Seni özlemeyi seçiyorum,
Darılma bana gülüm….
İkimiz fazla geliriz ölüme,
Senden vazgeçiyorum…
Bir gün dönersem,
Ülkem hasat mevsimlerinde kan yerine,
Alın teriyle suladığı vakit topraklarını…
Dönersem bir gün,
Göz yaşlarını silip bütün çocuklar,
Tebessümle süslediklerinde bakışlarını..
Yoksulluğun göç vakti sona erdiğinde,
Köyüne döndüğünde Mustafa, Ahmet, Bekir..
Belki yüreğimize gömdüğümüz sevda….
Yeniden filizlenir…
Bak..Yine Ay karanlık,
Kuytuda aşk, ölüm pervasız..
Bir ülke düşün ki…İçinde..
Yurdundan utanan “zavallılar”...sömürge olmayı velinimet bilen ahmaklar… örfsüz milliyetçiler, arsız sosyalistler, tabela Müslümanları, ruhunu satan(ist) ler.“Affa mazhar görülen” tecavüzcüler, sapıklar, senetçiler, katiller, insan tacirleri…Ve affedilmeyenler…Bazılarının mezar taşları hala kırıktır….Sadece bilinenler….
Bir de onlar...”Kutsal insan” denilen misyon yobazları! “Üç Tanrı” nın habercileri…Büyük sermaye patronlarının gönüllü elemanları, vaftiz dilencileri! İslam küfürbazları, çocuk tüccarları, “yer altı kaynakları” araştırıcıları..Bir de bizim tebliğci, Amerikan patentli Din “Diyalog” çuları…
Ve şimdi,
Senden “uzak” lığı seçiyorum,
Ört geceyi ıslanmış kirpiklerine,
Giderken ardımdan söylediklerine,
Anlamı yitik umutlar biçiyorum….
Bir gün dönersem,
Hani eskimiş sözler dilimin ucunda,
Belki kırık bir kol, kesik bir bacak..
Ve hükmü yarım kalmış bir suç yüreğimde..
Umulur ki o gün geldiğinde bağışlanacak…
Dönersem bir gün,
Senin yüzünde hüzün, bende pişmanlık…
Ola ki bir sözün, belki suskunluğun,
Bir tokat gibi yüzüme çarpacak…
Sonrası…Kader…
Zaten bizim bu hayatla pazarlığımız…
Peşinen satın aldığımız bir avuç keder…
Bir ülke düşün ki..
Heeey Türk gençliği! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Duyan var mı? ....Ya o gençliği bilen var mı? .....Akılsızı okey, tavla müptelası, uçkur sevdalısı..Ya ana kuzusu, ya mahalle kabadayısı..Biraz akıllısı ilk fırsatta kapağı yurt dışına atan, yani sıvışıp kaçan.Ya da Bağdat caddesinde
zengin züppeliğiyle, yoksul ayak izlerinin sahiplerini bulup, son sürat üzerlerinden geçen…Hani şu yılda bir kitap okumayan…Hani yönsüz..Amaçsız..Hani “yarınlarımız onlara emanet” diye adlandırılan….
Ve artık,
Seni silmeyi seçiyorum..
Yazabilmek için senden ötesini..
Aşk diye bildiğimiz, artık sokağa düşmüş gülüm!
Namussuza peşkeş çekilirken sevdalar…
Yüreğimiz…Kaldırmaz böylesini! ..
Bir gün dönersem,
Bir pula satılmış iradelerin
Kirletilmiş genç kızların,
Sessiz çığlıklarının
Batakhanelerinde yankılandığı…
Soysuz bakışların,
İğfalci nazarlarına soyunan,
İnsafsızca ırzına geçilen,
Milyonlarca insan,
Ve yüz binlerce namussuzun barınağı…
İstanbul işte gülüm..
Nice umut yolcusunun yegane sığınağı…
Bir selam, dost bir bakış,
Erkenci bir merhaba,
Ya da hüzünlü bir geç kalış…
Sakla içinde…
Benim olsun….
Ardımda bıraktığım bütün izler,
Sana dair di,
Biliyorsun…………….
Bir ülke düşün ki….
Cesareti ve korkusunu cüzdanına sıkıştırmış insanları..Umut ve umutsuzlukları ayırt edilemez olmuş.. Sevgileri ve hatta öfkeleri dahi uyuşturulmuş..Televizyon başlarında bayağı, sıradan haberlerin, basit eğlencelerin kölesi..Ve duymuyor kendisine söylenen hiç bir söz…Ve hiç bir sesi….
“Kimden medet umuyorsunuz? Avrupa Birliğinden gelip” ilk adresi” Fener Rum Patrikhanesi ya da “bir rivayete” göre kasıtlı olarak “ikinci başkent” diye adlandırılan Diyarbakır’a uğrayandan mı? Yoksa onların basın sözcülüğünü yapan şu malum ”Köşe yazar” larından mı…Bir de “Aşk adamlarımız” var..Kadının ruhundan “iyi anlayan” kodamanlarımız..Pamuk gibi yumuşak kalpli dehalarımız..“Savaşma seviş” slogancısı, ılımlı İslamcısı,
dönüşmüş solcusu..”Direnmek” nerde kaldı? “Görmek” “Fark etmek” bu kadar mı zorlaştı? Koskoca bir ülke nasıl oldu da bir “Eylül” sonrasında bu derece yozlaştı? Yoksa biz yeni anlıyoruz lakin, iş işten mi geçti?
Sosyal Demokratlığın tarifi mi değişti? Sosyal kölelik devri mi yaşadığımız zaman..Demokrasi ne için, kimin için o zaman? Aziz Nesin haklı mıydı? Atatürk müydü gerçekte yanılan?
Ya da…Görüldüğümüz gibi miyiz..Görülmek istendiğimiz gibi mi davranıyoruz…Yoksa sıradan bir Nisan günü, “Bir Nisan” şakası yapmıştık mı denecek birilerine…Aziz Nesin haklıysa..Eylül..Atatürk haklıysa…Nisan.. Peki ya diyeti? Yine binlerce Mehmet, binlerce Ahmet’i mi arayacak..Dağ dağ..Köy, köy…Sokak sokak..
Bir Eylül sonrası..Hala güz vakti..Nisan gelecek..Ve yapraklar yeniden yeşile bürünecek…Ya kırmızı? Kimler kırmızıya boyuyor bu resmi? ”
Bak! Yine Ay karanlık…
Kuytuda aşk..Ölüm pervasız…
Hoşça kal gülüm…
Kendine iyi bak..Ve sonra dönüp bir daha bak…
Belki kaçırdığın ayrıntılar vardır…….
Uğur Deniz ÜlkegülKayıt Tarihi : 2.2.2005 15:56:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Uğur Deniz Ülkegül](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/02/02/kuytuda-ask-olum-pervasiz-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!