Köylünün Feryadı Şiiri - Hasan Özçelik 2

Hasan Özçelik 2
212

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Köylünün Feryadı


Biz ürettik, sen de yerdin,
Sordunuz mu, var mı derdin,
İster erkek, ister kadın,
Şimdi düşün derin, derin.

Traktör var, mazotu yok,
Amele yok; var, karnı tok,
Anlatayım, derdimiz çok,
Şimdi düşün derin, derin.

Mer’amız yok, yem pahalı,
Köyler bomboş, yok ahali,
Şehir halkı koronalı,
Şimdi düşün derin, derin.

Önceleri tarlam vardı,
Ne üretsem size kârdı,
Naylon gıda yurdu sardı,
Şimdi düşün derin, derin.

Doğal gazdır, bizde odun,
Sermayemiz keçi, koyun,
Köylüye varmıyor kadın,
Şimdi düşün derin, derin.

Genç nesil gitti okula,
İlim, sanat Hak getire,
Niçin uyduk bu akıla,
Şimdi düşün derin, derin.

Bir bakalım sola, sağa,
Herkes amir, memur, ağa,
Irgat bul ki, inek sağa,
Şimdi düşün derin, derin.

İnekler gitti kasaba,
Beslemek zarar hesaba,
Paran da yoksa kasada,
Şimdi düşün derin, derin.

Çoban arar, bulamayız,
Hastaneye gidemeyiz,
Biz cahiliz(!), bilemeyiz,
Şimdi düşün derin, derin.

Tarlaları arsa yaptık,
İçine gökdelen diktik,
Köylüye tepeden baktık,
Şimdi düşün derin, derin.

Kadastroda gitti tarlam,
Akmaz suyum, kira yaylam,
İster enlem, işte boylam,
Şimdi düşün derin, derin.

Köyler olmuş büyük şehir,
Her tarafı bin bir kahır,
Ev tam takır, kuru bakır,
Şimdi düşün derin, derin.

Hasretiz bulgur aşına,
Eriştim yetmiş yaşına,
Ümit vermeyin boşuna,
Şimdi düşün derin, derin.

Köy hayatı sevilmedi,
Bir gelecek bulunmadı,
Şehre göçen edemedi,
Şimdi düşün derin, derin.

Kapıldık bir boş hayale,
Girdi başımız belaya,
Mecbur dönersin sılaya,
Şimdi düşün derin, derin.

Gördük aklı erenleri,
Mahvettiler yarınları,
Ata, evlat, torunları,
Şimdi düşün derin, derin.

Sıkıntılar belli idi,
Çözüm; akıl ve bilimdi,
Çalış, üret, tek yolumdu,
Şimdi düşün derin, derin.

Karslı, Edirneli, Vanlı,
Bu gün insanımız gamlı,
Hayat çetin, gözler nemli,
Şimdi düşün derin, derin.

Gerçeklerden kaçarsınız,
Söylemekten korkarsınız,
Bir gün beni anlarsınız,
Şimdi düşün derin, derin.

Soralım, yaşlıya gence,
Bu gidiş yanlıştır, bence,
Köyler boşaldı çok önce,
Şimdi düşün derinnn, derinnn...

Hasan Özçelik 2
Kayıt Tarihi : 10.5.2023 19:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


