Köyümüzde Eskilerden Bir Gelenek-Sünnet- ...

Recep Uslu
307

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Köyümüzde Eskilerden Bir Gelenek-Sünnet-Düz yazı

Köyümüzde sünnet düğününde yapılan eğlence başka zaman yapılmazdı.Örf adet ve geleneklerimizden, dini görevlerimizden olan sünnetin anlamı büyüktü.Köyümüzde başka eğlenceler de yapılırdı.Yalnız sünnet düğününün özelliği vardı.Herkes kendisinin yeteneğini ortaya dökerdi.Harmandan kalkılır,bağlar bozulur,meyveler toplanır,hele hele kasabamızda kurulan panayırdan alışveriş yapılarak eksikler giderilir ve düğünler başlardı.

Babam, beni de panayıra götürdü bu sene.Annem azıklarımızı torbaya koydu,eşeğin heybesini taktı:

-Çocuğa dikkat et,kaybolmasın.

-Eşek kadar adam, köyü bulamayacak değil ya…kaybolursa gelir.

-A..a..öyle deme daha yedi yaşında..

-Tamam tamam yanımdan ayırmam..

Sabahın alaca karanlığında yola çıktık.Babam eşeğin semerine,ben de arkasına bindik. Üç saat yol aldıktan sonra kasabamıza vardık. Eşeğin arkası çıplak olduğu için apışaram vıcık vıcık ter içinde kalmıştı ama kimin umurunda.Hem panayırı gezecektim hem de yeni urbalar alacaklardı. Bu sene; Aşağıkilerin Mustafa,Çoban Ali,Ariflerin Recep ve ben sünnet olacaktık.

Gurup halinde yapılırdı sünnet düğünleri. Komşu köyler davet edilir,güreşler yapılır,adaklar adanır,mevlütler okunur,köy inim inim inlerdi.Pilavlar dökülür,yufkalar açılır,gelinlik kızlar sabahlara kadar tek tefin sesine uyarak maniler söyler,döne döne oynarlardı.

Köyümüzün meydanı olan karakütükde toplanmıştık.Neden karakütük dendiğini bilmem ama büyüklerimiz hep burada toplanır,karanlık oluncaya kadar oturur,akşam ezanı okununca büyükler camiye gider,gençler evlere akşam yemeği yemeye gider,dağılırlardı. Biz çocuklar bazen büyüklere,bazen gençlere uyardık.Akşamdan yatar uyurduk.

Çoban Ali:

-Ben korkuyorum arkadaş..

-Korkacak ne varmış ki?

-Valla ödüm kopuyor,ne yapacaklar diye merak ediyorum.

Ömerlerin Ömer,karşıdan gelirken bağırdı:

-Kurbanlık koçlar nasılsınız bakam..

-He sen bıldır kurtuldun demi..

-Tabii oğlum biz büyüdük artık..

Cimbek Mustafa dayı yanımızdan geçerken lafa karıştı:

-Ne kurtulması,sizinle beraber onu da törpüleyecekler..

Sapsarı kesilmişti Ömer.Demek korkulacak bir şey di bu.Ben korkmuyordum.Korkulacak,bana zarar verecek bir şey olsa anam razı gelmezdi çünkü.Sahi neden keserlerdi ki..Babama bir sefer sormuştum da:

-Sen karışma çocukların aklı ermez.

Demişti.Aklım ermediğine göre bir gün öğrenirdim elbet.Benim en çok heveslendiğim at binip koşturmaktı.Sünnet olacak çocuklar atlara binerler bir o yana bir bu yana koştururlardı.Bizim atımız yoktu ama madem adetten bulurlardı elbet.Dizginleri elime şöyle bir aldım mı,dimdik atın üzerine kuruldum mu,daha ne isterim,dünyanın en mutlu insanı benim artık.Sahi kimin atını istesem ki..en iyisi hacı dedemlerin atı Saka..hem köyde onu geçecek at yok,hem de çok çalımlıydı canım.O at için deli at,adam ısırıyor,kıçma atıyor diyorlardı ama olsun ben koşturayım da…

Düğün günü gelip çattı.Akın akın misafirler geldi.Ne kahvelerde oturacak yer,ne evlerde yatacak yatak kaldı,her taraf doldu.Bu kalabalığın sebebi aşağıkilerin Mustafa dediler.Onun sülalesi çokmuş,amcası muhtarmış.Bize de gelenler oldu.Hepsi babama:

-Büyüğünü de görürüz inşallah. Dedi.

Neyin büyüğünü göreceklerdi bilmem ki.Daha büyük ne olabilirdi ki.En büyük düğün bu işte.

Köyümüzün altında düzlük bir alan vardı.Burada harmanlarımızı yapar,harman sonunda eğlencelerimizi yapardık.Bizim sünnet yatakları bu harmanlara hazırlandı.Örtüleri işlemeli yastıklar,pirman dediğimiz ipekli yorganlar,yünden yapılma yataklar serildi.Kadınlar,kızlar,erkekler ellerindeki tepsi ve sinilerle toplandılar.Sünnet çocuklarının atları getirildi.Aşağıkilerin Mustafa ile Çoban Ali kendi atlarına yalnız,Ariflerin Recep kendi atlarına amcası Bahattin’le bende hacı dedemlerin atına amcamla bindik,koşturmaya başladık.Atın üzerinde “ ben kendim bineceğim” diye huysuzlandım.,amcam:

-Düşersin oğlum bir yerin kırılır.

-I ıı..düşmem işte..bana ne bana ne..

-Dur huysuzlanma babana sorayım.

Tam onların yanından geçerken bağırdı:

-Aga kendim binecem diyoo..

-Dur sen in madem..

Nasıl sevinmiştim anlatamam.Şimdi atı tırısa kaldırdım mı..kimse yetişemezdi bana.Amcam indi,ben eğerin üzerine güzelce oturttular,dizginleri elime verdiler:

-Aman yavaş dedde..deli hayvan ürkekse düşersin. Dediler.Kimin umurunda..dizginleri gevşettim:

-Hadi saka..uçur beni..Dedim.

Digidik,dıgıdık gezmeye başladık.Yanımızdan Ariflerin Recep’in atı hızla geçti.Recep’i amcası sıkıca tutmuştu:

-Heyt var mı bana yan bakan. Diye bağırıyordu.

İşte bu sıra benim deli Saka dört nala kalktı,yıldırım gibi yanlarından geçerek, ”köyde benden hızlı at yok” demek istedi.Onun hızına ayak uyduramayan ben harmanlara yuvarlandım.Ayağım dizginlere takılı kaldı.O deli at,o huysuz at olduğu yerde tıp diye durdu,başımı yalamaya başladı.

-Amanın komşular çocuk attan düştü..

-Yetişin yetişin at çocuğu yiyor..

Herkes yanıma koşuştu.Sevgili Saka’yı sahibi aldı evine götürdü.

-Ben size demedim mi bu at zabt’olmaz,hele Hacıbramların oğlu at mı gördü..

Üzüntümü ve korkumu anlatamam.Her yanım ağrıyordu.Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.Hele ordan Akile kocananın:

-Çocuk korkmuştur,elekten su içirelim.Demesi öyle ağrıma gitmişti ki..anamın kucağına sokuldum:

-İstemen ana ben elekten su mu içmem..

Sünnetçi yanıma geldi.Şöyle bir baktı,ayağa kaldırdı,yürüttü,eliyle bacaklarımı,kollarımı,kafamı yokladı.

-Yok bir şey korkmayın. Dedi.Yanımızdan gittikten sonra anam:

-Sünnet olurken” yaşa sünnetçi amca “ diye bağır.

-Bağıracam hem de iki kere..Diye konuştuk.Beni hazırladılar:

-Haydi sıra sende..

-Aslana bak aslana heyt be

-Eee kimin oğlu o

-Yaşa le böyle cesaretli olcan işte..

Kim kucağına aldı bilmiyorum,sünnetçinin önüne geldim.Hacılar,hocalar tekbir getiriyorlar,kurban keserken yaptıklarını yapıyorlar,ödüm koptu:

-Yaşa sünnetçi amca..anam..anam..anam

-Tamam tamam bitti,götürün yatırın.Güzel yatağıma yattım.Baş ucuma anam,kocanam,gadim oturdular,mani yakarak ağlamaya başladılar.Ağlanacak bir şey var diye ben de ağlamaya başladım:

-Sus niye ağlıyorsun..Şaşırdım..

-Sen niye ağlıyorsun kocana..

-Kadınlar ağlar sen ağlama..

Sustum..Baş ucumdaki sarı büyük ayvaya paraları saplamalarını izledim.Babam kocaman sarı yirmi beş kuruş saplamıştı.Akile kocana iki buçuk kuruş sapladı.Adil dedem beş kuruş sapladı.Pilavını yiyen herkes ayvama para sapladı.Ayvam dolduğu için sünnet şapkamın içine atmaya başladılar.Amcam:

-Çok paran oldu len..bana ödünç verirmisin

-Ödünç ne demek amca..

-Şimdi bu paraları ben harcayacağım,sonra kazanınca sana geri vereceğim.

-Hee vermem bene ne..

İkindi ezanı okunurken bizi harmanlardan kaldırıp evlere taşıdılar.Ben yürüyerek gittim.Arkadaşlarımı kucaklarda götürdüler.Evimizdeki süslü karyolaya yattım.Kızlar,kadınlar geldiler.Türkü söylediler,oyunlar oynadılar.En çok Emine abanın türküsünü sevdim,ne güzel söyledi,ne güzel oynadı..

-Bi daha söyle be Emine aba

“Beylik martin duvarda

Bir yar sevdim hovarda

Allah canımı alsın

Su yolunda pınarda”

-Yaşa Emine aba sen kızların gülüsün,benim bi tene abamsın.

…………………………………………..

Bir gün Hacı Dedem, devletin yaptığı çeşmede Saka’yı suluyordu.Koşup atın yelesini okşamaya başladım.Hacı Dedem:

-Sokulma ısırır oğlum kaç oradan..Dedi.

-O bana bir şey yapmaz..

At başını kaldırdı,benden yana döndü,benimle konuşur gibi..

-İhi..hii..hii.hii..hurkk

yaptı ve geriye dönüp evlerinin yolunu tuttu.

Recep Uslu

Recep Uslu
Kayıt Tarihi : 11.1.2007 08:17:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Recep Uslu