Kur’an’daki İslâm Açısından Kurban Bayra ...

Muhammed Rıdvan Kaya
174

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kur’an’daki İslâm Açısından Kurban Bayramı ve Kurban

Kovulmuş Şeytandan Rabbime Sığınırım
Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla
‘Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.’ (Bakara Suresi 128. Ayet)
1-) Kur’an’daki İslâm’a göre; bir ibadetin ibadet olarak kabul edilebilmesi için Kur’an’da muhkem (sağlamlaştırılmış, sağlam, sabit ) ayetle tanımının yapılması;
2-) Tanımı yapılan ibadetin nasıl uygulanacağının yine Kur’an’da; açık, anlaşılır yani muhkem ayetle tarif edilmesi gerekir.
Gelenekçilerin, hadisleri temel alarak ibadet olarak kabul ettikleri dinî uygulamaların Kur’an açısından hükmü yoktur; çünkü, Nebimiz Muhammed'in, Kur’an’da bildirildiği gibi din adına hüküm koyma yetkisi yoktu.
“(Ey Elçi) De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum ve (kendiliğinden) bir yükümlülük getirenlerden de değilim.” (Sad 86)
Allah’ın resulü de bütün insanlar gibi Kur’an’daki dinî hükümleri yaşamakla sorumluydu.
“Sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır.” (Ahzab 2)
Allah, Nebimiz Muhammed'e sadece vahye uymasını emretti. Dolayısıyla gelenekçilerin hadis külliyatlarındaki ve mezhep içtihatlarındaki fıkhî hükümlerin her hangi bir bağlayıcılığı yok.
“Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam” (Enam Suresi 50)
Kurban bayramı ve ramazan bayramı Kur’an’da geçmiyor. Kurban bayramı, Kur’an’da yoksa olmayan bir bayramda nasıl kurban kesilmesi farz olabilir ki?
Kurban, yaklaşmak, yakın olmak anlamındaki قرب (k-r-b) fiil kökünden türemiş olup Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan / kılınan şey anlamına gelir. Ve Allah’ın bizden razı olması, O’na yaklaşmak kastıyla yapılan her türlü amelî kapsıyor. Gelenekçiler, hadis külliyatlarının tesiriyle bu kelimeyi “hayvan kesme” farzına dönüştürmüşlerdir. Hâlbuki kurban, Allah’a yakınlaşmak için yapılan ibadetlerin tümünü kapsıyor. Kur’an mealleri de uydurma hadislerin etkisindeki gelenekçilerce yazıldığından zamanla, Kur’an’da olmayan “kurban kesme” ibadeti ortaya çıkmış; tıpkı kandil geceleri, teravih namazı, muhtelif konulardaki sünnetler gibi.
Gelenekçilerin kurban kesme ibadetine delil olarak gösterdikleri sure Kevser Suresidir; fakat suredeki genel mânâya baktığımızda, kullanılan kelimeleri tek tek dilbilim ve semantik (anlambilim) kaidelerine göre tahlil ve sureyi Kur’an bütünlüğü içinde tefsir ettiğimizde gelenekçi iddiaların geçersiz olduğunu görürüz.
Kevser Suresinin nüzul sırası on beştir. Yani, ilk inen surelerden biri. Kur’an’ın ilk surelerinde fıkıh yoktur. Allah’ın varlığı ve birliği anlatılır. Nebimiz Muhammed’in, müşrik toplumuna vahyi tebliğ ettikten sonra yaşadığı sıkıntılar ve Allah’ın, resulünü teskin ettiği, umutlandırdığı ayetler vardır. Surelerin genel konusu bunlardır. Doğal olarak tevhid inancı inşa edilmeden insanlara fıkıh içerikli ayetler vahyedilmemiştir. İman etmeyen insanların fıkıh hükümlerini yaşayamayacakları bir gerçektir.
Resul bu dönemde zorlu bir mücadele vermekte ve birçok iftiraya maruz kalmaktadır. Resulün, bunaldığını ayetlerden anlayabiliyoruz. Meselâ; Müddessir Suresinin ilk iki ayeti şöyledir:
“Ey bürünüp örtünen. Kalk (ve) bundan böyle uyar.”
Müddessir Suresinin nüzul sırası dörttür. Resul, örtülere bürünmüş ve Allah ayağa kalkmasını ve toplumunu ne olursa olsun uyarmasını emrediyor. Bir diğer sureye bakalım.
İnşirâh Suresi, nüzul sırası 12.
1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2, 3. Belini büken yükünü senden alıp atmadık mı?
Nebimiz Muhammed’in yaşadığı manevî hâl aslında diğer resullerin de yaşadığı genel bir psikoloji. Nebimiz Musa firavun kavminden çekiniyor ve Allah’tan, emri kardeşi Harun’a vermesini istiyor.
"Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor. Görev emrini Hârun'a gönder."(Şu’arâ Suresi 13. Ayet)
İşte, Nebimiz Muhammed’in böyle sıkıntılı bir döneminde kendisine Kevser Suresi vahyediliyor.
Öncelikle gelenekselcilerin hatalı Kevser Suresi mealine bakalım ardından doğrusunu yazalım.
اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَۜ
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْۜ
اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْاَبْتَرُ
“Şüphesiz, biz sana Kevser’i verdik. Şu halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu, asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır.” (Kevser Suresi )
“İnnâ a’taynâke-lkevśer(a). Fesalli lirabbike venhar. İnne şâni-eke huve-l-ebter(u).” (Kevser Suresi Türkçe Transcript )
1-) ‘’Dil bilimcilerin çoğuna göre salât; dua, tebrik, destek, korumak ve yüceltmek anlamlarındadır.’’ [Ragıb: Müfredat, s-l-y, s: 598]
Sureyi doğru anlayabilmek için, surede geçen üç anahtar kelimenin tahlil edilmesi gerekiyor.
وانحر – venhar
فَصَلِّ fesalli , salât
لْكَوْثَرَۜ kevser
El-Kevser: Arapça, “fev’al” vezni, kesret (çokluk) için kullanılan bir kalıptır. Hem kelime olarak “çok” mânâsına gelen “kesûra”dan gelmesi, hem de bu vezinle türetilmiş olması sebebiyle, bu ifade, “alabildiğine çok” mânâsına gelir. Allah, Hazreti Muhammed’e Kevser’i verdiğini bildiriyor. Gelenekçiler de bunu cennetteki bir ırmak olarak anlıyorlar. Tabii her zaman olduğu gibi yine yanılıyorlar. Kur’an’ı, ancak diğer Kur’an ayetleriyle tefsir ederseniz doğru anlayabilirsiniz. Hadisler ve yaşadığınız kültür ortamı, terk edemediğiniz ideolojik saplantılarınız Kur’an’ı anlamanızın önündeki en mühim engellerdir. Kur’an’ın tefsir metodu şöyledir: Ayetler, diğer ayetlerle açıklanır, tevil ve tefsir edilir, hadislerle değil. Bu metodu uygulamazsanız, kesinlikle Kur’an’ın mesajını anlayamazsınız. Kevser Suresinden önce inen Duha ve İnşirah Surelerine bakalım ve resule çok çok verilen nimetlerin ne olduğunu görelim.
“Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı! Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır. İleride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın! O, seni bir yetim iken barındırmadı mı? Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı? Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi? Senin için bağrını açmadık mı? İndirmedik mi senden o yükünü? Ki o, senin belini bükmüştü. Senin şanını yüceltmedik mi? “
Çok nimet nedir? Vahiy alıyor, Allah’ın resulü oluyor, doğru yola sevk ediliyor, cennete girecek, fakirdi zengin oluyor… İşte, Kevser bu saydıklarımız; yoksa cennetteki ırmak değil.
Salât nedir?
Salât kelimesinin Arapça lügatlerde 18 değişik anlamı bildirilmiştir; fakat, gelenekçiler bu kelimeyi sadece namaz olarak çeviriyorlar ve hayatî öneme sahip bir hata daha yapıyorlar. Namaz, Farsça bir kelime ve Kur’an’da Farsça sözcük yok. Namaz kelimesinin Farsçadaki anlamı “ateşin karşısında saygı ile eğilmektir”. Salât: desteklemek, dua etmek, nutuk vermek, yardım etmek anlamlarına da geliyor. Allah, resulüne dua et, İslâm’ı destekle, Beni anlat ve Benim varlığımı savun, namaz kıl diye emrediyor. Sadece namaz kıl, demiyor. Kelimeyi geniş manasında anlamak zorundasınız. Yoksa Ahzâb Suresini yanlış tefsir eden gelenekçilerin düştüğü hataya düşersiniz.
“Şüphesiz Allah ve onun melekleri nebi’ye salât eder. Ey iman edenler! (Siz de) Ona salât edin ve içtenlikle selam verin.” (Ahzab Suresi 56)
Allah’ı tenzih ederiz. Allah namaz kılar mı? Allah, nebisine salâvat getirerek (salâvat duadır ) hâşâ Kendi Kendine dua eder mi? Ama ayette Allah’ın, resulüne salât ettiği bildiriliyor.
Bu ne demek?
Allah ve melekleri, resule yardım eder/ destek olur; siz de resule destek olun demek.
Gördünüz mü, gelenekçiler kelimelerin anlamlarını çarpıtarak nasıl bir manasızlığın ortaya çıkmasına neden oluyorlar? Salât kelimesini neden bu ayette namaz olarak çevirmiyorlar? O zaman Allah ve melekleri nebiye namaz mı kılıyor? Allah’ı tenzih ederiz.
Gelenekçi müfessirler, fıkıhçılar salât kelimesini hadis bilgileri ışığında tevil ve tefsir ederek çelişkiye düştüklerinin, ayetleri bağlamından kopararak tamamıyla yanlış hüküm verdiklerinin farkında değiller.
Fesalli
Kevser Suresinde Allah, resulüne dua etmesini, Allah’ın dininin destekçisi olmasını, dua etmesini, Allah’ı ve İslâm’ı yüceltmesini, İslâm’ın hükümlerini korumasını emrediyor.
Venhar, bir emir kipi. Resule bir emir var. Aslında , resulün şahsında bütün iman edenlere de emir var.
Ne bu emir, kurban kesmek mi?
“Nehera” fiilinin yaygın manası gelenekçilerce “kurban kesmek” olarak biliniyor; fakat çok mühim bazı detaylar var. Ayetin nüzul dönemi, Nebimiz Muhammed’in yaşadığı ortamın şartları ve surenin genel anlam bütünlüğü surede kurban kesme emrine işaret edilmediğini ortaya koyuyor. Nehera kelimesinin muhtemel anlamları farklı sözlüklerde şöyle sıralanmıştır: Bedenini dosdoğru kıbleye dönmek, dimdik durmak, sağ eli sol elin üstüne koymak, kurban kesmek, eli göğsün üzerine koymak, sağa sola dönmeksizin dümdüz kıbleye yönelmek, kalkmak ve kıbleye yönelmek, kıbleye yüzün göğüs ile birleştiği bölge ile dönmek, namaz kılarken eli göğsün üzerine koymak, kıbleye karşı bedenin ön yüzü ile yönelmek, nefsin istediklerini görmezden gelmek, şehvetin arzularını yerine getirmemek, nefse itaat etmemek, göğüs germek.
Nebimiz Muhammed Resul oluyor ve İslâm’ı tebliğ ediyor. İslâm mücadelesinin ilk yılları. Sahabe maddî ve manevî birçok zorlukla boğuşuyor. Böyle bir dönemde kurban kesme emrinin verilmiş olması mümkün gözükmüyor. Zira henüz İslâm itikadının temelleri yeni atılmaya başlanmış. İman esaslarını bilmeyen insanlara fıkhî hükümlerin farz edilmeyeceği ise aşikâr. Hem de Nebimiz Muhammed’e toplumun her kesiminden insan iman ediyor. Bunların içinde birçok fakir de var. Fakir ve açlık sorunuyla mücadele eden insanlara kurban kesme gibi, maddî yönü olan fıkıh hükmünün yüklenmiş olması surenin genel manasından çıkarılamaz. Ayrıca mezhep içtihatlarında Şafilerce kurban kesmek farz değildir. Şafi uleması venhar fiilini kurban kesmek olarak değil, namazda elleri göğse kaldırmak olarak anlamıştır. Hanefilerce kurban kesmek vaciptir. Maliki ve Hanbeli mezhepleri de kurban kesmeyi sünnet kabul ediyor. Mezhepler, kurban kesmenin farz olmadığı konusunda ittifak hâlinde; zira Kur’an’dan delil bulamıyorlar. Kur’an’da sadece farzlar vardır. Kur’an’da sünnet kavramı onlarca kez geçmesine rağmen hiçbir zaman resule atfedilmez. Kur’an’a göre; farzlar, vacipler ve sünnetler değil, sadece farzlar vardır. Sonuç olarak; ayet kurban kesme emrinden değil, Allah’ın, resulüne zorluklara göğüs germe emrinden bahsediyor.
Sözcüğün mastar olarak kullanılması hâlindeki ikinci anlamı “göğüslemek, göğüs göğse gelmek” demektir. Sözcüğün asıl ve en fazla kullanılan anlamı zaten bu anlamdır. Ayetin bu bölümüne anlamı bu şekilde verdiğinizde surenin, yani yazılı metnin bütünlüğünü de bozmamış oluyorsunuz. Çünkü, Nebimiz Muhammed’in soyunun kesik olduğu ilan ediliyor. Allah da, elçisinin rahat olmasını istiyor ve asıl soyu kesik olanların kendisine muhalif olanların olduğunu bildiriyor. Nebimiz Muhammed’e “sabırlı olması, her türlü sıkıntıyı göğüslemesi” emredilmiştir. Konunun kurban kesmeyle bir ilgisi yoktur. Kevser suresinin son ayetinde, Nebimiz Muhammed’e sözle tacizde bulunan müşriklerin sonlarının ne olacağı da bildiriliyor. Yani müşrikler, Nebimiz Muhammed’i incitecek her türlü sözü söylüyorlar. Erkek çocuğunun olmamasını dile getiriyorlar. Allah da asıl soyları kesik olanın kendilerinin olduğunu bildiriyor. Surenin son bölümündeki ayet, Nebimiz Muhammed’e bir teselli aslında. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi, müşrikler Nebimiz Muhammed’e saldırıya geçmişler. Allah, resulüne; zorluklara sabret, İslâm'ı savun ve destekle, müminleri destekle, iftira ve tacizlere aldırma ve göğüs ger ve Beni savun, Benim varlığımı anlat, diye emrediyor.
Kevser Sûresi'nin Anlamı
" Şüphesiz Biz sana bolca nimet verdik. Öyleyse Rabbin için salât et( İslam'a destek ol; İslam'ı tebliğ et, dua et...) ve karşılaşacağın zorlukları göğüsle! Şüphesiz seni horlayan, soyu kesik olanın ta kendisidir!"
Gelenekçi iddia: Kurban kesmek iyidir. Fakirler et yiyor. Neden karşı çıkıyorsunuz?
Gelenekçilerin uydurduğu şirk dininde samimiyet yoktur. Fakirin et yemesi gerektiği senede bir defa mı aklınıza geliyor? Hâlbuki Kur’an’daki İslâm’ın hükümleri hayata geçirilse, sosyal hayata Kur’an nizam verse fakirler yılın 365 günü et yerler.
Nasıl mı?
“Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: 'İhtiyaçtan artakalanı.' Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz.” (Bakara Suresi 219. Ayet)
Uydurma gelenekçi fıkhında zekât 40’ta 1 oranındadır. Kur’an’a göreyse, farz olan infak miktarı ihtiyacın arta kalanıdır. Zenginler ihtiyaçlarının arta kalanını fakirlere verseler fakir fukara 365 gün et yer; ama gelenekçiler Kur’an’a değil, uydurma hadislere uyuyor. Allah, Bakara Suresinde bu hükmü vermişken Allah’ın resulü hiç, malınızın 40’ta 1’ini senede bir kere fakirlere dağıtın, der mi? Hem Allah’a hem de resulüne iftira atarak, cehennemdeki yerinizi hazırladığınızın farkında değilsiniz.
“Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.” (Nahl Suresi 116. Ayet)
Şimdi, örnekler üzerinden gelenekçilerin, Kur’an ayetlerinde olmayan “kurban” kelimesini ayetlere nasıl dahil ettiklerini ve ayetlerin anlamlarını çarpıttıklarını görelim:
“Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban (ı gönderin).” (Bakara Suresi 196. Ayet)
Bu ayetin Arapça orijinal metninde kurban diye bir kelime geçmiyor. Hedy, kelimesi kullanılmış. Sözlükte "yol göstermek, izinden gitmek; göndermek, hediye etmek" anlamlarına gelen hedy (hediy) kelimesi, hadis ve rivayet kültürünün etkisindeki gelenekçilerce bir fıkıh terimine dönüştürülüyor ve hac ve umre sırasında Harem'de kesilen kurbanlık hayvan olarak hükme bağlanıyor. Hâlbuki ayet kurban kesmekten bahsetmiyor. Kolayınıza gelen hediyeyi gönderin nerede , hayvan kesin emri nerede?
“Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir.” (Mâide Suresi 95. Ayet)
Evet, bu ayetin de orijinal Arapça metninde kurban kelimesi yerine Hedy kelimesi geçiyor. Ayetler kurban edilecek hayvandan bahsetmiyor. Allah , hediyeyi bir örnek olarak vermiş, hediye kavramının anlamını daraltarak hediye sadece hayvan olabilir, dememiş.
“Allah, Beyt-i Haram (olan) Kâbe’yi insanlar için bir ayaklanma (kıyam evi) kıldı; Haram Ay'ı, kurbanı ve boyunlardaki gerdanlıkları da.” (Mâide Suresi 97. Ayet)
Meallerde kurban olarak çevrilen kelime “velhedye”. Ayette yine kurban kelimesi geçmiyor.
“Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun.” (Hac Suresi 28. Ayet)
Örneğin, Ali Bulaç, ayeti parantez içi ifadelerle doldurmuş, ancak ayette yine kurban kelimesi geçmiyor. En'am'ın kelime anlamı deve, sığır, koyun gibi hayvanların çoğul halidir. Hacılar hac için Mekke’ye geliyorlar. Şehrin nüfusu artıyor. Allah da fakirler ve ihtiyaç sahipleri, hac farzını yerine getirenler için hayvan kesin ve onları doyurun, diyor. Hac esnasında hacıların gıda ihtiyacını karşılamakla, onlara ikramda bulunmakla ve hediye vermekle kurban kesmenin farz olması arasında hiçbir ilgi yok. Ayetlere meal veren gelenekçiler, zihinlerindeki hadis ve rivayet kültürünü Kur’an’a muhalefet ederek parantez içi ifadelerle veya direk kelimenin anlamını çarpıtarak meallere sokuyorlar. Ayetin Arapça orijinal metninde behîmeti-l-en’âm kelimesi bir ânda nasıl kurbana dönüşüyor anlamak mümkün değil.
“Biz her ümmet için bir “Mensek (ibadet ve hizmet şekli)” kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah'ın adını ansınlar diye (bunları kararlaştırdık) .” (Hac Suresi 34. Ayet)
Her millete uydukları bir mensekin var edildiğinin bildirildiği Hac Sûresi’nin 67. ayetindeki mensek kelimesi için “ibadet usulü ve şerîat” anlamlarını tercih eden Fahreddin er-Râzî ise, gelenekçi bir müfessir olmasına rağmen mensekin ibadet anlamındaki nüsük'ten alındığını ve her ibadete mensek denebilirken bunu yalnız kurbana tahsis etmenin anlamının olmadığına dikkat çekmiştir. Evet, yine ayetin Arapça orijinal metninde kurban kelimesi geçmiyor. Allah, behîmeti-l-en’âm yani sığır, deve, koyun kesebilirsiniz, bunlardan da hediye olabilir diyor, gelenekçiler de hacda kurban kesmek farzdır, diyorlar. Ayetin orijinal metninde kurban kelimesi geçmemesine rağmen parantez içine kurban yazıp kaynağı Kur’an olmayan rivayet kültürünün içtihatlarını Kur’an hükmüymüş gibi gösteriyorlar.
“İri cüsseli develeri size Allah'ın işaretlerinden kıldık, sizler için onlarda bir hayır vardır. Öyleyse onlar bir dizi halinde (veya saf tutmuşcasına ayakta durup) boğazlanırken Allah'ın adını anın; yanları üzerine yattıkları zaman da onlardan yiyin, kanaatkara ve isteyene yedirin. İşte böyle, onlara sizin için boyun eğdirdik, umulur ki şükredersiniz.” (Hac Suresi 36. Ayet)
Bu ayet bazı meallerde kurbanlık develer kesilirken… diye çevriliyor; fakat tahmin edebileceğiniz gibi, ayette yine kurban kelimesi geçmiyor.
“Nüsük” ve “Mensek”
“Nüsük”
“Mensek”
“Hedy”
“Zibh”
“Nahr”
“Udhiye”
Gelenekçiler yukarıda saydığım 8 kelimeyi kurban diye çeviriyorlar ve kurban kesmeyi ibadet hâline getiriyorlar ve üstüne de bir bayram icat edip buna Kurban Bayram’ı, diyorlar ve Kurban Bayram’ı namazı da kılıyorlar. Kurban Bayram’ı kutlamak ve Kurban Bayram’ı namazı kılmak bir ibadet olsaydı bu ibadetin Kur’an’da olması gerekirdi. Zira Allah farz kıldığı ibadetlerin hem ne olduğunu hem de nasıl uygulanacağını, açık ve muhkem ayetlerle Kur’an’da bildirmiştir.
" Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık."(En’âm Suresi 38. Ayet),
Dilbilim ve semantik (anlambilim) kaidesidir, kelimenin farklılığı anlam farklılığına işaret eder. Gelenekçiler içinse bu ilmî kaidenin bir önemi yok. 8 farklı kelimeyi kurban diye çeviriyorlar. Çünkü kafalarındaki hadis dini bunu emrediyor.
Nebimiz Muhammed Kurban Bayramı kutluyor veya Kurban Bayramı namazı kılıyor muydu?
Sorunun cevabı Kur’an’da:
“Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim.'” (Ahkâf Suresi 9. Ayet)
Gelenekçi iddia: Bayramlar, kandiller ümmeti birleştiriyor, küsler barışıyor neden karşısınız?
Siyonist – emperyalist ittifakı Osmanlıyı yıktı ve Osmanlı coğrafyasında 60 küsur devlet kuruldu. Bu devletleri de sömürgeleştirdiler. Bu devletleri istedikleri zaman işgal ediyorlar ve kadın çocuk demeden öldürüyorlar. Bu devletlerin doğal kaynaklarını da sömürüyorlar. Bu devletler kültür emperyalizminin de nesnesi konumunda. Artık ne tam Batılılar ne de Doğulular. Arada bocalıyorlar. 9 milyon nüfusa sahip İsrail Filistin’de soykırım yapıyor. Bu ülkelerde bankalar açık ve Siyonist Yahudi sermayesi 1,5 milyarlık İslâm âlemini faiz sistemine dahil etmiş, borç batağına çekmiş kanını emiyor. Ve sizler de 250 yıldır kandil ve bayram kutluyorsunuz. Hani, bayramlarınızın ve kandilleriniz kimi birleştirmiş? Hani, kandilleriniz ve bayramlarınız ümmetin hangi derdinin dermanı olmuş? Çözüm; Kur’an’a tutunmak ve İslâm birliğini kurmakla olur. Ümmetin sorunlarının çözüm rivayet kültürü değil, Kur’an’daki İslâm’dır.
“Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. “(Âl-i İmrân Suresi 103. Ayet)
Kurban, Allah’a yakınlaşmak için yapılan ibadetlerin hepsidir. İslâm âleminde yüz milyonlarca fakir var. Kurban kesmek yerine kurbanlık hayvan parası o mazlum ve biçare insanlara verilmeli. İhtiyaçları karşılanmalı. Farz ve sünnet olmayan bir ibadeti yaparak Allah’ın rızasına kavuşamazsınız. Anadolu’da birçok insan Kur’an hükümlerini bilmediğinden bankadan faizle kredi çekip kurban kesiyor. Hayır işleyecekken harama giriyor, farkında değil.
Ve Kur’an İslâm’ı yaşamak için yeterlidir ve Kur’an İslâm’ın tek kaynağıdır.
“Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.” (Ankebût Suresi 51. Ayet)

Muhammed Rıdvan Kaya
Kayıt Tarihi : 6.1.2025 11:17:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!