Gülnaz
1
Sonbaharın hüzün kokan rüzgarları esiyordu hayatın caddelerinde,
Acının insanları önüne katıp savurduğu,
Kaderin insanlarla oynadığı gibi oynuyordu rüzgar sarı yapraklarla.
Kış kapıya dayanınca, bahçelerde işler hararetlenir bizim buralarda,
Bir karı koca geldi yardıma bu bağ bozumunda,
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Devamını Oku
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Neydi Gülnaz’ın suçu, bilinçsiz bir anne- babaya sahip olmak mı?
Okulu, suyu,elektriği olmayan bir köyde doğmak mı?
Milletine sahip çıkmayan bir ulusa mensup olmak mı?
Mal gibi satılmak mı?
Hayatın içinde kadın olmak mı?
Çocuk oldu Gülnaz,
Bir gün başı okşanmadı.
Kadın oldu Gülnaz,
Farkına vardırılmadı.
Anne oldu Gülnaz,
Yürek yürek hasretti adı.
Güle güle git Gülnaz,
Git mekandan,
Git gözlerimden,
Gide bildiğin kadar git,
Ama yüreğimde hep bir sızı olarak kalacaksın! ..
...
bunun üstüne ne denilebilir ki; siz zaten bütün gerçekleri bir tahta parçası gibi suyun yüzeyine çıkarmışsınız. Ve öykünüz hakkettiği final ile tüm kadınların kaderine imzasını atmıştır...
Diğer şiirleriniz gibi bu şiirinizi de hayranlıkla okudum..TEBRİKLER EFENDİM.
Milletine sahip çıkmayan bir ulusa mensup olmak mı?
ben burasına takıldım. acaba dedim, bir kişiyi yücelteyim derken bir milletimi alçaltıyorsunuz diye...
tabi gerçek sizde saklı
saygılar ...
Küçük Kadının Dev Sancısı 3
‘’Sen çok güzel bir kadınsın’’ dedim Gülnaz.
Utandı al al oldu yanakları.
‘’Benim ismimi ne güzel söylüyorsun’’ dedi.
İlk defa kendi ismini duymuş gibi
Gülümsedim, ismin güzelde ondan dedim.
Beni hiç böyle çağırmazlar?
Ya hırço derler ya gejo!
Şaşırdım, şaşkınlığımı gizlemek için çaba sarf ediyordum.
Bir insanın ismini düzgün söylemekten aciz insanlar olduğuna tanık oluyordum
Hırço: ayı, demekmiş.
Gejo: sersem, aptal- kıt akıllı demekmiş.
Konuşmalar arttıkça ben küçülüyordum, giriyordum yerlere insanlık adına.
O büyüyordu: sığmıyordu mekana
İstediğin bir şey var mı diye sordum?
O kuğudan daha kırılgan boynunu büktü yana
Mahcup mahcup sanki dünyayı istiyormuş gibi.
Bir terlik, bir çanta…
Belki Mehmet izin verirde gidersem kızımı görmeye
Yeni terlikler giyer, atarım çantamı omzuma
Dedi ve güldü.
Suçlu bir çocuk gibi gülüşünü gizledi.
Döktüm önüne evde ne kadar terlik, ne kadar çanta varsa?
Seçip aldı;
İkincisini aldırmak mümkün değildi,
Utanmasın diye ısrar etmedim bende.
Ama bunların yanına hırkada gerekiyordu
Gösterdim hırkaları
O yeşil hırkayı seçti
Bahar yeşili, umut yeşili
Sonrada ellerinde kararan kızaran kına yeşili
Erkekler dışarıda biz mutfakta yedik yemeğimizi
Çok yorulduğu için çok acıkmıştı
Ben hala boğazımdaki yumrukla uğraşıyordum
Geçip karşısına izledim uzun uzun
Zaten işleri de bitmiş
Gitme zamanı gelmişti.
Gitmek istemiyordu Gülnaz
Ama biliyordu gitmesi gerektiğini
Dışarıdan seslendi kocası Gülnaz’ı bir telaş sardı.
Sarılıp defalarca öptü beni,
Gülnaz geç kaldı.
