Bir rüzgârdı ansızın yakalandığımız
Farzet ki; bir öyküde bulduk birbirimizi
Depremler uğradı ve altında kalakaldık
Bu sevdayı biz ölümüne severek yaşadık
Koluma girince aşk, kucaklarım yaşamı. Ben hasreti kokusundan anlar, mavi dalgaların eteğine tutunurum. Bazen şiirlere sarılır, kıyısı olmayan denizlerde yürürüm. Güneşin göğe sarıldığı, öpüşmeyi beklediği anlarda ırmağın denize taşıdığı millere resmini çizerim.
Teorisi saptanamamış bir çizgisin yürüdüğüm. Tanımlarını bilmediğim, acıya kesişen bir yoldayım şimdi. Ilık ılık akan kanımdaki pıhtı, dağ sularıyla yıkadığım yaram, gecenin vahşi soluğudur ensemi üşüten. Yolum papatya tarlası ve peşimde kara gölgeler. Ölümü hiçe sayarken ben, öper beni ölümle dansa kalkan bir kız.
Bu yağmurlar dindiğinde yumuşak topraklara sereceğim postumu. İnsan başlı, puşt bakışlı zebanilere yazacağım son yazımı. Anlamsızlıklara gölgeli resimler çizip, insan sürülerine yeni yaratıklar salacağım. Zaman kaparken perdelerini bu beyaz göğün altında söz iriliğinde şiirler yazacağım.
Sen yanıma gelince duvardaki şiirler bile kıskançlığından yerinden sökülür, değerdi saçlarına. İnanamazdın o şiir demetlerinin sana 'hoş geldin' demesine. Hafifçe gülümser, gözlerime bakardın. O an okyanuslar kabarır, seni sevmelerin gün batımlarında yüreğimin ağlarını denizlere dökerdim. Ufkumun alaca karanlık kuşağında sevgiler ihaneti darağaçlarına çeker, suskunluk ötesi sözlerle bağım sökün edilirdi.
Oysa sana ne kadar koşarsam, ne kadar yüreğine sokulursam senin benden hızla kaçacağını çok iyi biliyorum. Dağların yücelerinde sana kurduğum kıl çadırlara hiç gelmeyecek, ıslığımı ne yaparsam yapayım sana duyuramıyacağım. Ruhunu harap eden dertlerinden, ömrünü sıkıştıran kelepçelerden kurtulman için beni kovmalısın çocuk yüreğinden.
Bir gün, acının dönemeçlerinde soluk bir resim olarak çıkacağım karşına. Dalındaki meyveler eteklerine değecek, benim dağlarımdaki rüzgâr tepelerinde kendini dinleyeceksin. Hüzünün biyografisi o zaman sana gerçeği sunacak, saçlarını savuran fırtınalarda öfkelerine yorumlar arayacaksın.
Aşk'ı arama çabalarımda dizelerim bir yıldız gibi dolanırken göğünü, senden başkası için de yazar mıydım diye sorarım bazen kendime. Seninle gülen şu serkeş gönlüm bir başka çiçeğin dal uçlarında durmazdı. Yargılama ne olur şu seven yüreğimi. Seni sevmişim, uğruna ölmek için bana kurduğun darağaçlarını parça parça ederim sevgimle. Ben bu çirkef yaşamın fay hatlarında her gece depremlere sarılır, o depremlerin enkazları altında bile sana şiirler yazarım.
Söylemekten korktuğun, söyleyince biter sandığın büyülü sözlerini inatla sakla içinin mahzenlerinde. Acının memesine yapışıp kaçışlara vur kendini. Gönlümü ve şiirlerimi gizlice bastır yüreğine. Benim papatya yapraklarına çizip kopardığım aşklarım birgün gazel olur ve konarlar saçlarına.
Tüm bunlardan sonra sakın ağlama. Farzet ki bir öykünün yapraklarında birlikte olduk seninle. Gün gelir dudaklarındaki titremeleri de unuturum elbet. Bir vedaydı birbirimizi bulmamız ve şimdi o an geldi işte. Gecelerin büyülü sessizliğinde gözyaşlarını kimse görmesin küçüğüm. Sevgi kimi zaman kiraz dudaklarında, elâ gözlerinde ve yağmur ormanlarını bile kıskandıran saçlarında.. Aşk, senin yüreğinde bir ipek böceğinin sabırla dişlediği dut yaprağında ve dokuduğu kutsal kumaşta.
Kayıt Tarihi : 13.7.2005 11:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!