33.5/
ne acı kaldı ne de gözyaşı
ne karanlık ölüm var
ne de kötülük lanet.
yaşadığım şey sonsuzluk;
kötüden tam kurtuluş,
esenlik, sevinç ve zaferle
..
Sevincin mutluluğun ile,
Mutluluğun sevincin ile kucaklaşsın.
Hayat kalbinde doğsun,
Umut can yoldaşın olsun.
Mutluluk kapında, güneş camında olsun.
Sevdiklerin yanında kötülük uzaklarda olsun.
Sen hiç üzülme, aşk gözyaşına kurban olsun!
..
Lütfen yanlış anlaşılmasın para falan istemiyorum sadece paylaşmak ve bu akıl dahisini islam alemine tanıtmak istiyorum. siteye yükleyemediğim için (word kabul edilmiyor) arkadaşlarımdan mail adreslerini yazarlarsa 13 bölümden oluşan bu çok önemli eseri yollayacağımı söyledim.sağ olsunlar bana güvenenler bir bir istiyorlar Allah razı olsun bu garibi adam yerine koydukları için.Her şeyin en iyisini elbette Allah bilir.
Benim mailim
[email protected]
..
95
şarabıma su katmışlar, bilmem ne zaman
sevdalı şiirleri çaldım zamandan
üzerine okudum bozuk şarabın.
dostuyum toprağın, suyun, rüzgârın
aradığım güzellik aradığı insanın
..
Bir ateş yanar rüzgarında,
Bin ateş söner.
Ve şimşekler çakarsa özünde,
Yürürken bahtının yollarında.
Gönlünde kötülük kalmasın
..
Şu nefret dolu insanlara bak
Günah değil mi seven insanları ayırmak?
Bunun için kurşun atmak
Seven insanlara nefret besleyip can almak
Onların tek suçu aşık olmak
Hayatta en büyük kötülük sevgiye karşı durmak
..
Bana sen onu hala seviyorsun diyorlar. Yalan hakim bey yalan. Bana sen onu gittiği günden beri bekledin diyorlar, onu düşünmediğin bir gün, bir saat, bir dakika hatta saniyen bile olmadı diyorlar. İftira hakim bey. Ne olmuş yani 1828 gün içinde başka bir sevgili bulmamışsam, bunda ne kötülük var. Hem ben başka birini bulmak istedim, ne var ki onlar beni beğenmedi. Eğer onu unutmasaydım; onu beklediğim süre 1825 gün mü 1824 günmü,43.800 saat mi 43.776 saat mi,2.628.000 dakika mı 2.626.560 dakika mı veya157680000 saniye mi 157593600 saniye mi diye tereddüt etmezdim. Öyle değil mi hakimim.
Şiirlerimin hemen hemen hepsinde onun adı geçiyormuş. Şunların yaptıklarına bak, sanki dünyada ondan başka bir Hülya yok mu. Hülya değil de Ayşe Fatma da olabilirdi haksız mıyım hakimim. hem Hülya ismi kafiyeler için uygun bir isim, bu yüzden de olabilir ama inanınki o yüzden değil.
Bir de sen uzun ve siyah saçlardan, siyah gözlerden, selvi boylardan, anlayacağınız bana Hülya'yı tarif edip onun gibilerden hoşlanırsın diyorlar. Bak bu doğru, yukarda Allah var yalan diyemem. Bu tarifteki kişilerden haşlanırım. Hülya'nın saçları o kadar uzun değil ki, benim sevdiğim saç uzunluğundan Hülyanın saçları tam tamına iki santim daha kısa, hem Hülya'nın gözleri simsiyah değil, onun gözleri biraz daha açık siyaha kaçıyor. En önemlisi de boyu, boyu 1.70 hiç değil sadece 1.69. daha onun neresini seveyim hakim bey.
Hakim bey, kendime göre savunmamı yaptım, karar sizin kalemde sizde. İster kırarsınız ister bana hediye edersiniz, isterseniz beni bir ömür boyu zindanlara da ata bilirsiniz. Ne olur, ama ne olur beniyine onu beklemeye mahkum etmeyin hakim bey.
Ben onu hiç sevmedim...
..
Kötülük varsa iyilik var.
Savaş varsa barış var.
Ölüm varsa yaşam var.
Umut koşarak geldi.
Şıngır mıngır çocuk sesiyle.
Ben de varım,dedi. Unutma!
Bir çocuk eli değdi yüreğime.
..
Gönül penceresinden izliyorum dostlarım,
Günlerin geçişini devranın dönüşünü.
İnliyorum derinden bir ah çekiyorum,
İnsanlığın batışına gölge hükümranlığına.
Ağlıyorum gördükçe artan kin ve elemi,
Dayanmıyor yüreğim kabul etmiyor dimağım,
..
Delirmiş olmalı insanlar!
Bunca kötülüğü üretebilmek için.
Yoksa inanmak istemiyor muyum
Meme emen, çıngırakla oynayan, her şeye ağlayan
Pembe yanaklı bebeğin bir gün büyüyüp
“İnsan” denen şu kötülük fabrikası olacağına.
..
Ne diyeyim bilemedim nasıl anlatayım kendimi
Ben bir ana dolunun bağrından kopan kimsesizim
Süslü sözler söyleyemem sadece içimden geleni konuşanım
Ne bir kimseden kötülük beklerim nede ben kötülük yaparım
Sabahlarım şu gurbete, ana diye sarıldım şarkılara yar diye
Dinledim ezgileri.
Can diye sarıldım insanım diyen yılanlara
..
Ufak tefek ama bir melek,
İyi huylu kırılgan bir melek
Sevecen gözleri gülen.
Sevgiye susamış bir melek
İçtenlikle seni seven,
Aklından kötülük geçmeyen,
Kırılsada kırmayan,
..
Gökyüzü ve deniz masmavi
Nasılda çizmişler ufuk çizgisini
Esen küçük bir yelle gelen bulutlar
Bozuyor ufkun güzel ahengini
Aşkım bir tanem kır çiçeğim
Gönüllerimiz sevmiş birbirlerini
..
barış güzeldir savaş olmasa
aydınlık güzeldir karanlık olmasa
başlamak güzeldir sonu olmasa
insan güzel dir kötülük olmasa
gül güzeldir sararıp solmasa
araba güzeldir kaza olmasa
..
BENİM BABAM GERÇEKTEN VAR MIYDI?
Bu yazıyı yazmayı hiç düşünmemiştim.Bu gün babalar günüymüş.Ve yazmak geldi içimden.BABA! ! ! Bu sözcüğü,şöyle ağız dolusu,varlığım ve yüreğim dolusu söyleyebilmek,ne güzel olurdu kimbilir? Ama ben söyleyemedim.Göreceli olarak vardı elbette babam.Hayatımda ilk anımsadığım şey ise,onunla ilgili.Olayın,konunun ne olduğunu? anımsayamıyorum.Yalnızca,babamın ellerime vurduğu ve benim hiç ağlamadan,inatla ona karşı koyduğum.Ellerimin-yüreğimin-ruhumun acısına sabırla katlandığım.Sonra,annemin beni onun ellerinden,çekip aldığıdır,ilk anım.3-4-5 yaşlarındaydım sanırım.Küçücüktüm ama karşı koyuyordum bir şeylere.Daha ben doğarken istememiş.Erkek doğurmazsan,hiç doğurma diye bağırmış.Acılar-sancılar içindeki,17 yaşında çocuk anneme.Oysa,ilk çocuktum.En güzel armağandım.Ve babam,üniversite mezunu,bir öğretmendi.Daha doğarken,kaleme üç gol birden yemiştim.Aile huzursuzluğu,baba sevgisizliği ve özel durumum.Başkalarına asla izin vermedim.Kız olduğum için zaten istememişti.Özel durumum anlaşılınca,büsbütün dışlandım.Şaşkındım,içimde saklıyordum anlayamadıklarımı.5-6 yaşlarıma dek,olmadık zamanlarda,olmadık yerlerde,birdenbire hıçkırıklarla ağlamaya başlıyordum.Susmuyordum saatlerce.Niye ağladığımı soranlara,yanıt veremiyordum.Ben bilmiyordum ki,onlara ne anlatayım? Sonra,tüm nedenler,suratıma çarpıldı bir gün.Yani anladım ve asla ağlamadım kimsenin yanında,bir daha.Gözlerine bakardım,kendimi ve birazcık sevgi bulmak için.Yoktum.İçine yuvarlanacağımı sandığım,buz gibi karanlıklardı gözleri.Üşürdüm,çok ama çok üşürdüm.Geceleri uyuyamazdım.Yatağımda,pencerenin önünde otururdum.Gökyüzündeki yıldızlara,kentin ışıklarına bakardım.Yıldızlar dökülürdü gözlerimden.Sorular,sorular dönüp dururdu usumda.Yoksa,o benim babam değil mi? diye.Ona benziyordum,anneme benzediğim kadar.Yastığım sırılsıklam olurdu.Ben çok mu kötüydüm? Cezalandırılıyor muydum? Ama o zaman,hiç kimse sevmezdi beni.Oysa çok güzel bir çocuktum.Güzel ve akıllı kızdım.Öyle söylüyorlardı.Umurumda değildi.Ben sevilmek istiyordum,babam tarafından.Bir gün,annem beni yıkadı,tertemiz giydirdi.Kucağına aldı ve babama götürdü.”Bak babası,ne güzel bir kızımız var.”Dedi.Bir masanın başındaydı babam.Başını kaldırdı,bana şöyle bir baktı,aysberklerce dondurucu.Ve “Neye yarar? ”diyerek,işine döndü.Ben,canlı canlı öldürülmüştüm sanki.Yüreğim parçalandı,mağma gözlerimi yaktı,ruhumda şiddeti ölçülemeyecek depremler oluyordu.Ağlamıyordum.Dimdik duruyordum karşısında.O gece de bir türlü sabah olmadı.Hep,NEYE YARAR? tümcesi yankılanıyordu,tüm varlığımda.O isteseydi,ben okula gidebilirdim.İki yakın okul vardı evimize.Ve komşumuz olan,tanıdık öğretmenler.Sadece,tekerlekli sandalyem yoktu.Başkalarının çocuklarını eğiten babam.Bana bir kalem-defter-kitap bile almıyordu.İnanılmazları yaşıyordum hep.İlk kitabımı çıkardığım zaman,ona imzalayıp verdiğimde.Yine buz gibi baktı bana ve hiçbir şey söylemeden,çekip gitti yanımdan.Öylece kalakalmıştım.Niye şiir yazıyorsun? Boş yere uğraşma.Şiir karın doyurmaz ve daha bir sürü şey söylüyordu zaten.İçimden çığlıklar atıyordum.Baba yanımda-önümde-arkamda bulunmalısın.Sana rağmen,sana karşı olmamalı hiçbir şeyim.Seni çok sevmek,eksik kalmamak,istiyorum.Ne olur yüreğimi hep parçalama.Benimle dost ol,gurur duy.Sev, sev, sev,diye.Ona söyleyemiyordum.Azarlamanın,bağırmanın dışında konuşmuyordu benimle.İletişim kurmama izin vermiyordu.Bir süpürge çöpü gibi,kıyıda,köşede büyümüştüm.O evden gitmeye karar vermiştim.Nasıl olsa sığınacak bir çatı,yiyecek bir tabak yemek bulurum dedim kendi kendime.Bir arkadaşımın aracılığıyla,S.H.Ç.K.’na başvurup yerleştim.Ankarada yoktu yaşıma ve durumuma uygun bir yer o zaman.Niğde-Bor’a gidecektim.Çevremdeki herkes.Annem,kardeşlerim,tüm arkadaşlarım,gitme diye ağladılar.Tek babam gitme kızım ben varım demedi.Evdeki son gecemde,odama geldi.Başucuma oturdu.Sadece,”Hakkını helal et.”dedi.Herşeyi,bilerek yaptığını,o anda daha çok anladım.Çok kötü midem bulandı,kusmak istiyordum.Bir an önce başımdan gitmesi için,”Tamam,helal olsun.”dedim.Öpmedi,sarılmadı,elimi tutup,saçımı bile okşamadı.Çekip gitti.Gülüyordum,öbür dünyasını garantilemek istiyordu.BOR…hiç kimseyi tanımadığım,bilmediğim yerdi.Hiç te sevmemiştim.Ama eve dönmeyi,bir an bile düşünmedim.Bayramlarda,özel günlerde,telefon ediyordum babama.Görevimi yapmak için.Her konuşmada,içim ağlıyordu.Paylaşacak bir şeyimiz yoktu.Üç-beş sözcüğü geçmiyordu konuşmalarımız.Darmadağınık oluyordum.Hep soruyorlardı,baban niye seni görmeye gelmiyor? diye.İçimden çok utanarak,yalan söylüyordum insanlara.Babam çok rahatsız,yolculuk yapamıyor diyordum.Son izne gittiğimde,Bor’a geri döneceğim sabah.Kalkmadı bile beni uğurlamaya.Sessizce geçtim odasının kapısından.Son görüşümdü bu.Eve gidemedim çeşitli nedenlerden.Annem geliyordu beni görmeye.Ve her seferinde,ağlamayacağım diye söz veriyordum kendime.Ama annem gider gitmez ağlıyordum.Çok istediğim için,ne yapıp edip,İstanbul’a geldim.Yemin etmiştim,artık yalan söylemeyeceğim diye.Ve söyledim.İnsanlar,anladılar beni.Telefonlarım,dağılıp-parçalanmalarım sürdü,onu kaybedinceye kadar.Kardeşimin evinde,bakıcı bayanla,yapayalnız kalmıştım.Odada tek başımaydım.Korkuyordum,çok korkuyordum.Sanki ruhu gelip,bana kötülük yapacak sanıyordum.Buz gibi gözleri,geliyordu hep gözlerimin önüne.Korkudan ağlıyordum.Hemen bir arkadaşıma mesaj çektim.Babam öldü ve ben çok korkuyorum diye.Saatlerce yazıştık.Yalnız bırakmadı beni.Üzülmüştüm ama gidişi çok şey anlatmadı bana.Hayatımın kabusu bitmişti sanki.Sorular,görevler yoktu artık.Onu çoktan bağışladım.Dilerim,gittiği yerde çok iyidir.Biyolojik ve göreceli babamın,babalar günü kutlu olsun.İçimdeki acı,hüzün tortularından,rengarenk bir buket sunuyorum ona.
Nilgün ACAR 15.06.2008
..
“Bilgelik bir başkasına anlatılamaz; bir bilgenin başkalarına anlatmaya çalıştığı bilgelik aptalca bir şey gibi gelir kulağa.
Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez…….
………………………………….
Hiçbir gerçek yoktur ki, karşıtı gerçek olmasın! Yani şöyle: bir gerçek ancak tek taraflıysa, dile getirilip sözcüklere dökülebilir. Düşüncelerle düşünülüp söylenebilen ne varsa hepsi tek taraflı, hepsi yarım, hepsi bütünlükten, mükemmellikten ve birlikten yoksun. Dünya çile ve esenlik olmak üzere iki parçalıdır. Başka türlüsü olanaksızdır, öğretmek isteyen birinin izleyeceği başka yol yoktur. Ancak dünyanın kendisi, gerek çevremizdeki, gerek içimizdeki varlık asla tek taraflı değildir. Asla bir insan ya da bir eylem tümüyle kötülük, ya da tümüyle iyilik değildir, asla bir insan tümüyle kutsal, tümüyle günahkar olamaz. Böyle gibi görünmesi yanılmamızdan zamana gerçek bir nesne gibi bakmamızdandır.zaman gerçek değildir. Zaman da gerçek değilse, dünya ile sonsuzluk, acı ile mutluluk, kötü ile iyi arasında var gibi görünen çizgi bir yanılgıdan başka bir şey değildir
..
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre bir gün Peygamber aleyhisselâm’a:
- Uhud Gazvesi’nin yapıldığı günden daha zor bir gün yaşadın mı? diye sordu.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:
- “Evet, senin kavminden çok kötülük gördüm. Bu kötülüklerin en fenası, onların bana Akabe günü yaptığıdır. Tâifli Abdükülâl’in oğlu İbni Abdüyâlîl’e sığınmak istemiştim de beni kabul etmemişti. Ben de geri dönmüş derin kederler içinde yürüyüp gidiyordum. Karnüsseâlib’e varıncaya kadar kendime gelemedim. Orada başımı kaldırıp baktığımda, bir bulutun beni gölgelediğini gördüm. Dikkatlice bakınca, bulutun içinde Cebrâil aleyhisselâm’ı farkettim. Cebrâil bana seslenerek:
- Allah Teâlâ kavminin sana ne söylediğini ve seni himâye etmeyi nasıl reddettiğini duymuştur. Onlara dilediğini yapması için de sana Dağlar Meleği’ni göndermiştir, dedi.
Bunun üzerine Dağlar Meleği bana seslenerek selâm verdi. Sonra da:
- Ey Muhammed! Kavminin sana ne dediğini Cenâb-ı Hak işitti. Ben Dağlar Meleği’yim. Ne emredersen yapmam için Allah Teâlâ beni sana gönderdi. Ne yapmamı istiyorsun? Eğer dilersen şu iki dağı onların başına geçireyim, dedi. O zaman:
..
Bana ne kötülük yaptığını bilmiyorsun
Seni öyle sevdim
Öyle sevdim ki
Senden başkasını göremiyorum
Kimseye verilmiş sözüm yok
Yıllar geçti
Sevgimden hiçbir şey götürmedi
..
Hayat nefes aldığın kadardır ötesi olmaz…aldığım nefes beni boğmaya çalışırken zoraki tutunmak sarılmak hayata bazen ağır geliyor….dönemeçlerde tökezlemek bazen yıkılırken tutunmak bazen sanki hayatı omzumda gereksiz bir yük gibi görmek…acıyor canım derinden acıyor yıllar hesapsızca kitapsızca geçerken neden benimde insan olduğumu unutturdular neydi ki suçum….kime ne kötülük etmiştim ki kimin canını yaktım ki …kendimden başka…yıllara yollara hayat meydan okurken kimi kanattım ki yüreğimden başka.. bir kapıyım hayatın evinde kilitsiz….her çile kapısı sonuna kadar açık…..Kimi dikenli güllerin ve kimisi sahte seslerin karanlık her satırda sayfalar yalanlar riyalar sahte yüzler….bir görselerdi eğer insanlar insan yüreğini böyle harcamazlardı her sevgiyi…………………..EY SEVGİLİ…. Sende bir gün sesimi duyamayacaksın ne izim nede gölgemi bulamayacaksın…..hayatla her türlü kumarı oynadım ama hiç hile yapmadım.. tıpkı hayat gibi sende bana hile yaptın ve sen kazandın………………..bir gün belki sende ağlayacaksın elinden telefon seninde düşmeyecek aranmayı bekleyeceksin beklide sesini duymayı belki çok canın yanacak keşkeler saracak her yanını o her çaldığında için acıyacak belki de ağlamaklı konuşacaksın………..hani aradığı günler var ya işte o günler gelecek aklına kimseler anlamayacak halinden hani seni çok sevdim yada seni ölesiye sevdim dediklerin var yaa olmayacaklar yanında çünkü sahte sevgiler çıkarına sevenler senle sevgiyi çabuk harcarlar ……………..işte o an beni anladığında hayatın zorlukları arasında sana nasıl sadakatle kar beyazı sevgimi sunduğumu ve yürekten ve temiz ve safça ve serserice ve bir dağda açan karçiçeği gibi yüreğimi o an anlayacaksın ama…………………………………..üzgünüm ………………….
dur’ demek isterdim akıp giden sevgiliye
Ve ömrümü çalan karanlıklara ‘elveda’…
ve günler güneşi unuttum nasıldı sensiz aydınlığı unuttum karanlıktı gecem sessiz ….seni aradı gözlerim masam boştu hayalindi eşlik eden birde bir de işte öyle..kanayan bir yüreğim var benim sana hasret gözlerim var benim birde bir de seni sevmekten yorulmayan kalbim….nedensizdi niçin sizdi ama biraz yorgun … sevmekten değildi yorgunluğu özlemlerindendi sana olan özlemiydi kanadığı… ılık ılık akıyordu yüreğine göz yaşlarım hani hani var ya seni seviyorum dediğim o masa bile ağlıyordu halime…..gökteki yıldızlar nasıl kopardaki işte Bende öyle tutkundum sana
Hem korkarak hem de severek yaşadım seni… Sevgiler azar azar yitip gider. Esen her rüzgar yanaklarında kurutur.... Canımı Acıttı Sözlerin Kalbim Acıdı da Sustum.... Ama yine de yürürsün. Bir sonraki adımın boşluk olsa bile... O kadar çok sevmiştim ki seni sevmekten vazgeçemedim.... Yinede şikayet etmezdim.. Çünkü senin için her şey göze alınırdı..... Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni Bil ki seninle birlikte sevdanı da... Sana söz sevgili, seni sensiz büyüteceğim sisi eksik olmayan sabahlarda....
..
-dostlarıma-
Kıyafetinse
Öğrenilmiş çaresizlik
Ve farkında değilsen
Yaşamak esaretse
Adalet iyilik için kötülük
..