Satır, satır karalıyorum hayat basamaklarını
Ummadıklarım karşılıyor beni tren garlarında
Sarılır boynuma hasretli sancılar boğar gibi
Nefesim kesiliyor yetiş diye haykırışıma cevap gelmez
İmha ediyorum itam ettiğim duygularını hayatın
Rüzgârlarını estirmese de sonbahar dalları değer tenime
Çizikler atıyor değen her bir kareye imzalar gibi
Tükeniyor içimdeki sancılı duygular haykırışıma cevap yok
Kuruyorum hani eskilerde vardı ya,
Artık telefonlar çıkınca göremediğimiz çalar saatler her gece başucumda
Uyandırdığında yeşermeye başlayacak kurutup çoban ateşi yaktıklarım
Közünde patatesler pişirirdim gece yarılarında
Yok, oldu soluk harlı ateşler yakmıyor sanki eskiden yaktığı gibi
Rengini ısısını kaybetmiş yüreğimin tükenişindeki sönen mum misali
Ayçiçeğiler ektiğim küçücük bahçemde otlar bile bitmez oldu
Kuşlar aç perişan konmaya dal bulamıyor benim sevmeye yürek bulamadığım gibi
Aykırı büyüyor diktiğim fidanlar her an devrilecek kırılacak
Esen yellerin kudretine dayanmaktan aciz metanetini kaybetmiş
Topraklar kum gibi savruluyor kök salmıyor sevdaların fidanları
Yanmış toprağa ne çim biter ne fidan, yüreğimde tıpkı kül bahçesi gelen kök salmaz…
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta