Kur an da Kader Konusu. Ayet Ve Hadisl ...

Nihat Gülle
613

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

Kur an da Kader Konusu. Ayet Ve Hadisler Işığında Kader kitabımdan

Sözlükte ölçmek, tahmin etmek, ölçüp biçmek,ilahi denge,ahenk, tayin
ve tesbit etmek, ilahi adalet doğrultusunda hüküm vermek gibi anlamlara gelir.Kader, Allahu Tealanın olmuş ve olacak her şeyi zaman ve mekan üstü bilgisiyle adeta bir film gibi çekip alması ve bu görüntülerle ilgili herşeyi levh-i mahfuz denilen korunmuş bir kitapta sakladığı bilgiler bütününe denir.Kader, dinî bir terim olarak,
Allah'ın ezelden ebede kadar olacak şeyleri, bunların zaman ve yerini, özellik ve
niteliklerini,nasıl ve ne zamanda olacaklarsa onların tamamını ezelde bilip bu bilgi
doğrultusunda takdir etmesine denir. Buna külli ilahi hükümde denir.
Bu durumda kader Allah'ın ilim sıfatıyla,kaza ise kudret sıfatı ile alakalıdır.
Bir anlamda kader, Allah'ın ilmi doğrultusunda, kainatı ve ondaki her şeyi belli bir
düzen ve ölçüye göre idare eden ilâhî bir kanundur.
Bu konuda Kuran’da şöyle buyurulmaktadır:
“Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” (54/49)
“Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir.
Her şey O'nun katında bir ölçüyledir.” (13/8)
“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri yanımızda olmasın.
Biz onu ancak belli bir ölçü ile indiririz.” (15/21)
“O her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.” (25/2) . '
Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki,
biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın.
Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.' (57/22) .
Kazâ ise, Cenab-ı Halk’ın ezelde irade etmiş olduğu ve takdir buyurduğu şeylerin,
zamanı gelince her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun bir biçimde meydana
getirmesi ve yaratmasıdır. Bu takdirde kaza, Allah'ın tekvin sıfatını ilgilendiren bir
konu olmaktadır. Bu tanım, İmam Mâtüridî ve taraftarlarına göredir. Eş’arîler ise kazayı
daha farklı bir şekilde tarif etmişlerdir: Kader; hüküm mânâsınadır. Allah'ın eşyayı sonradan
nasıl olacaksa ezelde öylece irade etmesidir. Kaza ise, Allah'ın
her şeyi vakti gelince, ezelî ilmine uygun olarak, irade ettiği şekilde yaratmasıdır.
(Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları)
Kuran,her şeyin kayıtlı olduğu ve Allah katında gizli olan ilahi bir
kitaptan bahseder “Levhi Mahfuz yada Ümmül kitap (Kitapların anası)
olarak zikreder ve bu ilahi kitabın değişmezlik yönü bir çok ayette
belirtilir.Levh,seyredilen şeyin çizili sureti anlamına gelir.
Levhin bir anlamı da şimşek gibi çekip almaktır.Bu ifade bize adeta
ilahi bir kamerayla tüm evrenin kaderinin ses ve görüntü kayıtlarının yapıldığı
,hatta bu işlemin göz açıp kapayıncaya kadar çok kısa bir an içinde gerçekleştiği
fikrini vermektedir.Zira o andır.tek bir an bölünmez,parçalanmaz ezeli ve ebedi
bir an …Bu bilgiler,bize Yüce Allah’ın ezelden ebede tüm zamanlarda
kainat ve içinde ezelden ebede yaratılacak her şeyin kaderini zaman ve mekan
kayıtları olmaksızın tespit ederek Levh-i Mahfuza kaydettiği,ayrıca her yaratılan
varlığın dağarcığına bir tekamül programının yüklendiğini gösterir.
Bilim adamlarının galaksilerin ve hatta evrenin yaratılış anını
görüntülemek için dev teleskoplar geliştirdiği bu çağda Alemlerin
Rabbi’nin kainatın kaderini bir şekilde görüntü,ses ve tüm ayrıntılarıyla kayıt
altına almış olmasını anlamak hiçte zor olmasa gerek.
Kaldı ki Allah için zor yada imkansız bir iş düşünülemez.
Allah’ın onun ilim ve iradesi zaman ve mekanla sınırlı olmadığından,
onun katında her şey olup bitmiş yaşanmış bir gerçektir. İnşallah,bunu
zaman -mekan kavramı ve Kader bahsinde daha etraflıca inceleyeceğiz.
Bu gerçekler ışığında kurana göre kaderin tarifi şudur;
Bu manada kader yada kadar; ilahi hüküm,emr-i Hak manasını içerir.