1960’lı yıllarda ülke nüfusunun %90’ı kırsal kesimde yaşarken 1970’li yıllarda şehre başlayan göçler giderek arttı ve şehirlerimiz inanılmaz büyüdü; köyler ise boşaldı, birkaç ihtiyar veya yazlıkçıya kaldı. Bu gün kırsalda yaşayan nüfus %10’un altındadır. Kırsaldaki nüfusun da çoğu Doğu bölgeleri ve Karadenizdedir. Bu göç sebebiyle şehre yakın köyler, kasabalar şehir oldu. Kırsal kesimde üretim azaldı; şehirde arsalar, konutlar yetmez oldu. Bu sebeple can ettiğimiz, binlerce yılda oluşan verimli topraklar, ovalar beton altında kaldı. Şehirlerde pahalılık, çevre kirliliği ve hastalıklar aşırı arttı. Önceleri şehirde ikamet edenlerin kırsalda yakınları vardı. Köyde üretip şehirde yerken şehrin geçim zorluğu pek hissedilmiyordu. Şehirler de bu günkü kasabalar/ilçeler gibiydi; hayat da bu günkü kadar pahalı değildi. Kırsalda üreten kesim yaşlandı veya öldü. Üretemez oldu; bu sebeple şehiri besleyen can damarlarından en önemlisi kesildi. Şimdi köyler şehirden gelecek gıdayı, işçiyi, malzemeyi vs. bekler. Şehirde hastalıklar arttı, hastalara sağlık kuruluşları yetersiz gelmeye başladı. Bu sebeple dev şehir hastaneleri kuruldu. Çözüm; hastaneleri büyütmek değil, hastalığı teşvik eden çevre faktörleri ile mücadele olmalıydı. Son 60 yıldır problemi oluşturan sebeplere kafa yorulmalıydı. Kırsalda yaşamak zordur. Köy hayatı meşakkatlidir. Yolları çamurludur. Sabah erken kalkılır, hayvanlara bakılır, acil işler görülür, çocuklar okula gönderilir, sonra kahvaltı yapılır. Gençler arazi işlerine gider, çocuklara bakmak yaşlılara bırakılır. Ekseriyetle de yük kadınların üzerindedir. Bu nedenle kadınlar köyden kaçmanın yolunu aradılar. Şehirden alınan gelinler köy hayatını yadırgadı. ‘Alma yabandan dügeyi, çeker gider boğayı’ sözü gerçek oldu. Günümüzde köylü bir erkekle evlenmek isteyen kadın neredeyse kalmamıştır. Kadınlar ve çocuklar istemeden; köy hayatı çile olarak tanımlanırken erkek köy yaşantısına devam edemez. Bu nedenle sürüye çoban yok, tarıma işçi yok, üretseniz pazar yok, çocuğunuza okul, hastanıza doktor yok. Çocuklar taşımalı eğitimle belirli merkezlerde toplandı, sonra şehirlerde okudu, giderek köy hayatı unutuldu. Ata meslekleri (kalaycılık, semercilik, gümüşçülük, bakırcılık, demircilik, tamircilik, çobanlık, çiftçilik vs.) unutuldu. ‘Herkes okula’ demenin bir başka anlamı da’ herkes memur, devlet kapısına (kibar iş, az emek, çok para)’ anlamına geldi. Devlet de bu kadar yükü kaldıramazdı. Şehirli ve tahsilli kesim aslını unuttu, köylüyü hakir görmeye başladı. Köylü bu durumdan incindi, ‘köylüyüm ama şehirde büyüdüm …’ savunmasına girdi. Devlet ne kadar kırsal kesimi ve tarımı teşvik ettiyse de bu teşvikler amacına ulaşmadı. Çünkü taşıma su ile değirmen dönmezdi. İnsanlar köy yaşantısını unuttu bir kere. Okullarda bu yaşantı öğretilemez, bizzat görerek ve yaşanarak anlaşılabilir. Kalabalık bir şehirde yaşamanın bedeli ise çok ağır oldu. Kibrit kutusu paketini andıran dev apartmanlarda komşuluk ilişkileri, yardımlaşma, sosyal hayat ve en önemlisi bizi biz yapan değerler zayıfladı. Milyonluk şehirlerde, dev apartmanlarda insanlar yanlızlaştı. Kişisellik, paranın, servetin önemi arttı, ‘paran yoksa çaresizsin’ durumuna geldi. Bir ülke nüfusuna yaklaşan İstanbul’un su ihtiyacı ve çevre sorunları bu günkü mantıkla asla çözülemez. Çözüm; her kentin nüfusu taşıma kapasitesini aşmamalıydı. Ama büyük şehirlerimiz hala büyüyor, büyütülüyor, yeni İstanbullar oluşturuyoruz. ‘Korona virüs salgını’ kırsal kesime rağbeti artırdı. Köyüne dönmek isteyenler oldu, ama artık çok geç. Eski kurulu düzeni kalmamış, bakılmayan tarlaları kadastro tespiti sırasında ormana yazılmış, yaylalar, mer’alar hazine arazisi olmuş. Hayvan otlatma sadece kendine ait ya da kiralık alanlarda mümkün. Köyün çoğu büyükşehir belediyesine mahalle olmuş. Akarsuları artık değirmene, köylünün ihtiyacına değil, büyük şehir belediyesinin kasasına akıyor. Üreten, satan yok. Her şey şehirden geliyor. Velhasıl kırsalda hayat çok zorlaşmış. İnsanlar kozmopolitleşmiş ve kültürel değerlerine yabancılaşmış. Horozunuz ötse, ineğiniz möğürse, tavuğunuz veya asma dalınız komşunun bahçesine girse komşu rahatsız olup şikayet eder, mahkemelik olursunuz. Çünkü şehirde besicilik yapılamaz. Komşunuzda artık eski köylünüz, akrabanız değil; tanımadığınız ve köy yaşantısını bilmeyen birisi olabilir. Bunun böyle olacağı belliydi. Siyasiler sürekli şehirleşmeyi teşvik etti. Ama bu gün artan ekonomik, sosyal ve çevre sorunlara çözüm bulmakta çaresiz gibiler. Büyük şehire bağlanan köylere çok az hizmet geldi, ancak köylünün eski geçim kaynakları (mer’alar, yaylalar, korular, harman yerleri, akarsular vs. köy muhtarlığına ait tüm imkanlar) büyük ölçüde elinden gitti. Mezarlıklar büyük şehirin oldu. İmece ile sırtında küng, metal boru vs. taşıyarak kendi dağından getirilen içme suyu litre üzerinden köylüye satılıyor ve büyük şehre gelir irad ediliyor. Köyün yaylası, korusu, merası, akarsuyu, çeşmesi yok artık. Litre ile satılan suyu içerek, hazır yemle beslenerek, işçi çalıştırarak, sigortasını ödeyerek ve şehirden getirilen veterinere tedavi ettirilerek yetiştirilen bir hayvan kırsalda kaça mal olur. Bitkisel üretimde de durum aynıdır. Üretim girdileri böyle arttı. Ürünün toplatma masrafı pazardaki satış fiyatını geçti. Bu nedenle ürünler tarlada kalmaya başladı. Köylü bu şartlarda yaşam mücadelesi verirken bazı fırsatçı aracılar ucuz fiyata köylünün mallarını veresiye satın alıp yüksek kârla şehirlere, marketlere taşıdılar. Kısa vadede karı artırdılar, ancak sürdürülebilirlik çok zarar gördü. Böylelikle gıda stratejik ürün oldu. Dünkü yine mi patates, fasülye, bulgu pilavı dediğimiz gıdalara bile insanlar ulaşamaz oldu. Hileli ucuz gıdalar piyasaya egemen olmaya başladı. Hastalıklar arttı, psikolojimiz bozuldu, huylarımız, anlayışlarımız, değerlerimiz değişti. Çünkü; ‘Ne yiyorsanız O’sunuz’. Çözüm bellidir. ‘Milli ekonomin temeli ziraattır, üretimdir. Kırsal kesimdeki nüfusu kırsalda doyurmak, iş sahibi yapmak, eğitmek, şehirlerin şişmesini önlemek… İlçeleri vilayet, vilayetleri büyükşehir yapmak bize ne kazandırdı(!). ‘Tarım arazileri arsa oldu, çok para kazandık’ diye sevindik, ama sevincimiz kısa sürdü. Halkımız arsa fiyatına tarla sahibi olabilme, günü kurtarma derdinde. Ovalara kurulan şehirleri ve işyerlerini sel bastı, milletçe bu felaketleri yaşadık. Ülkemizin geleceği olan gençler iş beğenmez, israfçı, sabırsız, hal-hatır tanımaz, aza kanaat etmez, az emek, çok kazanç, kibar iş beklentisinde. Bir nimetin kendisine ne kadar zahmetle ulaştırıldığının farkında değil. Okullarda meslek ve ilim öğrenme zayıfladı. Genç kuşak; her şeyi bildiğini sanan, elinden iş gelmeyen, işsiz, agresif ve lüks tutkunu... Ancak bu kuşağı biz yetiştirdik. Eleştirmeye hiç hakkımız yok. Daha önceki maharetli kuşakları atalarımız yetiştirmişti. Kendimizi eleştirmeli, atalarımızı alkışlamalıyız. Problemler artık küçük ve münferit değil, yığın yığın. Bu feryat köylünün şahsında bir ülkenin feryadıdır. Çıkar yolu siyasilerde aramak da beyhude. Hükümetler değişti ama hiçbir şey değişmedi. Milletçe bilinçlenmeli ve anlayışlarımız değişmeli imiş. Allah yardımcımız olsun.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!