Köyün camiden çıkan cemaati hocaya her şey söylerler. ağır namaz kıldırıyor, sesi gacur gucur çıkıyor, zor eğilip doğruluyor… Hiç mi iyi tarafı yok hocanın… Bir kere aleyhte konuşmaya başladılar mı çorap söküğü gibi gidiyor. Sanki balıkçı bunlar. ahtapot tutmuşlarda, yumuşatmak için kayalara vuruyorlar.
Her biri ayrı ayrı daha sert vurmak için yarışıyor.
- Selim, burada aklınıza geldiği gibi konuşursunuz da camiye gidinde nefes almaya korkarsınız,
dedi. diğerleri bir an için sustular. Bunu hiç akıllarına gelmemişti.
- sahi biz camiye girince neden hiç konuşmuyoruz. dedi Selami
- Cemil, Günah dedi.. ‘a’yı uzatarak
- Allah Allah hiçbir yerde camide konuşmanın günah olduğunu duymadım. Hem sonra hocalar
kendi arasında fısıl fısıl konuşuyor. Selim bunları söylerken, diğerlerinin inanmayan bakışları ona diklidi.
- E hocalar konuşur dedi, hayri…
- Hocalar konuşur da cemaat neden konuşamaz, öyle bir yasak mı var…
- Cami allahın evi Allaha saygıdan dedi bir başka genç…
- İyi de konuşmak allaha saygısızlık mı? Öyleyse dışarıda konuşuyoruz. Saygısızlık mı
yapıyoruz.
- Yaaa Allah caminin içini görüyor da dışını göremiyor mu? Neden dışarıda konuşurken
korkmuyoruz da içerde konuşmaktan korkuyoruz…
- He ya dedi Osman saf saf… dışarıda… allahına diye küfür bile ediyoruz be…
- Eee camide allahın daha çok gözü var galiba dedi Selim…
- AAA allahın gözü o kadar çok mu…
- Arkadaşlar dedi Selim. Camide konuşulmamasının tek sebebi hocaların ezberi bozulmasın
diyedir. Hocanın ezberi bozulursa bir daha toparlayamaz. Lastiği patlayan araba gibi orada kalır. Ya baştan alması gerekir ya da bir başkasının hatırlatması. Onun için camide soru sorulmaz konuşulmaz.
Sadece başına fesi geçirip sallanacaksın ister anla ister anlama… Söylenenleri hanginiz anlıyorsunuz?
- Hiç birimiz dedi Osman.
- Peki neden anlamadığınızı sormuyorsunuz… Çünkü hoca da anlamaz okuduklarını. Yalnızca
ezberleyeceksiniz ya da dinleyeceksiniz. Cami düşünen insanı sevmez. En tehlikeli şey düşünmek. Bir de soru sormak. Soruyu da düşünen insan sorar. Onun için konuşan sevilmez camide…
- Üniversiteye giden Ferit atıldı hemen, bizim okulları da camiye çevirdiler valla, evet - hayırlı
test sorularından düşünmeye zaman kalmıyor… Diğerleri gülüştüler…
Yok camide konuşulur du konuşulmaz dı diye tartışırken… İsterseniz hocanın ezberini bozun da bir görün dedi Salih Öğretmen… Selim her konuda ilk işi yapmada tanınmıştı arkadaşları arasında…
Selim konuşur dedi köyün öğretmeni, … Selim de öğretmenin gazına geldi. Ama sizde iş yok dedi… yine öğretmen…
- Hepsi de öğretmene baktılar, o konuşunca sizin de konuşmanız gerekir arkasından,
yine herkes gizli gizli birbirine bakıp sustular, konuşsalar ne olur. Hiç… Ama geleneği bozana, bir başkası neye konuştun diye sorsa cevap veremez. Neden konuştun deseler verebilecek cevabı yok. Allah’ın günah yazacağına da hiç biri inanmıyor aslında.. Ama bu, sığınmak için en kolay mazeret…
- Neye susuyorsunuz, dedi Selim Bal gibi konuşulur…
- E sen neden konuşmuyorsun öyleyse..
- Siz beni hiç camide gördünüz mü ki konuşayım…
- Eskiden gelirdin ama…
- O eskiden di…
- Ya şimdi ne oldu… Cesaretin olsa gelip konuşurdun…
- Hem hocayı beğenmiyorsunuz.. arkasından bu kadar laf yapıyorsunuz… Hem arkasına dizilip
sessiz sedasız namaz kılıyorsunuz… Sizi zorlayan mı var…. Neden iki yüzlü davranıyorsunuz..
Beğenmediğiniz hoca kaç kere anlattı, en günah şey riyakarlık, iki yüzlülük diye, duymadınız mı?
ya gidin adam gibi camide konuşun… anlatın derdinizi… ya da susun… Ben hocanın sözüne inandım, riyakarlık yapmamak için gitmiyorum da konuşmuyorum da. Sizden daha az günah işliyorum.
Oradakilerin hiç biri camiye neden gittiğini düşünmemişti o güne kadar. İnanmaksa tam inandığından emin değil. İnandığı ne çok şey var da her birinin, hep erteleyip dururlar. Ama bu alışkanlık yapmış, kendileri bile bilemedikleri bir nedenle gidiyorlar camiye. Gitmeyenlere de arkasından konuşup küfür etmekten geri kalmazlar. Hiç biri bunu açıklayabilecek durumda değil.
Hepside Selim’in camide konuşup konuşamayacağını merak etmeye başladılar.
- Öyleyse sen gel dışarıdaki gibi davran hadi, dediler selime… dışarıda yaptığın şakaları yap orada… Yaparım yapamazsın… dışarıda konuşmaya benzemez bu…
- O burada atıp tutmaya benzemez. Camide buradakileri konuşmak için büzük ister dedi Ayhan.
Bu söz iyice kızıştırdı iddiayı. Selim için de camiye gidip, kendini kanıtlamak şart oldu.
Namaz saatini beklerken, caminin yakınındaki kahvehanede okey veya pişti oynar yapacak işi olmayan köylüler. Gençler de kendi kahvehanelerinde okey oynuyorlar. Söz camiden açılınca aklına takılan ne varsa orada dökerler ortaya. Daha çok da inansalar veya inanamasalar da köyün öğretmenin ağzına bakarlar. Çünkü o çoğunun öğretmenidir. Sözlerine inanmasalar bile, onu öğretmenin yanında açıklamazlar, gittikten sonra ardından konuşurlar. O gün de nereden çıktıysa söz kitaplardan açıldı.. Kitaplı dört Peygamber olduğunu söyledi biri… Biri Hz. Muhammet biri İsa dediler üçüncü ve dördüncüyü hatırlayan olmadı. Öğretmen, kim olabilir Orhan diye son mezun olanlardan Orhan’a sordu. Orhan biraz düşünüp Adem mi diye zayıf bir sesle cevap verdi. Yooo… E! Orhan da haklıydı en çok konuşulan peygamberlerden biri ama kitabı yok… Selim söze atıldı.. vardır da ciddiye alınmamıştır dedi.. Töbe dedi biri neden alınmasın? E adem çıplaktı, donu bile yoktu, bacak arasını bile, bağ yaprağı ile kapatmış, onun kitabı olsa bile kim okur.
Öğretmen tam da bu arada taşı gediğine koydu. Daha önceki cami hocasının arabası vardı. O arabası ile camiye gelince, yüz metre ötedeki kahvenin önünde, ayağa kalkıyordu köylüler. Oysa köy öğretmeni yanlarına kadar gelmeden kimse ayağa kalkmıyordu. Saygı bilgiye değil ki dedi, ya kürke
ya da arabaya. Namazı araba kıldıracak sanki dedi… Eskiden Halil hoca ezan okurken kimse radyoyu kapatmıyordu kahvede, dedi şimdi hoparlör konulduktan sonra, hemen radyo kapatılıyor. Bu saygı neye? Dineyse neden daha önce kapatılmıyordu… Teknolojiye dedi bir başkası… Hadi lan
ne teknolojisi. En çok işimize yarayan traktör şurdan harıl harıl geçerken kızıyorsunuz, teknolojiyse
o zaman neye kısılmıyor radyo…
Bu saygı yüksek çıkan sese dedi Selim, pısırık sesler de ciddiye alınmaz. Kim yüksek perdeden konuşursa o doğrudur o haklıdır. Her zaman yüksek sesin korkutucu bir etkisi vardır… işte insanlar çoğu zaman korktukları ne ise, ona saygı gösteriyorlar.
Diğerleri gülüştüler… öyle ya dedi biri okulda öğretmen de bağırmadan söz geçiremezdi sana…
Öğretmenle Selimin fazla muhabbetli olmasına bozulan Cemil di bu.. Selim Cemil’e ters ters bakıp.
damdan düşer gibi… ‘’Bundan sonra bana kimse kitapsız demesin dedi… Daha sözü biter bitmez… arkadan masaya yaklaşan ‘’baba ‘’ selime elini uzatıp ‘’Hoş geldin kitapsız ‘’ dedi. Masadakiler gülüştüler. 24 peygamberden yalnız dördünün kitabı varmış, demek ki çoğunluk gene kitapsızlarda dedi Selim, kitapsızlık o kadar kötü bir şey değilmiş. Kitapsız peygamberler olduğuna göre, ben de peygamber olurum belki bir gün.
Refik de, senin peygamber olman için daha çok hatim indirmen lazım..
Niyeymiş o, hoparlör hatim mi indirdi… Ben de sanat okulunda okuyorum.. Az buçuk teknoloji ile yakınlığım var. Daha yüksek seslisini yaparım olur biter.
Aha dedi Refik, şimdi hoparlörün peygamber olduğu da nerden çıktı…
- Eeee dedi Selim… Bir (S.A.) vesselam derken susuyorsunuz bir de hoparlörden ezan sesi
gelince.
Bu arada Ayhan oyunu açtı…
Baba geldiğine göre ezan okunacak demek diye oyunu bıraktılar. Aradan birkaç dakika geçti ezan okundu
Akşam teravi namazına iddialı gittiler. Bütün gözler ve kulaklar Selim’den tarafta… Köyün öğretmeni de iyice gerdi iddiayı… Selim de böylece bir sorumluluk almış oldu üstüne… Durup dururken de çıkıp konuşulmaz ya… Rezil olmakla, ona olan güvene layık olmak arasında, bir seçim yapmakla yüz yüze kaldı bu akşam Selim… Gençlerin hiç biri abdest bile almadan girmişti camiye… Zaten günah işlemeyi göze alıp gittiler… Abdestte ne gerek var… pazara gezmeye giden ve alış veriş yapmayacak
Birinin sırtında küfe taşıması gerekir mi… Selim ne yapmalı da bu milleti güldürmeli diye düşünüp duruyordu, eğilip doğrulurken. Tabi kafada bu kaygıyla, cemaate de tam uyamıyordu doğrusu… Öndekinden hep geç kalıyordu. İşte tam da bu anda, öndeki secdeye eğilince… pantolonunun çatında dikişlerin sökülmüş olduğunu, ve deniz kestanesi gibi teni gözlerine ilişti. Adam doğrulmadan telaşla parmağını daldırdı delikten içeri. O arada doğrulan adamcağızın, nazik yerine batan çivi gibi sivri ucun acısıyla, anam diye bağırdı. O sessizlik içinde caminin her köşesinden duyulan bu sese bütün gözler çevrildi… Olayın merkezindeki karışıklığa dönüp bakan hoca işin içinde bir şeytanlık olduğunu anladı…
- Hangi eşek o! dedi.. ayağa kalkarak
- Selim, hocam camiye abdessiz gelmiş dedi.
- Sen nereden biliyorsun, dedi hoca..
- Hocam kadınların saçının bir teli görülünce abdest bozuluyor da, adamın kıçı görülünce bozul
maz mı, dedi..
- Hoca öfkeyle.. Defol defol hemen çık dışarı dedi…
Selim böylece camiden atıldı… Atıldı atılmasına ya camide de konuşulabilineceğini herkes öğrendi…
Ertesi gün konuşmanın ağırlığı, Hocanın o andan sonra dua okumadığı, okuyormuş gibi fosurdadığı üzerineydi…
Kayıt Tarihi : 4.8.2006 21:29:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Evet malesef diyeyim artik iste bizim insanimizin
kültürü ve anlayisi...
Tabu denilenleri irdelemeyi beceremedikce
kücüldükce kücülüyoruz acikcasi
Basarilar diliyorum..sevgiyle kalin
Gurbetten Bir CAN !
geri kalmışlığın temeli sürü pisikolojisinden kurtulamamaktan kaynaklanıyor..ve aynı zamanda ümmetçi toplum olmaktan..
-sus
-haline şükret
-bak senden daha kötüler var
-yav ne biçim soru bu
-tövbe tövbe valla cehennemliksin
-cayır cayır yanarsın valla
-sen karışma allaha havale et
ve soru sormaya devam edeceğiz biz beyni olanlar..ekmeğide soracağız emeğide
cennetide soracağız cehennemide
sömürü çarklarının hangi dişlisini biz oluşturuyoruz önce kendimize soracağız..sonra en yakınımızda kine..
hocam aklınızla bin daha yaşayın siz..daha çok yazın birileri, sormayı öğrensin. camide, avluda,kahvede, sokakta...hiç olmadı 11. köye yolculuğunda..
TÜM YORUMLAR (2)