Yarın 8 Mart. Dünya Emekçi Kadınları (bu şartlarda bir kutlama olamayacağına göre) hatırlama günüdür.
Özellikle yakın coğrafyalarda ve benzer kültüre ve dünya görüşüne sahip, geri bıraktırılmış “din kardeşi” toplumlarda birbirinden pek farklı olmadığını sandığım yerel gündemler eşliğinde ve adet olduğu üzere kadın-erkek hep beraber meydanlarda, sokaklarda, köşe yazılarında ve ekranlarda olacağız, gene kırmızı karanfiller dağıtacağız çevremize, öfkesi ve acısı dudak kenarından süzen saklı gülümsemelerle...
Nasıl kutlama olabilir ki…
Doğasının taşıdığı özellik, güzellik ve üretkenlikle tümü birer “emekçi” sayılabilecek kadınlara yönelik şiddetin, şiddet basamaklarını, arkasında sümüklü ve kanlı izler bırakarak şiddetle tırmandığı özellikle bu günlerde…, nasıl bir kutlama yapılabilir ki.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Sosyolog Yüksel Selek’ in söylediğinin aksine kadına bedel ödeten kazandıkları özgürlükler değil, hala sürüp giden karanlıklar ya da karanlığa sıkışıp kalan düşüncelerdir
Söylenecek tüm sözlerin özeti
söylenecek tek söz bırakmamışsınız
duyarlılığınız için
tebrik ederim
Sosyolog Yüksel Selek’ in söylediğinin aksine kadına bedel ödeten kazandıkları özgürlükler değil, hala sürüp giden karanlıklar ya da karanlığa sıkışıp kalan düşüncelerdir
Söylenecek tüm sözlerin özeti
söylenecek tek söz bırakmamışsınız
duyarlılığınız için
tebrik ederim
bizi hatırlayan,iyi şeyler dileyen güzel yüreğinize teşekkürler ediyorum.....insanca kutlanacak günlerin sadece bizi değil tüm insanlığı bulması dileğimdir........tebrikler.....
Evet üstadım, gerçekten hür
olmak kadar mükemmel bir
hasletin olabileceği düşünülemez.
Tabi hür olmak ne demek,
nerede ve neye karşı hür olmak,
bu konuları layık-ı vechile
anlayabilirsek, çareleri de
bulunup hayata geçirilebilecektir.
Meselâ hürriyet; şahısların
istediği şeyi istediği kadar
kullanılabilme serbestiyeti ise
başkalarının haklarına tecavür
olur. En güzel hürriyet, hem kendine
ve hem de gayrine zarar vermemektir.
Bu hürriyeti tesis ve tahsis eden
ancak İlâhi düsturlardır. Onları da
anlamak ve uygulamak hürriyetini
elde etmekle olur. Yeterki idareciler
mâni olmasınlar ve herkese O HÜRRİYETİ
verebilsinler. Madem varlıklar var
varlıkları var eden de var, madem O var
onun emir ve yasakları da var. O yasakları
anlatan SÖZLERİ de var. Onları anlayıp
ona göre HÜR olmalıyız..Bir insan ne kadar
YARATICI'SINA iman ederse o kadar HÜR olur.
Yoksa pespaye olur. Yani şeytanın kulu olur.
TEBRİKLER ve TEŞEKKÜRLER..
Saygılarımla selamlarım..
Bedri Tahir Adaklı
ÖNCE ERKEKLER KADINA DEĞER VERMEYİ ÖĞRENİRSE DEVAMI RAHATLIKLA GELİR ATA ERKİL BİR TOPLUMDAN VE YÖNETİMDEN BAŞKA NE BEKLENİR Kİ HALA KADININ YERİNİN EVİ OLDUĞU SÖYLENİP,ANNELİK GİBİ KUTTSL BİR GÖREVİ ÖNÜNE SÜRÜLÜRSE VE DUYGULARI HİÇE SAYILIRSA YÜKSELMEYE ÇALIŞTIĞI ZMAN ETEĞİNDEN TUTUP ÇEKEN BİR ERKEK OLURSA KADININ YERİ NERESİ OLUR SİZCE..BUNUN SEBEBİNİ BİRAZ ERKEK EGOSUNDA ARAMAK GEREK DİYORUM...SAYGILARIMLA...
Kimden : Renkler ve Yaşam (Bay, 68)
Kime : uzungemici / cevat çeştepe
Tarih : 07.03.2011 11:20 (GMT +2:00)
Konu : [cagdas-kalemler..] Yn: KUTLAMA AYDINLIKTA OLUR - 8 Mart özel
Değerli Dost Sayın Çeştepe
Şiir sayfanızda iki kez 'Kutlama Aydınlıkta Olur' başlıklı yazınızın altına yazdığım duygu ve düşüncelerim bir olumsuzluk nedeniyle (uğursuz baykuş)
ne yazık ki şiir sayfanıza aktarılamamıştır. Değendiğiniz gerçekler Cumhuriyetin kazanımlarını ve Atatürk ilke ve devrimlerini vurguladığı için son derece duyarlı ve anlamlı bir yazıdır. M.Kemal Tatürk'ün ilkelerinde 'Muasır Medeniyetler Seviyesine Ulaşmak' kavramının özünde eğitimde yapılması düşünülen devrimler söz konusudur. Bu devrimler 1928'de yürülüğe giren 'Türk Medeni Kanunu' ile kadınlarımıza seçme ve seçilme özgürlüğü gerirmiştir. Bunun asıl amacı eğitimin başlangıcının aile olması ve orada verilecek ilk temel eğitimin 'aydın' anneler tarafından ygulanarak çağdaş kuşlaklar yetiştirilmesine yöneliktir. 1950'li yıllarda başlayan tüm sağvı iktidarlar devrimleri önemsememiş bunun yerine dinsel duygularımız doğrultusunda bizleri Arap Emperyalizmine sürüklemiştir. Bu gün kadınlarımızın çektiği en büyük sancı Arap Emperyalizmine zorla geçirilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Ülkemiz İmam-Hatip'li kavramıyla kasıtlı olarak geri bırakılmış, günümüzün din anlayışının dışında uydurma din olan 'şeriat' kandırmacasıyla altından kalkılamayacağ ağır bedeller yüklenmiştir. Bu kanayan yaraya parmak basan yazınızı içtenlikle kutluyorum. Sonsuz sevgi ve başarı dileklerimle... Talat Semiz.
diğer dünya ülkelerinde olduğugu gibi ülkemizin de kanayan yarası kadın ve kızlara uygulanan haksızlık ve şiddeti dile getiren, ve gereken değerin verilmeyişini anlatan yazınızı tebrik eder. 1400 yıl önce islamın onlara verdiği hakların uygulanması dileklerimle sevgili şiir dostum Cevat Bey'i selamlarım.
Ne yazıki ülkemizin çirkin gercekleri bütün bunlar bunların altında yatan en önemli unsur erkek eğemen toplum olşumuz ve cahalet
toplum bir türlü törelerinin önüne gecememesi
saygılar
Ataerkil bir toplumun,erkek bir bireyi olarak yazmış olduğunuz satırları okurken,bu toplumun bir kadın bireyi olarak,hem göğsüm kabardı,hem de her şeye rağmen,yarınlara daha umutlu bakabileceğimin idrakı içinde olmamı sağladı değerli yazınız…Ve bu çalışmanız,değerli Nazım üstadımızın çok sevdiğim dizelerini getirdi aklıma….Sizi ,değerli çalışmanızı ve tüm emekçi kadınlarımızı Nazım Üstadın bu dizeleriyle selamlıyor,sevgi ve saygılarımı bırakıyorum sayfanıza…
Kadınlarımız
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
.
Nazım Hikmet Ran
.
puan
9,1
(63 kişi)
Ataerkil bir toplumun,erkek bir bireyi olarak yazmış olduğunuz satırları okurken,bu toplumun bir kadın bireyi olarak,hem göğsüm kabardı,hem de her şeye rağmen,yarınlara daha umutlu bakabileceğimin idrakı içinde olmamı sağladı değerli yazınız…Ve bu çalışmanız,değerli Nazım üstadımızın çok sevdiğim dizelerini getirdi aklıma….Sizi ,değerli çalışmanızı ve tüm emekçi kadınlarımızı Nazım Üstadın bu dizeleriyle selamlıyor,sevgi ve saygılarımı bırakıyorum sayfanıza…
Kadınlarımız
Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
.
Nazım Hikmet Ran
.
puan
9,1
(63 kişi)
Bu şiir ile ilgili 82 tane yorum bulunmakta