Hristiyan misyonerler Afrika zencilerine
Dinî törenlerde “Mesih” yudumlattılar
İncil’in ferah vaatlerini uzattılar
Emperyalizmin bu vahşet kokan kirli emelleriyle
Tükenmez gemiler yığılmıştı Afrika kıyılarına
Zincirlenmiş bakışlar sıralanmıştı
Toprak toprak kokan analar
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Hristiyan misyonerler Afrika zencilerine
Dinî törenlerde “Mesih” yudumlattılar
İncil’in ferah vaatlerini uzattılar
Emperyalizmin bu vahşet kokan kirli emelleriyle
Tükenmez gemiler yığılmıştı Afrika kıyılarına
Zincirlenmiş bakışlar sıralanmıştı
Toprak toprak kokan analar
Kamçılar şaklamıştı omuzlarında
Köleler,zenci masumlar getirilmiş
Güneşin meşinleştirdiği sırtları çıplak
Ta Afrika ormanlarından
Beyaz efendilerinin kırçıl suratlarından
Küfür dolu nağmeler akmış
Costo Carinas en son yolcularından
Yalnızlık mabedinin ıslak zeminine oturmuş
California topraklarının en fakiri,en onurlusu
Costo Carinas yaşamaktan bıkmış besbelli
Oğlu Miguel ve karısı Anna
Mazileri de suratları gibi kara
Ve Rab dedi ki Kitâb-ı Mukaddes’te(!)
“Sen büyüksün,yücesin ey İsrailoğlu”
Dağların eteklerinde günah çıkartan
Mısır topraklarının kasvetli binalarında
Hahamların tozlu sakallarına bakarak
Hep bu söz üzre bilendi bıçaklar
Ve gün geldi kızıl ufuklara yakaran
Benî İsrail’in en yumuşak başlı insanları
Kudüs’te zehirlediler Filistinlileri
Suriyelileri kestiler domuzlar gibi
Ve kestiler burunlarını,kulaklarını,gözlerini oydular
Tevrat’ın en zulümkâr sayfalarından
Dehşeti sundular insanlığa
Ve sinsi yakarışlarını kan içerek kutladılar
“İğneli Fıçı” gecelerinde,loş binalarda
Rablerine yalvardılar
“Kurtarılmış Topraklarda” ağladılar
harikasınız.............saygılar
Osmanlı Devleti'ni yıkan,parçalayan milletler,din kisvesi altında eskiden bizim olan topraklarda insanlara kan kusturdular.Kendilerine vaadedildiğini savundukları topraklarda bu zulme devam ediyorlar.Beyaz insanlar,Avrupalı ve Amerikalılar da yıllarca kötülük yaptıkları insanlara üstü kapalı olarak hâlâ dışlayıcı bir tavır sergilemekteler.
Hikayesinde yorumu... Kaleminiz daim olsun...
Emperyalizmin kanlı ve acımasız yüzünü çok güzel anlatmışsınız İrfan bey,kutluyorum
musa peygamber pişmandır
kızıldenizden kurtardığına şimdi..
tebrikler dostum eli kalem tutan insanların dünyayı zulme ve kana bulayanlara karşı onurlu bir insanlık için söylenecekleri söylemesi gerekmektedir
kalemine ve yüreğine sağlık
HARİKA BİR ÇALIŞMA. HERKESÇE MUTLAKA OKUNMALI BENCE. TEBRİKLER İRFAN BEY. SAYGILARIMLA...
HAKİKÂTE TERCÜMÂN OLAN KALEMİNİZİ VE O KALEMİ OYNATAN YÜREĞİNİZİ KUTLUYOR, SAYGILAR SUNUYORUM...
Birilerinin yakalandıklarının resmidir, şiiriniz.
Kutlarım.
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta