Ayakkabılarım henüz yıpranmamış ama,
Saat beşi sekiz geçiyor.
Önüme uzanan bu yolu aşmama henüz,
Çok da yok.
Yürüyor, yürüyor, yürüyüveriyorum.
Sincaplar önümden, kartallar üstümden geçiyor.
Rüzgar üzerimden süzülüyor,
Üzerlerine bastığımda havalanan tozlarla kuzeye dönüyor.
Yolun sonunda bir levha! Yürümek yasak!
Hayatımın yönü bir değildi,
Asla bu kadar basit kalamazdı!
Otobüs durağında fındık atıştırırken,
Beni bir helikopter uğurladı.
Göklerin ötesine gidemesek bile, şahitlendiğimiz dorukları aşabiliriz.
Güneş tepeye ulaştığında belirdi bir levha daha, gökyüzünün ucunda koskoca!
Özgür uçuşların da bir varışı var, havalanamazlar durmadan!
Ayakkabılarım, henüz soyulmadılar değil mi?
Uçağın kapısını araladığımda,
İtekleniyor bedenim hayatın basıncı tarafından!
İrademle kapladığım paraşütümü sırtlanırken sıktım dişimi,
Atladım değişken yeryüzüne!
Üzerinize düşecek bir göktaşı gibi-
-Sizlere yönelip selamlar veriyorum!
Topraklar, binalar, yollar, ağaçlar, toplumlarla uğurlanıyorum!
Şehir dışında;
Sessiz vedasız mesafelerin yanından,
Geçen kamyonun üzerine inen paraşütüm,
Bedenimi kaplıyor.
Azar azar sorunlar, ufak tefek tutarsızlıklar...
...Sorun yok!
Farklı topraklar,
Kültürlerin tasarımlarına bakarak geçtim.
Bana rüzgar vururken kitabımı okuyamam,
Kulaklıklara da engel rüzgar-
-Etrafını aştığımız çevremize iltifat edercesine kamyon,
Bana emretti sadece dinleyip, hissedip, seyretmemi.
Kendimi küçükkenki halime benzettim-
-Bana iyi gelecek her seçimi kendimden çıkaramazdım.
Günlerle seyahatler geçip gitti böyle,
Öylece arkadaş oldum kamyonun sürücüsüyle.
Sövdü başta bana azar azar,
Ama ısındı aramız sonrasında.
Durmadan ilerlemek güçken, dertleşmek de fena değil.
...Uyuya kaldığımı fark ettim.
Durmuş mu kamyon?
Baktım arkadaşa koltuktan kalkıp-
-Aha, bir levha daha.
"Ne yapacaksın?"
Verdiği yanıtına kendini önceden hazırlamıştı:
-"Memnunum bu kadarından,
Doyurdu beni sürdüğüm yollar."
Yetinmeye çalışıyor herkes bir şeylerle.
Bağlı sonuçta herkes kendisine,
Bu da başka bir elveda.
Beni sırada bekleyen ne var?
…Batıdaki limana çapa atan bir gemi var.
Seyahatim,
Değişmez denizin değişen yaşantılarına kaydı.
Karıştım denizcilerin arasına, sevecen karşılıklar aldım.
İşlerini deli gibi pay alan candaşları oldum da, olsun.
Gözlerindeki tutku bir nevi, değişmez değişime karşı cesaretlenme...
...Emeğime güzel bir ödüldü bu görüntü.
Kaptan, ekvatora vardık!
Kahveler hazır çoktan, uyumayın sakın haa!
Gökyüzüne çizilen yıldızların kaymasına,
Saatlerimizi ayıralım.
İlginç şeyler soruyorsun...
Son durağımı mı düşünüyorsun?
Bu sayfayı kapatmaya henüz,
Vakit erken.
Deniz feneriydi eskiden o bina,
Ama gelişimizle bize levha kesildi.
Dahası bize yasak!
Arkadaşlar, sevindim sizlerle olan kardeşliğime!
Fakat pes etmesini bilmeyenler içindir,
Buranın ardı.
Kuralları yamultup,
Şekiller vererek biz insanlar,
Yepyeni yerlerde barınmasını bildik.
Bu da bir keyif, bir görevdir-
-Fakat insanı insan eden de bu kadarı değildir.
Ya sizce?
Kanı yudumlamış toprakları da unutamaz seyahatlerin kıymeti,
Velakin üzerlerine de bir anlam koyar:
Yerleşen nefesler eğer ağaçlar doğuracaksa,
Bu da onların görevi.
Seyahate devam eden sorgularla,
İcadı mümkün farklı cevaplar da;
Bu levhaların ardını teker teker keşfe çıkacak.
Gökyüzündeki güneşimiz de patlayacaktır bir gün,
O bile yetinmez durduğu yerle!
Yayarak gücünü uzaya yolcu olacak,
Bizse ezdiği karıncalar kalacağız!
Dura kalmaz bu durumlarda karıncalar,
Çalışır dururlar!
Ben de ezilene kadar o zaman,
İnsansam,
Kim bilir ne kadar ardlarına varırım karıncalara kıyasla!
Levhaları karşıla cesaretine sarılarak-
-Varlığını hatırlat!
Kayıt Tarihi : 15.11.2023 15:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
"Levhalar, patlayan güneş ve pes etmeme" konseptlerinden birisini seçip şiir yazmam bir arkadaşım tarafından bana önerildiğinde, hepsini karıştırmaya karar verip pes etmeden sürdürülen bir yolculuk şiirini ortaya çıkardım.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!