Umudun gözlerime yürüyor tenimden
Aklımda bir ses olup büyüyorsun geceleri
Bir türkü söyler gibi, bir çığlık savurur gibi
La Belle Dame Sans Merci
Bir meddah anlatır gibi hikâyemi çarşı meydanlarında
Dilimde bir pas, yüreğimde bir demir leblebi
Sen ki, kırık bir aynadan sızan son ışıktın
Neden tutuşturdun karanfili yangınımın ortasında
Sana, celladına âşık mahkûmun sorusuyla soruyorum
Bu eller miydi tutkuyu haram eden, ekmeği zehir
Sen miydin, yoksa ben mi kırdım fildişi taraklarını
Kırılmış camların içinden al çıkar şimdi günahlarımı
Bir yangın kulesi gibi yalnızlığa çıkar merdivenlerim
Rab şiddetli yağdırıyor buraya yağmurları
Yanaklarına sürüyorum topladığım damlacıkları
La Belle Dame Sans Merci
Söyle, hangi dilde konuşur yaralarımızın dili
Hangi haritada kaybolur kaybolmaz olan yolların
Sen ki, merhametsiz güzelliğinle bir ülke kadar yalnızdın
Bende def edilmiş ordular kadar ölümler bıraktın
Şimdi ne kılıçlar çalar, ne ziller oynar peşinde
Bir çocuk cesedinin üstüne yağmurlar yağar sadece
Beni bu ıslak taşlara oturtup da avucuma
Erimiş bir kurşun parçası gibi umudunu ver sadece
Artık bir sessizlik çöker her kelimenin sonuna,
Bir kurşun ağırlığı, bir sonbahar yaprağı hüznü.
Sen merhametsiz güzel, ben La Belle'in son perdesi,
Bu yangın sönerken, al bu siyah beyaz son dörtlüğü.
Kayıt Tarihi : 8.9.2025 02:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!