Mehmet dayanamadı Kürtçe bir küfür patlattı
Ben duymayayım, anlamayayım diye bir kere daha telaşlandı.
Ve alıp boyu kadar çantayı,
Takılıp kocasının arkasına yola koyuldu.
Gözü arkada kaldı.
Neydi Gülnaz’ın suçu, bilinçsiz bir anne- babaya sahip olmak mı?
Okulu, suyu,elektriği olmayan bir köyde doğmak mı?
Milletine sahip çıkmayan bir ulusa mensup olmak mı?
Mal gibi satılmak mı?
Hayatın içinde kadın olmak mı?
Çocuk oldu Gülnaz,
Bir gün başı okşanmadı.
Kadın oldu Gülnaz,
Farkına vardırılmadı.
Anne oldu Gülnaz,
Yürek yürek hasretti adı.
Güle güle git Gülnaz,
Git mekandan,
Git gözlerimden,
Gide bildiğin kadar git,
Ama yüreğimde hep bir sızı olarak kalacaksın! ..
Nimet hanım inanın okudum ve insanlığımdan utandım kadına zülmetmek namert insanların işidir kadını itibarsızlaştırmak akıl tutulmasıdır kadını itibarsızlaştıran toplu itibarsız bir toplum olmaktan kendini kurtaramz bu günkü toplumumuzda bunun bir örneğidir İslamdan ve kurandan habersiz kitleller önleine geçen yarım hocaların verdiği fetvalarla Ev halkından olan kadına çocuğa zulmederek egosunu tatmin etiiği gibi bir marifet yaptığını zannediyor Halbuki aptıkları namertlik olduğunun farkında değiller sizinde kaleminize yüreğinize sağlık çok çok duygulanarak okudum tebrik ediyorm..
'Küçük Kadının Dev Sancısı'
Gözlerim dolarak, içim titreyerek, ve size hayran olarak okudum bu üç bölümlük şiirinizi...
Yazsam sayfalar dolar, o kadar tesir etti ki. Ne yazık ki kadın olmak bazı yörelerde daha zor. Hattâ zordan öte.
Öyle duyarlı bir yüreğiniz var ki, kurgu veya gerçek, insanı alıp götürüyor. Bir şeyler yapmalı diyorum. Kadınların çilesi bitmeli...
Size, yazdığım bir hikâyeyi yazmadan edemeyeceğim... Seneler önce yazmıştım..
GÜLTAZE
Yüce kavak, yüce kavak hışırda,
Gelen nedir bilemem ki başıma?
Avluda oturmuştu Gültâze. Kerpiç duvara sırtını dayamış, dizlerini kırmıştı. Başındaki güllü yemenisi bir yana kaymıştı. Gözleri öfkeliydi Gültâze'nin... Gözleri ıslaktı... Gökyüzüne bakıyor, bakıyor da görmüyordu. içinde bir öfke kabarıyor, kabarıyor, çaresizlikle acıya dönüşüp, bağrına bir taş gibi oturuyordu. bakışları çocuktu Gültâze'nin...Bakışları mâsum, ürkek ceylanlar gibi. Yüreği küt küt atıyor, sıkışıyordu.
Henüz onüçüne yeni basmıştı. Hatları yeni yeni genç kızlığa dönüşüyordu. Simsiyah saçları vardı, upuzun...Belik belik örmüştü anası. Boncuklar takmıştı aralarına. Kapkara gözleri vardı Gültâze'nin. hep uzaklara bakan, hep uzaklara dalan...Kapkara kirpikleri vardı, ok gibi. Daha çocuktu ama, onu gören gözlerini alamazdı bir zaman.
O da oynamak isterdi bazen. Koşardı, kınalı kuzusunun ardından. Güllü yemenisi düşer, saçları savrulur, yanakları al al olurdu...Ama, biri vardı ki, Gültâze'yi çok korkutuyor, her kapının ardından, her ağacın gölgesinden, her delikten fırlıyordu... Aklını başından alıyor, ödünü koparıyordu...…Gültâze onu görünce korkudan titriyor, o çocuksu neş’esi kayboluyor, gözlerine yaşlar hücum ediyordu.
