uyandığında
Zulme alkış tutanlarda o mahkemeyi görmeyecek mi
Kin ve nefret kör etmiş gözleri artık dünya karanlık
Ruhumuzu esir alan maddenin kulları insanlar
Kelebek ömrümüz kozasından çıkınca mezara konacaktık
Kimse görmesede en çok ta senin ruhun sızlar
Susayan dudakların nemli mendiilli gönülsün
En güzelde sen gülersin güle nispet edercesine
Yüreğine batan sızıların gözlerimden süzülsün
Aşkın ateşine batıp yola devam edercesine
Sen dönüp bakmasanda günahıma taparaktan
En çokta ben koştum sana yetişmek istercesine
Kirlenmiş dünyanın sevaplarından kaçaraktan
Senden uzak ruhumu bedenimde kirletircesine
Şimdi yeni dünya kurdular insanlıktan uzak
Merhametten yoksun bir tanrı yarattılar
Herkesin üzerine ölüm atıyorlar uçarak
En çokta günahsız çocukları ağlattılar
Toprak güzelliklerini insana sunar sevsin diye
Gökyüzü rüzgarlara haber saldı bulutlar yaklaştı
Yağmur damlası gülün yapraklarına değince
Yüreğim senin yanındayken çocuklaştı
En çok ta ben sustum insanlardan korkarcasına
Zulmü konuşmasamda kalem tutabildi ellerim
Ölen çocukları gördükçe yaşamdan utanırcasına
En çokta ben kaçtım görmesin diye gözlerim
Şimdi sende görüyorsun yaşamın zorluğunu
İnsan hangi peygamberi gördüde dediğini yapıyor
İnsanın yaşatmadığı çocukların soluğunu
En çokta bağrında toprak saklıyor
En çokta insan zulmediyor her bir canlıya
Aklıda merhametide iyi ve kötü olan insan
Kuşlar korkmadan yüreğinin dallarına konsa
En çokta insandı kanatlarını kıran
Binalar yapılmış ağaçların bahçeleri sökülerek
Taşlara tapar olmuşuz canlı ne varsa zulmederek
Karanlıklara tutsak olmuşuz güneşe duvar örerek
Çocukları aç bıraktılar öldüklerine gülerek
Hüzün düşer yüreğimin çığsız buz tutan dağına
Mürekkep bitmişte yazamaz olmuşuz zulümleri
Tohumlar serpilip filizlenince toprağına
En çokta biz direneceğiz yetiştirmek için çiçekleri
Şehirler karmakarışık halkları ayırmışlar
Kardeş kardeşe vuruyor gözler dönmüşcesine
Koşan koşmuşta sonunda nereye varmışlar
Sanki o soğuk toprağa gömülmezcesine
Şimdi yusufcuklar uçar göğe resim çizerek
Bulutlar gölgene pusu kurmuşta benden saklarlar
Mahşeri bir kalabalık herkesi herkesten seçerek
İyiliği kötülüklerden uzaklaştırırlar
Dereler akardı çınarların gölgesinden bakardık
Bir lokma bir hırkaydı bize huzuru anlatan
Ne zaman ki ruhumuzda büyüttüğümüz sevgiyi kopardık
En çokta o pullardı bizi birbirimizden uzaklaştıran
Şimdi kölesi olduk sevgisiz kalmış yalnızlığımızın
Kapalı kapılar ardında taş duvarlar yoldaşımız
Yaşarken girdiğimiz bu uçsuz bucaksız karanlığımızın
Işığını yakmak için insanlığımıza sarılmalıyız
En azda sen sevdin yorgun kalplerin heyecanlı çarpıntısını
Gecenin buz gibi esen fısıltılı sesiydi bizi uyandıran
Saatler durmuşta kanların damarlarda ki pıhtısını
En güzel heyecanımızdı kalplerimizi uzaktan konuşturan
Şimdi bütün çiçekler boyun bükmüşte
Mürekkepsiz kalemler zulmü anlatıyor
Savaşlar barışın kardeşliğin önünü kesince
Bomboş defterler karalanmadan katlanıyor
En çokta biz solduk bahara yetişemeden
Ağaçlar tohum verirken çiçekli dallarında
Sıkılı yumruğumuzla zalime boyun bükmeden
Olamadık seninle beraberce yan yana
En çokta onlar bekledi bitmez sanılan yolun sonunda
Kirlenmiş ruhların ortasında günahsız çocuklar
Kader coğrafyasının kokuşmuş çukurunda
Yaşamak nedir bilmeden ölmek için mi doğdular
Öldürmeyeceksin diye yazmış gönderdiği tevrata
En çokta onlar dinlemedi yaradanın sözünü
Denizler ikiye yarılsa musa gelir mi bir daha
Yine duymadı zalimler haktan çevirdiler yüzünü
Elçiler gönderilmiş anlamamışlar yinede
Tanrı için öldürmüşler insanı kâfir diye
Çekilmiş perdeler önümüze sıratı müstakimde
En çokta ben battım günahlara tövbe etsemde
Adım adım gidiyoruz yokluğun zamansız mekanına
Kutsal bir mabed kurmuşlarda herkes orada tapınıyor
Kurbanlar kesilirken yaradan Tanrı adına
İnsan en çokta açlığa orda mahkum ediliyor
Şimdi herkes susmuşta sokaklarda çaresizlik
Her tarafta mabedler açlık ve gözyaşı
Zulme kulak tıkayıp herkeste büyük sessizlik
İnsandan daha mı kutsaldı mabedin sessiz taşı
Binlerce minarelerden ezan sesleri çağırıyor
Yıktığınız kalplerden yaptığımız taş binalara
Sokaklarda yavrusuna çırpınan anneler ağlıyor
Yüreklerde kapanmayan o tarifsiz yara
İnsanlar ayrılmış sınıf sınıf haklar çürütülmüş
Medeniyet çukurunda halka pranga takıldı
Yokluk içinde yine halk sömürülmüş
Adım adım gidildikçe yine onlar geride bırakıldı
FERHAT ARIKAN
Kayıt Tarihi : 26.5.2025 11:04:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!