Lağım Çukurlarına Şiiri - Ekrem Akbunar

Ekrem Akbunar
100

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Lağım Çukurlarına

Yaşamadığını yazmaz demişti şair.
Ustam diyemem lakin ustaymıştı
Mıh gibi çakmıştı işte dört kelimeyi beynime.

Kafatasımda çürüyen kemikleri hissediyorum.
Çünkü artık yaşamıyorum usta.
Yaşadığım boşluk, tarifsiz boşluk..
Boş olanı boşaltmaya çalışıyorum iyice..
Bedenimi değiştiremesem de..

Zaman ne deniz kıyısında hafif rüzgar
Ne elleri ellerimde bir sevgili değilmiş..

Şiir bir iç döküş, bir haykırış belki hayal..
Şair, yazsa da yazmasa da isyankar..

Ve tebessümü eksik olmayan
Dumanlı gözlerinde buğu
Işığı eksilmeyen sözlerinde
Dansını seyrettiğiniz bir kuğu

İster kadın ister erkek ister ikisinden
Duyguları şaha kaldırmış süvariler klavyelerimizde.

Tarihin tozlarını geleceğe üfleyen cadılar kadar
Düşmedik, düşmemeliydik oysa..
Çelme taktı kader deyip geçeriz..
Belki toytuk, heyecanlı, hayalperest, canciğer samimi…
Düştüğümüz yerden kalkardık devamlı.
Biri olmasa biri olurdu hani.
Mertliğin sırtını yere serdirdik eskilere
Namert çıktılar desem ayıp olmamalı.
Yenilere nasihat vermemiz için de erkendi
Çünkü sılamız her daim çocuk ruhumuzdu.
Çocuk yaşında ihtiyarlamış olmalıydık zamanında..

Şimdi bir pikniğe davet eder gibi..
Kaçıyoruz insanlardan doğaya..
Herkes de bizim gibi
Ne de çok varmış birbirinden sıkılan dünyada.
Yabancı dostluklar daha bir iyi geliyordu ruhumuza..
Belki yeni aşklar hani.
Gece başladığında zelzele devirse de yüce dağları
Yorgunluğumuz bedeni değildir usta.
Kafatasımıza güçlendirme yapmasaydık devamlı
Elbette daha çabuk yıkılır, ezilirdik hayata..

Arada kalmış bir neslin buhranıyız
Dünyada daha önce yaşanmamış böyle bir dönem
Atasından daha bilgili bir nesil yetiştirmemişti dünya
Artık çocuklara bayramlaşmaya gitmeye başlayacaktı ihtiyarlar.
Akıl sormaya, nasihat dinlemeye…
Ve belki harçlık almaya..

Oysa en güzel yıllarımızdı
Okul yolunda, otobüste, tranvayda, metroda..
Aynı yurttan aynı okula
Büyük şehirde farklı kültürlerin farklı bölümlerinde
Aranılan en büyük hayalimizdi hepsinden öte
Aşık olunacak bir meşgale.
Kafede, yemekhanede, sinemada, sokakta, barda.
Lakin camide yoktu hiçbiri.
Sadece eğilip doğrulduk boşu boşuna.

Bir başörtüsü ile bağlamışlardı gözümüzü
Türban deyip vermişlerdi mehteri.
Kapılardan alınmamıştı kız öğrenciler
Tepki verilmeliydi bu zorbalığa
Biz de vermiştik
Ve sonunda kazanmıştık
Yenmiştik kamuyu işgal eden güçleri..

Oysa şimdi istersen başörtüsü kullanmayabilirsin..
Desem de anlatamam..
Anlatmama da gerek yok aslında
Çünkü benim de ilk tercihimdi bir zamanlar, din!

Ne bekliyorsun hayattan denilecek yaşları da eskittik
Saygısını asla ıskalamadığımız zamanda
Mekanını kırmak istemedik ihtiyarların
Ve böylece
Özgürlüğü kurban verdik tarlası sürülmüş eskilere
Lakin geri alacağız unutma.
İnadına yaşayacağız.

Hatırlıyorum ve aklımdan çıkmıyor işte.
İlkler unutulmaz derler ya hani..
Bembeyaz sütunları terkettiğim yıllarda
Hititlerin Kıbelesi gibi
Bedene oyulmuştu Tanrımın bir kısmı gençliğimde.

Bizim maceramız eğitim öğretim yolunda
Ön sıradan, yan veya arka sıralarda oturan
Veya tam ortada kalbimizi kıskandıran bilgilerdi
Tahtalara işlenen desrhanelerde, okullarda.

Hocamızın anlattıkları bir başka ilimdi
Bir türlü dolmak bilmeyen beynimize işlenen
Gözlerimizin ellerimizi hareket ettirmesiydi
Sayılardan ve harflerden oluşan formüllere
Kimyasını fiziğini biyolojisini incelediğimiz
Türkçe kıvamında matematik problemlerinde
Nice aşklar büyüttük cancağazım.
Yeni bir şeyler söylemek lazım diyen
Tarihin hayallerine gerçekliğimizi kurban verdiren
Gerçek şu ki, ezanlardı, camilerdi!

Oysa bir başka ilçesine giderken şehrin sevdiğim
Camlarından el sallarken yaşlanmış gözleriyle
Bir bilinmeyene sılasından kilometrelerce uzakta
Yine kilometrelerce uzağa staj sürecinde.
Nasıl geçerdi geçmek bilmeyen aylar.
Geçirilirdi elbette.
Bir kurt ulumaya durmuştu çünkü içimde
Dağlarından, nehirlerinden, sıcaklığından
Mesafeler ayıramazdı kalpleri sürüsünden
İki kişilik sürüydük işte..
Kalabalık olsa da çevremizde..
Mecburi hasretliğe meydan okumak da
Hani erkeğe düşerdi.
Nasıl da sardırmıştım boynuma ay yüzlümü
O sevinci yaşamasına vesile olduğum anın
Hatırası kalsa da geriye
Ne önemli ne önemsiz
En büyük hezimetti
Al mektuplarını ver mektuplarımı
Yak resimleri
Sen yoluna ben yoluma
Çivi çiviyi söker derler azizim.
Yiğit düştüğü şehirde kalkar ayağa..
Düşüren o şehirden olmasa da
Ayağa kaldıran o şehirdendi
Zaten meraklıydık türküye destana
Ver elini biraz umut biraz hüzün
Sen de bağlama, ben diyeyim ağlama.

“Evlerinin önü yoldur
Yolun sonu karakoldur.”

Ah alma yiğidim..
Çıkarırlar yüreğinden
Aşk acısı yaşattıkların
Tırnaklarını söker gün gelir de
Lise çağlarında delitaylar delirmeye yüz tutarken
Ah alma yiğidim
Sökerler yüreğini üniversite çağlarında.

Ne Yunus Ne Mevlana
Ne Ahmet Kaya ne Cheguevara
Ne de Kürşatlar yaşar bu devirde.
Aşkların tükenmeyen acıları kadar
İdeolojik körlüklerin tarikat ve cemaatlerinde
Kültürel çelişkiler yumağında
Sakın gitme artık Cuma Namazlarına!

Şimdi tutup kulağından
Gezdirmek isterim de seni dünyada
Oysa geleceğin
Ne Kabe’de ne Vatikan’da
Ne Tanrı Dağlarında ne çakma Hira mağarasında.

Yaşayacaksın tozpembe hayatın destanında
Hiroşimaya atılmış atom bombası kadar güçlü
Acımasız, zalim, öldürücü
Sakalından tutup Bacıları
Bıyıklarından tutup Hacıları
Eteğinden çekip Medeniyeti
Zindana tıkacaksın tüm eskileri

Azizim!
Hukuk işlemediğinde bir ülkede
Devlet denen fahişenin kocası çok olur.
Orospusu bıyıklı, cadısı ojeli ve örtülü
Aşkların rıhtımında sallanır mendiller
Namertlerin masalarında istismar edilen
Fakirsen tecavüz edilen yiğitliğin olur.
Bir telefonla erişim engeli koydururlar mahkemelere
Haberler günümüzden böyle.

İkinci baharı beklerken işte
Gömülürsün türkülere

Ne dağlarda kar olabilirsin
Ne de Zeybebim diye mırıldanır
Rüzgarlar ayağını üşütür
Gözlerinde anlamsızlık
Beyninde tükenmez dualar
Kalbinde mühürlediğin sevdaların odaları
Karışır deryalar insansan şiirlerinde.

Atanın ananın senin için kurduğu hayallerinin
Mahpusunda mağarasına hapsedilmiş bir kurt gibi
Dolunayda wampirlere saldıran kurtadam olsan da
Hasretini çektiğin bir anın
Plotanik sevdası
Elma ağacının dallarında
Veya bir sokak direğine
Bir imza atar gibi
Faturasını ödersin Allah’ın.
Ve
Yar üstüne yar sevme.
Fazla okuma, sorgulama, düşünme, yazma…
Bir dem sürmedim deme
Gücüne gitmesin gerçeğin.

İhtiyalar ile savaşa tutuşma
Çocuklar ile şakalaşma
Selam verme alma
Parası kadar konuşur bu devirde herkes.
Bir meteliğe muhtaç olsan da
Yediğin önünde yemediğin arkanda.

Burası Anadolu yiğidim.
Her milletin saraylarla, padişahlarla, krallarla cenk ettiği
Sevdaları kadimlerden miras
Her karış toprağı kanla sulanmış
Kanla doğurduğu anaların
Dinlerin bitmeyen sömürüsünde
Kefenine sardığın kıyametin ayak seslerini
Duyduğun ve aradığın barışın imzalandığı topraklar.

Lakin yıkılması gereken
Bu köhne zihniyetin çeperlerinde
Uğraşın
Sevip de terk edilmiş delikızların delikanlıların
Acısı kadar büyük olacak.
Hayallerin kırkından sonra azmış dedikleri
Delikadınların deliihtiyarların yaşama sarılması gibi
Güçlü olacak.

Yine de

Sorma yiğidim dalgalara
Güneşe rüzgarlara ustalara
Yazık etme artık kendine.
Yoktu desinler yosun tutmuş taşların
Başucunda.
Tanrı okursa.
Koyver gitsin ne varsa.
Lağım çukurlarına

Ekrem Akbunar
Kayıt Tarihi : 29.8.2019 02:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Özgür Köktürk
    Özgür Köktürk

    Ekrem ah Ekrem...
    Kardeşim Ekrem...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Ekrem Akbunar