Bir gece evvel babası sevinçli bir telâşla gelmişti. Hiçbir şey söylemeden oturmuş, cebinden çıkardığı tütünü sarmış, keyifli keyifli içiyor, gülümsüyordu. Gültâze anasına bakmış, anası ona, ama, merakları gözlerine, soruları boğazlarına takılıp kalmıştı. Soramamışlardı bu sevincin sebebini. Sinirliydi Davut, sormadan konuşturmaz, nefes aldırmazdı. İkide bir Gültâze’ye bakıyor, gülümsüyordu. Fadime Kadın’ın yüreği birden ‘cızzz’ etti. Yüzünün rengi uçtu, sapsarı kesildi. Gözleri faltaşı gibi açılmış, elleri böğründe Davut’a bakakalmıştı. İçinde kabaran fırtına dudaklarının ucuna geliyor ama sesi çıkmıyordu… Gültâze daha çocuktu, anlamıyordu anasının solgunluğunu.
Davut seslendi:
-Hele bir sofra kurun bakalım. Gelenlerimiz olacak!
Fadime Kadın’ın gözleri kocasında, kocaman açılmış, rengi kaçmış, elleri böğründe ayağa kalktı. Kendini Davut’un ayaklarının dibine attı.
-Etme beyim, o daha çocuk…Kıyma gülüme...Kulun, kölen olayım…’’ diye ayaklarına kapandı. Bir tekme ile soluğu kesildi. Sapsarı suratı morardı. Gözyaşları pınar gibi yanaklarından aşağı akıyordu. Ayağa kalktı. Sendeleyerek dışarı çlktı.
Davut söyleniyordu:
-Kaç lira verecek biliyor musun? Beni adam yerine koydu. Ben ona şimdiden söz verdim …Ses istemem.’’ Diyordu.
Gültâze bir babasına, bir anasına bakıyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Dışarı çıktı. Anacığının yanına gidip, soran gözlerle ona baktı. Sarıldı anası. Gül yüzünü öpüyor, kekik kokan saçlarını kokluyordu. Gültâze şaşırdı. Anası ne olduğunu anlatmıyor, ona sarılıp sarılıp ağlıyordu.
Fadime kadın sofrayı kurdu. Yufka ekmek, otlu peynir, bal, ceviz, ne bulduysa sofraya koydu.
Kapı çaldı. Gültâze açtı.Adımları geri geri gitti. İşte o kirpi saçlar, kaşlarının arasından bakan ürperten bakışlarla yine karşısındaydı. Bıyıklarını buruyor, pis pis sırıtıyordu. Gelen misafiri karşılayan Davut, milyonların hesabıyla sırıtıyor, nasıl ağırlayacağını şaşırıyordu.
Gültâze her şeyi anlamıştı. O elma yanakları daha da kızarmış, kara saçları terden alnına yapışmıştı. Gözleri yaşlarla doluyor, midesi bulanıyordu…Onu satacaktı babası ha! Onu satacaktı. İki ev ötede, iki karısı olan bu adama kuma verip satacaktı ha! ...İçindeki öfke kabarıyor, onu çâresizlikle süzen anasına bakamıyordu. Dışarı çıktı. Gözyaşları sicim gibi aktı, aktı…Avluya, ahıra, kuyuya hiç görmemiş gibi baktı, baktı…Birden döndü, içeri girdi. Oturdu, konuşmuyor, öylece hizmet ediyordu.
İçerdeki pazarlık bitti. Davut, keseyi aldı. Adamın omzuna vurdu. Büyük bir iş başarmış insan edasıyla kuruldu, oturdu.
Dar alnına dökülmüş kaşların arasından bakan gözler sık sık Gültâze’ye bakıyor, baygınlaşıyor, Gültâze’nin midesini bulandırıyordu.
Fadime Kadın, bütün duygularını yitirmişti. Öylece oturuyor, ver deyince veriyor, al deyince alıyordu. Gültâze’nin, anasına baktıkça içi burkuluyor, anası ona bakınca, ölecek gibi oluyordu…
Pazarlık sonunda konuşmalar daha canlı, daha neş’eli olmuştu. Yüksek sesle konuşuyorlar, kaba kahkahalar atıyorlardı. Ana, kız sessizce oturuyorlardı.
Ertesi gün erkenden kalkan Gültâze, kendini, birden kâbus görüp uyanmış sandı. Başı ağrıyordu. Birden her şeyi hatırladı. Gül benzi soldu. Yavaşça avluya süzüldü. Toprağa oturdu, avlunun kapısına yaslandı. Gökyüzüne dikti gözlerini, uzaklara baktı. Gözyaşları içine akdı, akdı…Gözleri öfkeden büyüdü. Kalbi sıkışıyordu. Toprağı elleriyle eşeledi, tırnakladı…O bakışlar gözünün önünden gitmiyordu. Birden doğruldu, sanki biri onu çağırıyordu. Yürüdü, yürüdü kuyunun başına geldi….Bir evine baktı, bir kuyuya…Gözlerini kapatıp kendini karanlık dipsiz kuyuya bıraktı…
Hışırda be deli kavak, hışırda,
Küçücüktüm, neler geldi başıma… Hâlenur Kor
Oflarım, ahlarım duman duman yükseldi Gülnaz’ın nefti karanlık hikâyesinde, buğulanmış bilgisayarın anlamsız ekranında. Okutulmamış, hor görülmüş, bir meta gibi gaddar insanlara verilmiş her masum kadının hikâyesi içimi parçalar… Yüreğimi yangın yerine çevirir ve öfkelenen sinemi Orhan Gencebay’ın “ Batsın Bu Dünya”!!! sıyla teskin etmeye çalışıyorum. Hayatın hiçbir zaman ADİL olmadığı, olamayacağını bir kes daha anlıyorum. Yüce Rabbim Gülnaz’a ve Gülnaz gibi mağdur edilmiş insanlara hayır kapılarını açık tutsun. İnsanlığa ait tüm güzellikleri onlara da nasip etsin.
Nimet kardeşimin, şiir dostumun güçlü kalemini, zengin yüreğini canı gönülden kutlarım. Manzum hikâye dediğimiz bu tarzda şiir yazmak her şairin harcı değildir. Üç şiirden oluşan bu hazin hikâyede kullanılan edebi dile hayran kalmakla beraber gıpta ettim. Bir olayı bu denli muazzam anlatmak maharet ister, bilgi ister, yürek ister.
Neydi Gülnaz’ın suçu, bilinçsiz bir anne- babaya sahip olmak mı?
Okulu, suyu,elektriği olmayan bir köyde doğmak mı?
Milletine sahip çıkmayan bir ulusa mensup olmak mı?
Mal gibi satılmak mı?
Hayatın içinde kadın olmak mı?
hiç biri onun suçu değil hocam,
bugünün şartları da umutlandırmıyor beni.
yüreğinize sağlık.
sevgi dolu yüreğini kutlarım mükkemel anlatım tarifsiz bir paylaşım gönlün şen hayallerin gerçek yarınların aydınlık ve ilhamın bol olsun kutlarım şairimi
Beni doğuran bir kadın ki anam,yavrularımı doğuran bir kadın ki o da eşim.Kadını yok sayanlar,kadını hor görenler,kadını aşağılayanlardır aşağıdan da aşağı olanlar.Dinimiz de de kadını aşağılamak diye bir şey yoktur.Kur-an okuyan arkadaşlar lütfen açıp mealine bari baksınlar.Allah kadını ve erkeği eşit yaratmıştır ve bunu da deklare etmektedir.Yüce Allah Kur-an da ey erkekler diyerek değil ey iman edenler diyerek bütün insanları muhatab almıştır.İsteyenle de her zaman bu konuyu tartışırım.Nimet hanım kusura bakmayın bu tür konularda hassasım.Dile
getirdiğiniz bu mühim konudan dolayı size çok teşekkür eder,saygılar sunarım.Yüreğiniz var olsun.
üstat yazarda,dizelerinde kendini bulursun.Işığın hiç sönmesin değerli şairem yürekten kutluyorum
Bu şiir ile ilgili 27 tane yorum bulunmakta