Küfür ve ahlak üzerine düşüncelerim 3

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Küfür ve ahlak üzerine düşüncelerim 3

Küfür yasak anladık, peki gülmek neden yasak tı?
İlk iki bölümde güçlülerin zayıfları, örgütsüzleri nasıl ezdiklerini, onurlarını nasıl hiçe saydıklarını, insan yerine koymadıklarını gördük. Güçlülerin, daha doğrusu güçlerini örgütlenmelerinden alanların, kitlesel ölümlerle sonuçlandırdıkları davranışları bile değişik kılıflarla haklı görülürken, gösterilirken, bütün bunlara karşı ezilenlerin horlananların doğal boşalma isteği, gerimi atma isteği olan küfür, ahlaksızlık olarak gösterilmekte, suç sayılmakta, yerine göre cezalandırılmakta… Oysa sistemin yedek gücü olarak sağda solda, meyhanelerde, tavernalarda, işçilere, emekçilere,, yani sisteme karşı baş kaldıranlara hakaretin bini bir paradır, ama suç sayılmadığı gibi onlar körüklenir…
Esas olan ahlak meselesi değildir. Ezenler ve ezilenler, yönetenler ve yönetilenler arasındaki soğuk savaşta, yönetenleri küçülten aşağılayan davranışların önüne geçmektir. Karşıtının onurunu kırarak, kitleler karşısında onu rencide ederek diğer yandaşlarından soyutlamaya çalışan egemen güçler, bu etkili silahın kendilerine karşı kullanılmasına izin vermek istemezler.
Bunun çok basit izahı, hiç küfür olmayan nice yazılar sansüre uğramış, nice yazarlar ağır cezalara çarptırılmışlardır. Yazılar, yasalarla sıkı denetim altındadır. Küfür sadece toplum nezdinde ahlaksal tabu haline getirilen ‘’ahlak kuralları’’ndan yararlanmak, yazarı suçlamak, itibarını sarsmak için kullanılan saldırının parçalarından biridir. Bu uğurda insan organlarını adıyla çağırmaktan bile men edilmiştir.
Diyelim ki ben haksızım, o halde gülmek neden suç oluyor? Tarihteki gülmek üzerindeki baskıya bir bakalım.
Biz nelere güleriz?
Yaşam makineleştikçe, gülmeden duramayız…
Basit insan hatalarına güleriz…
Toplumdan kopanlara, kendine yabancılaşanlara güleriz…
Baston gibi yürüyen bir subaya güleriz…
Çin daması gibi sıralanmış, komutanı yıkılınca yıkılan koca bir orduya güleriz…
Tekmil verirken hata yapan subaya güleriz…
Önemsiz de olsa insanların kusurlarına güleriz… Hele kusursuz olmak isteyenlerin kusurlarına daha çok güleriz…
Olaylar zinciri içinde olmadan gülünmez… Demek ki gülenle güldüren aynı kotada olacak.
Gülme her şeyden önce bir düzeltmedir, diyor Berson ‘Toplum kendine karşı saygısızca davranışların öcünü gülme ile alır…
Bu günkü toplumda o hale geldi ki dürüst davranana bile gülünüyor, dalga geçiliyor…
Yasa ile kendilerine saygıyı mecbur edenlere saygı göstermeyen biri oldu mu? O kişi gülünç duruma düşer… Onlar böyle durumlarda şiddet kullanıyorlar, komik durumdan kurtulabileceklerini düşünerek, ama daha da komik oluyorlar… Onlara güleriz… Daha çok şey sıralanabilir… ama özetlersek!
Yönetenler otoriter bir toplum ister. Çünkü onlar kayıtsız şartsız itaat isterler. Uygulamaları büyük ölçüde doğal olmayan uygulamalardır. Septatik bir yönetici, yöneten ve yönetilen arasındaki bu büyük uçurumda, sempatik olamaz. Korku, ölüm korkusu, işten atılma korkusu, işkence korkusu, sürgün korkusu olmasa, kim bu kadar haksızlığa boyun eğebilir. Gülen bir adam, sempatik bir adam bu korkuları yaratabilir mi? Hiç öyle birini yönetici yaparlar mı?