Kader; Evvelden ölçüp-biçip,tayin ve tespit ederek hüküm vermek,

kaza ise verilen hükümleri sırası geldikçe icra etmektir.Kur’anda taktir ve
kader kavramlarının; yüce Allah’ın işlerini belli bir ahenk ve düzen içerisinde ölçüp
biçerek yaratması yani fıtrat kanunlarının ilahi adalet doğrultusunda uygulanması
anlamında gayba iman konusu içerisinde yer aldığını görüyoruz.Gayba iman daha
geniş ve kapsamlı bir iman konusudur.(Bkz.; Gayba iman ve kader)
Hemen belirtelim ki İlahi adalet; her şeyi yerli yerinde yaratmak ve
kulu layık olduğu ve hak ettiği yere koymak,tabiri caizse dağına bakıp kar
vermektir.
Fakat; kaza verilen değişmez bir hükmün infazı değil, kesin bilgiyle akıbeti
bilinen bir işin zuhuru, şeklinde gerçekleşir ki biz buna taktiri diyoruz.
Ayrıca Kuranda kader kelimesi; Allahın tavır ve sünneti,vaadi,yasası,oranlamak,
düzenlemek,değer biçmek,tertip etmek,zamanlamak
yücelik, hüküm vermek ve nizamlamak,her işi hikmetle yapmak,gücü yetmek
anlamlarına geldiği gibi,kelamda Allah’ın iradeettiği işlerini icradan,yani
kazadan önce tayin ve taktir etmesi,ölçmesi manasına gelir.Bu itibarla
kelimede esasen mevcut olan hüküm,bilinen akıbettir.Bu manada kader,
ezel denilen sonsuz öncelerden ebed denilen sonsuz bitimsiz sonralara kadar cari ahval ve hadisatta hakim olan külli ilahi hükümdür.
Her işi; bir ölçü,düzen ve ahenk içinde planlayıp programlayarak
tayin,tespit ve tertip ettiğini,ilahi nizamdaki ahenk ve dengenin,şaşmaz-
değişmez yasalarla hüküm ve tespit ettiği,tespit ettiği bazı şeyleri silip
değiştirdiğini,bir kısmını ise aynen gerçekleştirdiğini anlıyoruz.
Ezelde henüz bir yaratma söz konusu olmadığından,insan için kaçınılmaz
önceden yazılıp çizilmiş ve tamamen olup bitmiş bir kader çizgisi söz konusu
olamaz.
Aslında kader İkbalin deyimiyle her an değişebilen sayısız imkan ve
ihtimallerle dolu ucu açık bir çizgidir.Değişmeyen tek şey değişim ve gelişimdir.
Hayatın yüce amacı tekamül ise; tekamülün gereği olan değişim ve gelişim’in
kainatın değişmez yasası olması son derece doğaldır.Çok klasik bir deyim ama son
derece doğrudur.Kainatta genel prensip değişim ve gelişimdir.Değişmeyen tek şey
Allah’ın kanunları tavır ve yasası,vaat’leridir.
Keza; kader insan ruhunun akıl ve gönül potasında eritip çözmesi gereken bir
zorluklar manzumesidir.İlahi imtihanlar gerek nimet,gerekse bela ve musibet
olarak tecelli eder.
Bu kaderin (muhkem) değişmez yönüyle ilgilidir.Bu; sınavda çıkacak soruları
öğretmenin seçmesine ve hangi öğrencinin hangi sorularda başarılı olacağını
bilmesine benzer.Öğretmenin bu bilgeliği öğrencinin kırık not almasında kesinlikle
etken değildir.Burada,öğrencinin kırık yada yüksek not alması çalışma temposu
azim ve şevk ve gayret gibi değişken şartlara bağlanmıştır.Değişken kaderle ilgili
ayetlerde buna sıkça görürüz.
İnsanın kaderi; kendi elindedir dersek şirk koşmuş, Allah’ın irade ve hükmündedir
dersek küfür işlemiş oluruz.Doğrusu şu olmalıdır;
Allah’ın verdiği akıl ve irade sayesinde insan kendi kader yolunu çizer.Bir işi ben
yaptım dersek şirk koşmuş,Allah işledi dersek küfre girmiş oluruz.Doğrusu şöyle olmalıdır.
Allah’ın verdiği güç ve kuvvetle bu işe talip oldum,Allah’ta o işi gerçekleştirdi.
Fakat,bu bir kader tercihi,seçim hakkından öteye geçmez.Kul; kaderine hükmeder diyemeyiz,zira kaderin değişmez,kaçınılmaz bir yönü olduğu malumdur.
Biz buna kesin,değişmez,kaçınılmaz kadere kader-i mutlak diyoruz.
Mutlak kader ilahi imtihanlar,kulun tekamül programı gereğince tabi tutulacağı birtakım zorlu ve zorunlu testlerle alakalıdır.Değişmez oluşu çok yüce ilahi bir hikmet gereğidir
Bu konuda inen ayetler;
“ Yaptıklarından hesaba çekilmez,onlar çekilirler.”21/23
“ (Allah’ın) Emri belirlenmiş bir kaderdir.”(33/38)
“Her haberin gerçekleşeceği bir zaman-mekan vardır.6/67
'Allah her şey için bir kader belirlemiştir.'(65/3)
“Emir iş ve oluş tümüyle Allah’ındır (3/154)
'Sana gelen hiçbir musibet yoktur ki,biz onu bir kitapta tespit etmiş
olmayalım”.(57/22)
Aşağıda verilen ayetlerden,kuranı kerime göre; Allah katında ilahi bilgi zaman ve mekanla sınırlı değildir.Onun katında kainatın yaratılışından kıyamete ve kıyamet sonrası sonsuz hayatımız yaşanmış bir gerçektir.Bu yüzden kader Allah’ın gayb bilgisidir. Ezeli kader bilgisi hiçbir zaman değişmez.İmam-ı Rabbani Mektubat adlı eşsiz eserinde;
Kader-i ilahideki değişikliklerinde Levh-i mahfuzda kayıtlı olduğundan bahseder.
(Rabbani; İslam aleminde 2.nci bin yılın büyük müceddi’di olarak kabul görür,bazı kader sırları manevi keşif yoluyla kendisine bildirilmiştir.)
Hz.Peygambere isnat edilen şu sözler Levh-i mahfuzdaki gayp bilgilerinin değişmezliğini anlatmak için mezhep çatışmaları sırasında söylenmiş olması
kuvvetle muhtemeldir.
“Her şeyi yazdı, sonra ne olduysa kurudu kalem.”
Bu hadis,kaza-kader konusunda çıkan mezhep çatışmaları sırasında cebrilerin kendi görüşlerine haklılık kazandırmak amacıyla peygamber adına söylenmiş olabilir.
“Ağaçlar kalem denizler mürekkep olsa,arkasından yedi deniz dahi onlara katılıp mürekkep olsa,yine de Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmez. (31/1)
Böylesine sınırsız bir güce ve varlığa sahip olan Allah’ın nasıl olurda kalemi kurur.
Bu iş, dediğimiz gibi bir infaz değil zaman ve mekan üstü ilim ve iradesiyle herşeyi olmazdan önce bilip tespit etmesidir.Allah’ın ilmi kadimdir,çünkü O’nun görmesi,işitmesi konuşması, zaman ve mekan kayıtlarına bağlı olmadan gerçekleşir.
Aşağıda verilen ayetlerde taktir kavramının bir ölçü ve vaat
anlamında kullanıldığı açıkça görülmektedir.
“Allah’ın tavrında değişiklik bulamazsın (33/ 62)
“Allah’ın tavır ve yasasında değişme bulamazsın. (35/ 43)
'Benim katımda söz değişmez ve ben kullara asla zulmetmem'(50/29)
'Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur.' (10/64)
'Allah’ın vaadi gerçektir.'(45/32)
'Allah dilediği yasayı çıkarır.'(5/1)
'Allah kendi emrine hükmeder.'(12/21)
'Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah'tan daha doğru olabilir.'(27/122)
*İlahi kanun ve prensipler,Allah’ın tavır ve tarzı,vaatleri asla değişmez.
Bu ayetler de; bize Allah’ın sözünden asla dönmeyeceğini,vaatlerini
ve koymuş olduğu ilahi yasaları asla çiğnemeyeceğinin taahhüdüdür.
Örneğin insanın fıtratı,yaratılışındaki genel hususiyetler,farklılıklar
kolay kolay değişmez,zira can çıkmadan huy çıkmaz derler.
Ama hayır ve şer yönünde gidişatı her an değişebilir.İnsanda;
ne şeytanın cibilli cehaleti nede meleğin cibilli asaleti yoktur.Belki her
iki kabiliyet birlikte verilmiştir.İsteyen,istediği yolu seçme hakkına
sahiptir.
'Biz insanı karışık sudan yarattık,onu imtihan ederiz.(76/2)
İnsan,önceden planlanmış,programlanmış bir senaryonun,yada romanın zoraki kahramanı olamaz.Bu şekildeki mutlak cebir anlayışı Kur’undan asla onay almaz.
Bu bahsi,fıtrat ve kader ayrıca cebir- tefviz ve kader bahsinde inceleyeceğiz.
Yüce Allah tüm mevcudatın gidişatında dilediği değişikliği gerçekleştirdiğini,bütün bu değişiklikleri de içeren kainatın topluca kaderinin tespit ve tayin edilerek Levh-i mahfuza (ilahi bir kompütüre) kaydedilmiş olduğunu haber veriyor.
Levh-i mahfuzun insandaki yeri, kalptir.Kaza ve kader konusunun gerek akıl, irade ve ruhla doğrudan alakalı olduğuna inanıyoruz.Yani insanın kişisel kaderini onun fıtratı belirler.
Aristo adlı eski yunan düşünürü “İnsan ruhu onun yazgısıdır.” diyerek insan ruhundaki fıtrat özelliklerinin insanın kaderinin oluşumunda bir yere kadar rol aldığına işaret etmiştir.Fıtratı belirleyen insanın kişisel tercihleri,yaşam şartları ve prensiplerdir.
Kader ve insanın fıtrat’ı bahsinde detaylı olarak göreceğiz.İnsanın kaderi sırtına vurulmuş bir yafta,alnına sürülmüş kara bir leke olamaz.Cehalet-ilim,tamah,hırs-kanaat,inat-itaat, isyan-teslimiyet ve rıza hali gibi yaşam odaklarımız değişken kişisel kaderimizi belirler.
İmam-ı Rabbani (K.S) ’nın eşsiz ifadesiyle,
“Kulların kendi arzuları (iradeleri) ile işledikleri fiiller,yaratma işve oluş halinde Allah’ın taktiridir.(Kader-i muallak)
Rad suresi 39 ayet kaderin değişebilen yönüne işaret ediyor;
“Allah dilediğini siler,(dilediğini) sabit bırakır.Bütün kitapların aslı onun yanındadır.” (13/39)
Fakat,kaderin değişmesi ancak bir takım şartların yerine getirilmesi gerekir.
Bu konuda ayet;
“Bir kavim kendi özelliklerini değiştirinceye kadar Allah,onlarda bulunanı
değiştirmez.”(13/11)
Rad suresinde açıkça görülüyor ki gerek şahıs gerekse toplum bazında tüm manevi hastalıkların,uğursuzlukların kaynağı insanların kendilerine uyguladıkları zulümdür.
İnsan, gidişatını değiştirmedikçe Yüce Allah kalbindeki rahatsızlıkları gidermez.
Bu tarif ancak bize muallak kaderi (şartlara göre değişen) izah eder. Allah onaylar kul işler.”Her fiilin faili odur abd eliyle işlenir.”sözü muallak kader için geçerlidir.Mutlak kaza –kader durumunda “ Allah diler kul işler,kulların seçim hakkı yoktur.
Mutlak kader kulun tekamülü gereği zorunlu ve cebri olarak tabi olduğu istisnai,özel şartlar ağır sınavlardır ki istisnalar genel kaideyi yani kulun irade ve kendini ifade özgürlüğünü bozmaz.Kader-i mutlakta kulun seçim şansı olmasa da sorumluluğu vardır.
Zira,bela ve musibete sabretmek bir kulluk borcudur.
Ayrıca,Allah-u Teala hikmet bahsinde kimseye hesap vermez.Ne kadar güçlü,ne kadar,bilge olsak ta kainatı ve onun yaratıcı gücünü yargılayamayız.O,yaptıklarından dolayı hesap vermez.İşte kaderin bu yönü,akılla anlaşılmaz ancak ikrar ve teslimiyet gereken yönüdür.
Allah’ın gücünü,yüceliğini görmezden gelenler, inkar eden kafirler hakkında
İndiği söylenen bir ayet:
“Allah’ın kadrini hakkıyla takdir etmediler” (6/91)
Bu ayette bazı insanların değerini sonsuz güç,kuvvet ve iradesini,gücünü,kıymetini gereğince,şanına yakışır bir şekilde taktir etmediler yada edemediler,onun sonsuz azamet ve gücüyle kainatta nelere kadir olduğunu kavrayamıyor yada görmezlikten,bilmezlikten geliyorlar.Ayrıca kadir-kıymet bilmek bir vefakarlık örneğidir aksi ise
nankörlük ve yüce yaratana karşı küstahlıktır.Allah (C.C) milyonlarca galaksiden,katrilyonlarca yıldızdan oluşan uçsuz bucaksız kainatın eşsiz,tek ve mutlak hakimi,yaratıcısıdır.
O,mülkünde dilediği gibi yönetme gücüne ve özgürlüğüne sahiptir.
(Ayet-el Kürsi) ‘de her şeyi yaratıp,sonrada bu muazzam ilahi düzendeki
tüm mevcudatı bizzat yönettiğini bildiriyor ve bu yönetimin kendisine asla
bir zorluk vermediğini enteresan bir şekilde bildiriyor.
'Hakkımızda yazdığından başkası bize ulaşmaz.”(9/51)
“Her benliğe kazandığının karşılığını vermek için..”(14/51)
Kur’an verilerine göre,kainattaki mevcudatta meydana gelen
artma,eksilme,büyüme,genişleme,hayat ve ölüm gibi tüm fiiliyatlar
Allah’ın takdiriyle gerçekleşir.Son söz,nihai karar ve hüküm daima onundur.
Ayette ifade edildiği üzere onun eşi,ortağı asla yoktur.
Yaratma yalnızca Allah’a izafe edilebilir.Hüküm ve icrada,ihya ve imhada asla şeriki,ortağı yoktur.Yegane yaratıcı ve Alemlerin Rabbi her türlü eksik sıfattan münezzehtir.
“Mülkünde hiçbir şeriki yoktur.Her şeyi o yaratmış ve bir düzen içinde
taktir etmiştir.(25/2)
'Emir,iş ve oluş; tümüyle dır.'(3/154)
'Allah sizi yarattı ve işlerinizi yarattı.'(37/96)
Allah’a Teala,kainatı yarattıktan sonra hiçbir şeyi başıboş bırakmamış,her an her yerde yeni bir işe,yepyeni bir oluşa hayat vermekte,her şey değişmekte ve sürekli yenilenmekte ve bütün bu işler ve oluşlar ilahi nizam ve ölçü dahilinde gerçekleşmekte hiçbir iş gelişigüzel,rasgele meydana gelmemekte,her canlı yada cansız varlık tekamül sürecini yani ecel denilen belirlenmiş süreyi beklemekte,yaratılış sırası gelenler hayat planında yerini almaktadır.Bu anlamda kainatta mevcut olan her gölge varlığın mutlak
mukadderatının tayin ve tespiti önceden yapılmakta,yalnız insan ve insan format'ında yaratılan akıl ve irade sahibi varlıklar bu mukadderatın oluşmasında belli sorumluluk safhalarında kendisine verilen fiziki ve manevi güçleri kullanarak hayat planında özgürce seçimini yapmakta,iyi yada kötü bir rol üstlenmekte,böylece ilahi sorgu suale muhatap kabul edilmektedir.
“O halkta neyi dilerse onu arttırır (35/1)
“O,her an ayrı bir şende (iş,oluş) ‘dir.(55/29)
Allah,her an yeni bir işte yaratmada olunca,onun kainatı ve onun kaderini belirledikten sonra her şeyden elini eteğini çektiği fikri ortaya çıkar ki Allah
bundan münezzehtir.
Keza, Allah Telalanın ilim ve iradesi,izni emri olmadan,yaratma sıfatı tecelli etmeden kainatta hiçbir hadise meydana gelemez.İlim ve iradede hüküm ve icrada İhya ve imhada asla şeriki yoktur.Evvel,ahir,zahir,batın O’dur.
Kainatta meydana gelecek her türlü iş fizik-ötesi alemde kararlaştırılır.
(ölçülür,tayin ve tespit edilir,Allah’ın adaleti,yol ve yasası gereği hükme bağlanır) ve kararlarının önüne geçilmez karşı durulmaz yüce bir irade tarafından yürürlüğe konur.
Nitekim Kuranı Kerimde:
“ Her şeyi O, yaratmış ve onlara bir nizam vererek mukadderatını tayin
etmiştir.”(25-2)
şeklinde haber verilerek tüm kainatta cereyan eden hadiselerin takdir-i ilahi
doğrultusunda gerçekleştiği beyan edilmiştir.
Kur’an a göre zaman ve mekan sonradan yaratılmış ve her şey fanidir.
Varlık,sürekli gelişip,genişlemekte her an yeniden yaratılmaktadır.
Fakat,hiçbir gölge varlık için mükemmelliğe, izin yoktur.Onun mülkünde ondan gayri mutlak irade ve güç sahibi asla yoktur.Onun mülkünde onun izni olmadan kimse ona karşı gelemez,isyan edemez.
Şeytan ise ilahi imtihan gereği kıyamet denilen kainatın yok oluş sürecine kadar geçici bir süre (mühlet) verilmiş görevli bir melektir.
Kader konusunun omurgası,mihveri ve odak noktasında,insanın özgür iradesiyle varlığı sevap yada günah işleyebilme özelliğinde yatar.İnsan gerektiğinde günah işleyebilecek şekilde özgür bir irade sahibi olmasaydı ilahi teklife muhatap kabul edilmez,sorumlu tutulmazdı.Bu konuda bir hadiste şöyle buyuruyor peygamberimiz;
“Şayet siz hiç günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder,yerine günah işleyecek yeni bir kavim getirirdi.”
Bu neden böyledir hiç düşündünüz mü? Çünkü; Bu muazzam sistemde hiçbir fani,gölge varlığa mükemmellik verilmemiştir.Bütün gölge varlıklar kulluk statüsündedir ve hiçbir kul kusursuz olamaz.Allahlık ile kulluk sınırı böylece kesin çizgilerle ayrılmıştır.
Allah,her şeyi çift yaratmıştır,birlik yalnızca kendisine aittir.
Değerli okuyucu,kur’una göre insan kaderi bir yönüyle önceden belirlenmiş
değişmez bir hüküm,diğer bir yönüyle kulun çalışmasına ve muhtelif şartlara
bağlı olarak her an değişebilen (muallak) bir hüküm ihtiva eder.
İnsanın kendi hayatının akışını bir yere kadar kendi iradesiyle yaptığı
özgür tercihler belirler.Şans,kısmet,baht açıklığı ancak verdiği akıl, irade, güç kuvvet ve kudreti onun emrettiği yola sarf etmekle mümkün olur.
Öyle ya kısmetinde ne varsa o çıkar kaderine ama kısmeti tepmekte,değerlendirmekte bizim elimizdedir.İnsan bu aleme günahkar olarak değil,bir pırlanta,zümrüt kadar parlak ve bir inci
kadar saf ve temiz olarak gelir.Kişisel kaderimizi oluşturmamız için önümüzde tertemiz yepyeni bir sayfa açılır.O kitabı güzel amellerle doldurmakta bizim elimizde,onu kötü amellerle kirletmekte.Yüce yaratıcı da hiç kimseye iltimas,ayrıcalık yok.Onun katında faydalı ilim,salih amel; şek, şüphe ve kibirden arınmış kibirsiz bir kalbin imanından gayri hiçbir meta geçmiyor.Ya bu diyardan gidecek,yada bu deveyi güdeceksin.
Onun olmadığı bir diyar,onun dışında bir alem olmadığına göre geriye bu deveyi gütmek kalıyor.
Bakınız cenabı Allah bir hadisi kutsi’de şöyle buyuruyor;
“Benim Kaza’ma razı olmayan benim hükmüme boyun eğmeyen kendine başka bir ilah arasın.”
Konuyu detaylı olarak Rıza,Tevekkül ve Kader bahsinde inceleyeceğiz.
Hayır hasenatın,taat ve ibadetlerin cümlesi Allah’ın emri, ve iradesiyle kazası ve takdiriyle meydana gelir.Öyleyse kul taat ve ibadete muvaffak olduğunda,yüce Allah’ın kendisini huzuruna kabul ettiği için şükretmelidir.sağlık,sıhhat,rahatlık,bolluk,makam mevki,itibar, gibi dünyevi; Allah ve peygamberini sevme,sıdk,doğruluk,fetanet,hilm,ilim ve hikmete ehil olmak,takva,vera,ihlas,vatan sevgisi,iman etmek(şeksiz bir iman ve doğru bir itikat) ,halis ameller işlemeye muaf isek olmak,,Hakkı ve sabrı tavsiye etmek,şeksiz iman doğru itikat gibi uhrevi kabiliyetlere
sahip olduğumuz,onur,şeref,namus ve haysiyet,cömertlik,tevazu gibi hem dünyevi hem de uhrevi faziletlere sahip olduğumuz zaman daima şükretmeliyiz.
Zira; Allahu Teala şöyle buyuruyor;
“Hayırlar Allah’ın elindedir:”(3/26)
Her türlü hayrın Allah’ın elinde olduğunu anladığında bu büyük nimetin ve devletin elimizden alınmaması için şükretmeliyiz.Zira,şükür nimeti arttırır,şımarıklık ve azgınlık ise nankörlük olduğundan nimeti izale eder.Yüce Allah,Kuran da şükrederseniz nimetimi artırırım.”buyuruyor.
Masiyet ve günahların hepside onun takdiri,iradesi ve kazasıyladır.
Fakat,sevgisi,rızası ve emri ile değildir.Allah (c.c.) küfre,mahiyet’e de gönülsüz rızasız da olsa imtihan gereği müsaade eder.Yani insanın cehenneme gitme özgürlüğü de vardır.
Allahu Teala kötü,istenmeyen arzu edilmeyen yolu, seçeneği de gösterir.
İnsan hem hayra hem şerre,hem ikrara hem inkara kabiliyetli olarak yaratılmıştır.
İnsan özgür iradesi ile seçimini yapar.Buna delil şu ayet-i kerimedir;
“Eğer küfrederseniz,şüphesiz Allah sizden müstağnidir.Bununla beraber.
O kulların küfrüne razı değildir.Eğer şükrederseniz sizin faideniz için bundan hoşnut olur.(39/7)
“Onlara söyle; Allah hiçbir zaman kötülüğü emretmez.(7/28)
“Yeryüzünde ve nefislerinizde hiçbir musibet yoktur ki, yaratmadan önce bir kitapta belirlenmiş olmasın.Bu Allah için çok kolaydır.”(57/22)
Hz.Ömer(R.A.) ve Ebubekir (R.A) kaza ve kader meselesinde aralarında münazara ediyorlardı.
Hz.Ebubekir iyilikler Allatan(c.c.) kötülükler ise bizdendir,diyordu.
Hz.Ömer ise hayır kaderin hayırlısı da,şerlisi de Allah’tandır,diyordu.
Sahabeler bu münazaraları Allah’ın Resulü(SAV.) ’e iletip bu zor konuda ondan hakemlik ve müşküllerinin halledilmesini talep ettiler.Peygamber (sav) Efendimiz’de;
Cenab-ı Hakkın kulları içerisinde kader konusunda ilk konuşanlar Cebrail
ve Mikail’dir.Ya Ömer Cebrail senin gibi konuşuyordu.Ya Ebubekir Mikail (as.) ise senin gibi konuşuyordu.İsrafil bunlar arasında hakem oldu,şu kararı verdi.
“KADER’İN HAYRI DA,ŞERRİ DE ALLAH (C.C.) TANDIR
(YANİ HERŞEY ALLAH TEALA’NIN (C.C.) TAKTİRİYLEDİR.)
İşte bu söz,benim sizin aranızdaki, vereceğim hükümdür.”
buyurduktan sonra Ebubekir (r.a) ’ya dönerek;
“Ya Ebubekir! Allah kendisine isyan edilmemesini dileseydi şeytanı yaratmazdı.”buyurdular.
(Kaynak eser:Fıkha-ı Ekber Şerhi Çev.Ahmet KARADUT,253,254 syf.lar)
Aşağıda meal en verilen ayette bahsedilen muhkem ayetler mutlak kader
gibi değişmez,müteşabih (benzeşen) ayetler ise muallak kader gibi değişken bir özellik arz eder.(2/7-8-9)
“ Sana Kitabı indiren O'dur. Ondan, kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri de benzeşen (müteşabih) lerdir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne (ve karışıklık) çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar.
Oysa onun yorumunu Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise:
'Biz ona inandık, onun tümü Rabbimizin katındandır.' derler.
Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez. (2/7)
'Rabbimiz, bizi hidayete eriştirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve yanından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sensin Sen.'(2/8)
- 'Rabbimiz, kendisinde şüphe olmayan bir günde insanları muhakkak Sen toplayacaksın. Doğrusu Allah, vaadinden cayıp-dönmez.'(2/9)
Bu,ayet akıl ve basiret sahiplerine iki önemli noktayı ima eder:
a.- Allah sizin yaradılışınızı sizden veya bir başkasından daha iyi bilir;
o halde sizin için O'nun gönderdiği hidayet'e tâbi olmaktan başka alternatif yoktur.
b.-Ana rahmine düştüğünüzden beri hayatınızın her safhasında sizin,
küçük büyük bütün ihtiyaçlarınızı karşılayan merhamet sahibi Allah'ın,
sizin hayatınızın her şeyden öte en büyük ihtiyacı olan hidayeti (doğru yolu)
bulmanızı sağlamayı ihmal etmesi mümkün değildir.
5. Muhkem açık, kesin, yalın ve ket’î demektir. Muhkemât ise, hiçbir belirsizlik
gölgesine düşürmeksizin anlamlarını çok açık olarak ifade eden Kur'an ayetleridir.
Bu ayetler yanlış anlamaya çok az meydan bırakacak şekilde anlamlarının çok açık ve kesin olması için böyle ifade edilmişlerdir. Bu ayetler Kitap’ın ana prensiplerini oluştururlar; yani, Kurban’ın gerçekleştirmek için indirdiği amacı ancak ve ancak bu ayetler belirler. Bunlar dünyayı İslâm'a çağırır, öğütler verir ve uyarılarda bulunur.
Yanlış inanç ve uygulamaları reddedip doğru hayat nizamını bu ayetler ortaya koyar.Dinin esaslarını açıklayıp, inançla ibadetleri, görevle sorumlulukları, emir ve yasakları bunlar bildirir. Bu nedenle Halk’ı arayan bir kimse, kendi ihtiyaçlarına ancak bunlar cevap verebileceği için bu ayetlere başvurmalıdır. Doğal olarak böyle bir kimse bu ayetler üzerinde duracak ve bunlardan en fazla faydayı elde etmeye gayret edecektir.
Müteşabihat, birden fazla anlama gelebilen ayetlerdir.
Bu ayetlerin amacı evren hakkında, onun başlangıcı ve sonu, insanın evrendeki konumu gibi konularda bir miktar bilgi vermektir. Çünkü bu tip bilgiler, herhangi bir hayat sistemini formüle etmede esas teşkil ederler. Hiçbir dilin, henüz insan,duyuları tarafından algılanmamış, hiçbir insan tarafından duyulmamış, koklanmamış dokunulmamış ve tadılmamış bu doğa-üstü şeyleri ifade edecek kelime, ifade, deyim vs. sahip olmadığı bilinen bir şeydir. Bu doğa-üstü şeylerin, insan hayatı söz konusu edilerek anlatılmasının nedeni işte budur. Kuran’ın insan dilinde birden çok anlama
gelebilecek müphem ifadeler kullanması bir nedeni de mana ve ifade zenginliği olsa gerektir.
O halde bu ayetlerin en önemli faydasının, kişinin gerçekliğe yaklaşmasının ve onun bu gerçekliği bu şekilde kavramasını sağlamak olduğu söylenebilir. Bu nedenle bu ayetlerin asıl manalarını belirlemek için ne denli çaba sarf edilirse, o denli şüphe ve belirsizlik içine düşülür. Bunun bir sonucu olarak kişi, gerçekliği (realite) bulmayı Hiç bir zaman başaramaz, hatta ondan uzaklaşır ve sapıklığa düşer. Bu yüzden Halk’ı arayanlar ve gereksiz şeylerin peşinde koşmayanlar, bu müphem ayetlerden aldıkları yalın gerçeklik anlayışıyla yetinirler ve bu da onların Kurban’ı anlamalarını sağlar.
Bu tür kişiler tüm dikkatlerini anlamları açık ve kesin ayetleri anlamakta kullanırlar.
Diğer taraftan gereksiz şeylerden hoşlanan ve fitne peşinde koşanlar, zamanlarını ve enerjilerini bu anlamı belirsiz olan ayetleri yorumlamada harcarlar.
Bu şöyle bir soruya neden olabilir: Kişi müteşabih ayetlerin gerçek anlamını bilmediği halde nasıl onların hak olduğuna inanabilir? Bu soruya şöyle cevap verilebilir:
Müteşabih (müphem) ayetler yorumlandığında değil, muhkem (anlamı açık ve kesin) ayetler iyice incelendiğinde, bu inceleme, anlayışlı bir kişiyi Kurban’ın gerçekten Allah'ın kelâmı olduğu inancına götürür. Muhkem ayetleri inceleme, kişiyi bir kez Kitap’ın gerçekten Allah'tan olduğu inancına götürdükten sonra, müteşabih ayetler onun zihninde şüphelere yol açmaz ve kişi bu ayetlerden anladığı en basit anlamı kabul edip, ayet anlamlarında
karmaşıklıklara rastlandığında ise, bunları bir tarafa bırakır. Kılı kırk yarıp
onları araştıracağına Allah'ın Kelâmı'na bütün olarak inanır ve dikkatini daha faydalı işlere yöneltir.(2/61)

(Not:Yukarıda meal’en verilen ayetle ilgili bilgiler Tefhim-il Kur’an adlı eserden alınmıştır.
Şimdi; muhkem ayet ve müteşabih ayetle mutlak kaza ve muallak kaza arasında kurduğumuz bağlantı yada benzerlik şudur. Muhkem ayetler gibi mutlak (Değişmez) kaza’nın da değişmezliği,keza Müteşabih ayetlerde olduğu gibi muallak (değişken) kazanın da şartlara,kişiye göre değişkenliği söz konusudur.
Örneğin; Firavun ve kavmi firavunun gördüğü bir rüyanın yorumlanması sonucu uyarılmıştır.
İsrail oğullarından bir çocuk dünyaya gelecek ve kendisinin tacını tahtını yerle
bir edecektir.Bu ilahi bir ikazdır.Bu durumda; firavun ya Belkıs’ın Süleyman A.S.a teslim olduğu gibi teslim olup iman edecek yada saltanatını korumak için onunla savaşacaktır.
Firavun; ilahi kaza değişsin diye o yıllarda doğan binlerce masum
erkek çocuğunun başını kestiriyor,haksız yere büyükleniyor üstelik ilahlık davasını sürdürüyordu.
Fakat,kader ağlarını gizlice örüyor ve Hz.Musa’nın dünyaya gelmesini önleyemediği gibi mekri ilahi gereği düşmanını bizzat kendi sarayında besliyor.Neticede,kavmiyle birlikte sulara gark olurken,
ancak o zaman bende Musa’nın Rabbine iman ettim diyor.Halbuki son nefeste iman etmek kendisini kurtarmayacak,sadece cesedi insanlara ibret olsun diye korunacaktır.
Şimdi; Firavunun akıl ve iradesini kullanarak iman etme şansı varken iman ve hidayet yolunu seçmemiş olması muallak kadere,bütün azıp sapmış,kavimler ve başlarındaki kralları gibi helak edilmesi mutlak kadere çarpıcı bir örnektir.Halbuki,firavun tıpkı İbrahim Ethem gibi tacı tahtı,
saltanatı terk ederek iman ve hidayet yolunu seçebilir,Hz.Musa'nın getirdiği dine girebilir,küfrü inadından dönebilirdi.Çünkü,Allah adalet sahibidir,küfür ve isyanından dönen kullarını bağışlar.
O Gafuru Rahimdir günahları affeder,Settar-ul Alimdir hataları örter.
Örneğin,Yunus A.S.’ın kavmi yaptıkları suçlardan dolayı pişman olmuş,iman ve kurtuluş yolunu seçmek suretiyle helak olmaktan kurtulmuştur.Bu olay da küfür ve helak yolunun hiçbir kul yada kavmin değişmez kaderi olmadığını gösterir.
En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

Nihat Gülle
Şair ve yazar

Nihat Gülle
Kayıt Tarihi : 4.9.2010 04:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Nihat Gülle