Kayıtsız şartsız itaat isterler, bu da gülünen bir ortamda gerçekleşmez. Onun için gülmek yasak edilmiştir. Ortaçağ devletleri, ya kilisede ya da camilerde eğitilen insanlar tarafından yönetiliyordu. Camilerde ve kiliselerde hala gülemezsiniz. Kayıtsız bir itaat hakimdir. Yetkililerden başka kimse konuşamaz.
Gülmenin tarihi ile ilgili Mihail Bahtin’in kitabından bazı alıntılara bir bakalım.
Otoriter söz, hiçbir konuşma türünün kendisine yaklaşmasına, ilişkiye geçmesine izin vermez…
Siyasal yergi alanında, dünya edebiyatının en iyi siyasal yergilerinden biri sayılan ve engizisyona karşı yöneltilmiş olan olağanüstü sanatların bir dalı olarak edebiyat alanında 1612 yeni bir çığır açmıştır.
Rabelais, Cervantes ve Shakespeare gülmenin tarihinde önemli bir dönüm noktasını temsil ederler.
Rabelais’in etkisi, dönemin tarihçileri tarafından göz ardı edilmediği gibi, Protestanlık savunucuları ve risalecilerince de dikkate alınmıştır. XVI. Yy edebiyatı, tabir caizse, Rabelais’le sona erdi.
Gülme, dinsel kültten, feodal törenler ve devlet törenlerinden, adabı muaşeretten ve tüm yüksek spekülasyon türlerinden dışlanmıştı.
Gülme izine tabiydi… yılın belli günlerinde izne bağlıydı…
Karnaval; barındırdığı karmaşık imgeler sistemiyle, halk mizah kültürünün en (ek-sik-siz) ve en arı dışavurumudur.
O devirde egemenlik kayıtsız şartsız delilere aitmiş, delilerden başkası güldüğünde, ölüm gibi ağır cezalara hazır olmalıymış…
Rabellais, yakılmaktan kurtulmak için Avrupa’da dolaşmadık ülke bırakmamış, ama sonuçta kilise gülme etkinliklerini kendi kontrolüne almaya çalışmış…
(Bizdeki 1 Mayıs ve Newroz’ etkinlikleri gibi…)
Rabelais’in kitapları yıllarca yasaklanmış, yüzlerce yüz yıl sonra ortaya çıkmış…
Bu gün hala ülkemizde gülen kadına ‘’orospu’’, gülen erkeğe de ‘’orospu karı gibi gülme’’ denilmiyor mu?
Gülmeden en çok diktatörler korkmuyor mu? En çok cezalar mizah yazarları ve karikatür çizerlerine verilmiyor mu?
Sövgü övgünün öbür tarafıdır. Sırtıdır… sevgi de nefretin sırtıdır ya da tersi…
Küfür, sendikalara yapılırsa, farklı uluslara yapılırsa, yönetenlere övgüdür. Yönetenlere yapılırsa sövgüdür.
Yönetenlere gülünürse, otoriteleri sarsılır, suçtur. Ama sendikalara veya onların istemediklerine yapılırsa onlara övgüdür. Kendi övenleri cezalandırırlar mı hiç…
Sövgü, sövülenin öteki, hakiki yüzünü ortaya çıkarır, sahte kıyafetlerini çeker alır, maskesini düşürür. Bu kralın tacının elinden alınmasıdır.
Gülmekten en çok diktatörler korkarsa güleceğiz, küfürden en çok onlar korkarsa küfür edeceğiz.
Devlet tarafından korunmaya ihtiyacı olanları, devlet kendi eliyle yakıyorsa, çaresizlere de küfür çok görülmemeli.
Bizim fazla silahımız yok, vücutlarını öldürmeyeceğiz ama, satılmış ruhlarını öldüreceğiz ki, onların kendi pazarlarında bile fazla para etmesinler.

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 6.8.2012 18:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil