BAYRAM KAYA KÖTÜLÜK ŞİİRLERİ

BAYRAM KAYA KÖTÜLÜK ŞİİRLERİ

Bayram Kaya

Bu yanılgı, belli bir tür ahlakın, ilkten beri bir ahlakın varlığı ilkesinin, sürüp gelen değişmezlik algısıdır. Bilgisizlikle, cehaletin, yan yanalığıdır. İnsanları geçmişten günümüze hep bir aile içinde tasavur ederler. Halbuki bu günkü aile şöyle böyle 2000 yıldır var. İsa döneminin inançlarına bakılırsa daha babasız doğumların, yani kutsal evliliklerin toplumlarda bir aitleşme kurumsallaştırılması çaba ve gayreti içindeki geçmiş sürüşlerin kalıntısı, gibidir. Oysa bilmezliklerimiz şaşmaz bir direkte edilmiş, ahlaki tavır varmış gibi bir durumu bize sanılatırlar.

Ahlakı ilkten beri değişmezlikle var sanmanın ikinci bir handikap da, kendimiz için ister olduğumuzu, başkası içinde ister oluşumuzun, kısmi doğru oluş mantığının yanılsatması ve pranga oluşudur. Daha doğrusu, bir gerçeklik yansıtır olan her tutumsalın; genel geçer mutlak her durum ve zeminde doğruimiş gibi algılatılıp algılattırılmasıdır. Bu tür saltıkçı ahlaktan her hangi bir sapmayı, kişisel grupsal ve toplumsal belaların garkına gidişin cevazı olarak kişiler, değerler.

Kendim için istemediğimi bile istemeyeceğim; ama başksı için isteyeceğim o kadar çok şey var ki.. Bu kendi öznel ihtiyaçlılık belirleniminizi; ahlaki ölçü temeline oturtma ve saltıkçı olma kusurunuzdur. Bunu; Tanrı'sal buyruk gibi kurallamaksa, alabildiğine yanlıştır.

Halbuki insan oğlu yer yüzünde var olalıdan bu yana, milyonlarca sene ne ahlaklı ne ahlaksız oldular. Ne de ahlakı hiç bilmeden, tanımadan yaşadılar. Yani milonlarca sene ahlak yoktu. Eşdeyişle bu mantığa göre insanlar ahlaksızdı! Dünya: insan bilinci doğayı üretmeyi bilen bir olgunlukta olmadığı için, ahlakı ve ahlaki olgunluğu da üretmeyide, bilmiyordu. Yani Dünya ahlakı bilmiyordu. Dünya ahlakı, insanın toplum aşamasıyla bildi. Dünya ahlak kavramına insanın tolum aşaması ile geldi. Buda yaklaşık onbin yıllık bir sürece tekabül etmektedir.

Yani onbin yıldır ahlaklıyız. O ahlakta asla bugünkü bidiğimiz ahlak değildi. Hatta bugün için insanı ipe çekeceğimiz türden rağbet gören zaman ve zemine uygun ahlaklardı. O ahlaklar evrile evrile bu günkü üretim tüketim bölüşüm ahlakını ortaya çıkardı. Bugünkü övünülen ahlakın da, gelecekteki ahlakın bir çarpık biçimi olacağı hiç kuşkusuz çok açıktır.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Üstelikte sizin iyilik diye ortaya koyacağınız, büyük ekseriyetle üzerinde ittifak edilmemiştir. Her şey gibi, salt bir iyilik, salt bir kötülükte yoktur. Sizin iyilik dediğinize de, bir başkası kötülük diyor. Bunlar hep öznel kuruntulardır. İnsan öldürmeyi âlemi öldürmekle bir sayarız! Yine insan öldürmeye, cennet vaadi ile huruç ederiz! Böylesine savuma psikolojisine girip, masal anlatmaya gerek yoktur! İyilikler ve kötülükler algısı bir düzey ve düzlem algısının yine ego ve sistem savunmasının düzenleşiş yansıma ve yansıtılması düzlemidir. Ki bu da toplumdur.

Özellikle özelleşen yaşam ve özelleşen mülkiyetin doğurduğu ve bunlardan yoksunluğun ortaya koyduğu, eşitsizlikler kırılmasında yansıyan; anlama ve anlamlandırmalardır. Başlangıcın sosyal birliğinde özel yaşam ve özel mülkiyet olmadığından böyle bir iyilik erdemi de yoktu. Bu tür öğrenmeleri yaparken, yukarıda belirtilen ekseriyet kavramı unutulmamalıdır. Yani sosyal birlik yaşamında da kimi tikel ve önemsiz gibi duran, özel yaşamaların da, sahiplenmelerinde olacağı hatır edilmelidir.

Söz gelimi siz, şimdiki halde arka ayakları kırılmış bir köpeğe, arka ayak işlevi gören, bir araba yaparak iyilikte bulunursunuz! Kanadı kırık bir serçeyi müşfik bir şekilde alıp, veterinere götürürsünüz! Bunlar kuşkusuz ki bir iyilik!

Oysa bundan, elli bin yıl önce, kanadı kırık, ayağı sakat bir hayvanı bulan insan, yaralı hayvanı bırakın veterinere götürmeyi, bırakın veterinerin yokluğunu; onu salim bir ortama alıp beslemezdi bile. Onu, sadece kolaylıkla ele geçirilmiş bir av olarak görürdü. Belki kendini çok şanslı addeden bir mutlulukla; yaralı, çaresiz avları, doğallıkla iştahla ve kendisine verilmiş bir nimet olarak yiyecektir!

Bırakın neden iyi olmalıyım! Diye düşünmeyi; bir aslanın önünde kaçarken bunu bir kötülüktür diye aklında geçirmezdi bile. Somut olarak olup biteni, uyması gereken kural ve sınırlılıkları bilirdi. Tek gerçek vardır; av olmamak. İyilikte, kötülükte, av ve avcı kavramının yarattığı ikilemde idi. Av yapmak iyi, Av olmak kötü idi. Yani öldürmek iyi, ölmek kötü idi. İnsanın tüm sanısal ahlaki duyumu, bu temeldendi. Sonradanda bu ilk temel, toplumsal yapı ile bir iyi plastikleşip şekilden şekle girecekti.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bu yanılgı, belli bir tür ahlakın, ilkten beri varlığı ilkesinin, sürüp gelen değişmezlik algısıdır. Bilgisizlikle cehalet, yan yanaşlığıdır. İnsanları geçmişten günümüze hep bir aile içinde tasavvur ederler. Hâlbuki bu günkü aile şöyle böyle 2000 yıldır var. İsa döneminin inançlarına bakılırsa daha babasız doğumların yani kutsal evliliklerin eski toplumlarda aitleşmeye değin, toplumun kendi kurumunu oluşturma çaba ve gayreti içindeki süregelen tutumları, gibidir. Oysa cahil bilmezliklerimiz şaşmaz, bir direkte edilmiş kanılarımız, bize ilkten beri süre gelen bir ahlaki tavır var sanılaşırlar.

Ahlakı ilkten beri değişmezlikle var sanmanın ikinci bir handikap da, kendimiz için ister olduğumuzu, başkası içinde ister oluşumuzun, kısmi doğru oluş mantığının yanılsatması ve pranga oluşudur. Daha doğrusu, bir gerçeklik yansıtır olan her tutumsalın; genel geçer mutlak her durum ve zeminde doğru imiş gibi algılatılıp algılattırılmasıdır. Bu tür saltıkçı ahlaktan her hangi bir sapmayı, kişisel grupsal ve toplumsal belaların garkına gidişin cevazı olarak kişiler, değerler.

Kendim için istemediğimi bile istemeyeceğim; ama başkası için isteyeceğim o kadar çok şey var ki. Bu kendi öznel ihtiyaçlılık belirleniminizi; ahlaki ölçü temeline oturtma ve saltıkçı olma kusurunuzdur. Bunu; Tanrı'sal buyruk gibi kurallaşmaksa, alabildiğine yanlıştır.

Hâlbuki insanoğlu yeryüzünde var olalıdan bu yana, milyonlarca sene ne ahlaklı ne ahlaksız oldular. Ne de ahlakı hiç bilmeden, tanımadan yaşadılar. Yani milyonlarca sene ahlak yoktu. Eşdeyişle bu mantığa göre insanlar ahlaksızdı! Dünya: insan bilinci doğayı üretmeyi bilen bir olgunlukta olmadığı için, ahlakı ve ahlaki olgunluğu da üretmeyi de, bilmiyordu. Yani Dünya ahlakı bilmiyordu. Dünya ahlakı, insanın toplum aşamasıyla bildi. Dünya ahlak kavramına insanın tolum aşaması ile geldi. Buda yaklaşık on bin yıllık bir sürece tekabül etmektedir.

Yani on bin yıldır ahlaklıyız. O ahlakta asla bugünkü bildiğimiz ahlak değildi. Hatta bugün için insanı ipe çekeceğimiz türden rağbet gören zaman ve zemine uygun ahlaklardı. O ahlaklar evirile evirile bu günkü üretim tüketim bölüşüm ahlakını ortaya çıkardı. Bugünkü övünülen ahlakın da, gelecekteki ahlakın bir çarpık biçimi olacağı hiç kuşkusuz çok açıktır.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

İşte organiklerin bu içte ve dıştaki seçme ayıklamaya dek, etkiyen-etkilenen; uyaran-uyarılan salınımdı girişen nokta, bir devinimler kümesi oluşuyla temel sıfır düzlemdirler. Zaten bu sıfır noktaya değin, öncesi koşullarınız yoksa akıştı eğilim ve davranışlarınızda yoktur. Bu yüzden insanlık bu kabil sıfır düzlemli tutumların üretilen sağlanışlar içindeki, kullanımdı egemenlik durumları muktedirliğine göre ittifak dönemi sonrasındaki gelişen ve giderekten de eşitsiz toplumların bunda daha çok etkin olduğu zaafları doğrultusunda, bu sıfır düzlemi ihtiyaçlara ve dolaysıyla bunun esaretine, mahkûm oldular.

Yani doğadaki avcı ve toplayıcı bir insanı ne doğanın kölesi olurla göreceksiniz, ne de bu eğilimlerin olmamasını sizin bir özgürlüğünüz (!) olaraktan belirteceksiniz. Kölelik toplumsal insanın konusudur. İnsanın heva, heves ve temayüllerini özgürlük saymak, başka bir garabettir. Bu sıfırıncı düzlemlerini koruyan insan, toplumsal olamamakla ve toplumsal gücü göremeyecek oluşla, asla özgür değildir. Toplumlardaysa, toplumun öznel ve etkin unsuru olan insanlar; kendi bireyliklerini birbirleri arasında, bireyin kendi dışındaki bireyle yaptığı, dıştan bağıntıyı organize etmişlerdir. Ve bu organize bilinç; seçme ayıklama yapabilirliğin insanca ve bilinçli bir muktedirliğidir.

Siz toplum aşamasına gelmedikçe özgürlük ortada yoktur. Yazar burada nasıl bir toplumu, konu etmemektedir. Sadece toplumu ve toplumsal gücü, var olan toplum üzerinde vurgulamaktadır. Burada Dünya ve bitkiler bize ait değildi. Aksine, hepimiz hepimize aittik. Söz gelimi, eğer bitkiler bize oksijen armağan edişle, kölece bir hizmet akit ediyorlarsa(!): biz de onların oksijen okyanusu ortamı içinde boğulmadan, onların bir yan atığı olan oksijenlerini tüketiyorduk. Yani, bizler de ototrofların çöpçülüğünü yapıyorduk(!) Ve yine bizler onlara köleler gibi beslenmeleri için harıl harıl karbondioksit atığı salı veriyorduk(!)

Ama doğada bulunanla yetinmedi sağlayışın parazit ve haydut yaşam olmanın ötesinde; insanda bir bilinçse güçle elde ediilir şekle gelmesi, bizi diğer ait eşlerimizden ayıran bir özgürleşmedir. Artık ait eşlerin, bizim yaşam bağındaki yerlerini, yapma olanıyla belirleyecek bir güçteyiz.

Gelişen süreç, nicelenişleriyle; emek ve alın teri ve araç kullanımlarını ortaya çıkarmıştı. Ortaya çıkan emek, alın teri ve araç kullanımının getirilerine kapılışla insan eğilimli süreci, insanlar; ittifakı sürecin önüne koydu. Artık insanlığın, yepyeni bir çağı başlayacaktı. Eylemiyle doğayı sınırlı oranda değiştiren insanlığın çağı başlayacaktı. Tıpkı yaşamı oluşturan başlangıç koşulu gibi bir döndürülemez seçilimdi.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Baktığınız zaman büyü, birisine istemeyeceği bir kötülüğü uzaktan etki ile yapmaktır. Ya da büyü; görünmeyen etkiler yolu ile birisine veya birilerine tesir etmektir. Birisine ecza gibi karışımlarla veya okunmuş üfürülmüş yiyecek, içecek gibi şeylerle, yine birisine ya da birilerine nüfuz etme işi büyüdür. Bunu yapan kişiye de büyücü denir.

Yine kimi kez baktığınız zaman da isteyerek yapılan bir tesir ettirme, bir yitik aratma; bir geleceğe baktırma; bir geçmişte olmuş bitmiş şeyleri açıklığa kavuşturma vs. gibi şeyleri yine uzaktan etkilerle, haber ve bilgisini alıp bunları bildiren, bunları gösteren etkilerle, bunları ortaya koydurma işidir büyü.

Acaba büyü ve büyücülük te, baştan beri bu böyle mi ortaya konmuştu? İnsanlar erken dönem içinde de, birisine kötülük yapmak için mi tasarlayarak büyücülüğü ihdas etmişlerdi? Ya da söz gelimi birinin başını bağlatıp, onunla evlenmek; yine ona şirinlik büyüsüyle gözbağı yaptırıp, evlenmek saikleri ile mi bu insanlar büyücülerini uğraştırıyorlardı?

Bir kere erken dönemin sosyal birlikleri içinde ne evlilikler vardı. Ne baş bağlanıyordu. Yaklaşık en azı 25; en fazlası 75-100 kişilik gruptular. Gruplar mağara ortamı sosyal oluşumlarıdırlar. Birlikte gezip avlanıyordular. Birlikte korunuyordular. Birlikte besleniyor, ayrımsız birlikte ödevine aşk ediyorlardı.

Bunların tümü totem kardeşlik ilişki ve meşruluklarıydı. Kardeşlik totem kardeşliğiydi. Ana baba biyolojik kardeşliği değildi. Tüzel bir hukuki (anlayışça aynı yaşantılımlar oluşla) kardeş olmaktı. Bir totem bağ, aittekinin; şimdiki ana baba görevi sorununu, beslenme, barınma, aşk, sorununu; geleceğinin sigortası olma gibi tüm sorun ve sıkıntılarını çözüyordu.

..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bunun içinde zanaatkârlar ve tüccarlarda vardı. Sasani’lerde Ruhban din adamları dini hizmetlerin yanı sıra, hattatlık, kâtiplik gibi bürokratik işlerde yaparlardı. Yine bu alanda çalışacak elemanları eğitme işini de bu ruhbanlar üslenmişlerdi.

Acemin eski köleci ilişkileri ve geleneksel kabile ittifakları geçerliliği yavaştan ve derinden değişmeye başlamıştı bile. Çöken kabile ilişkileri yapısı içindeki Sasani devletine en büyük destek, Zerdüşti rahip ve din adamlarından geliyordu. Yani Sasani’lerin mevcut dinsel ideolojileri, köleciliğe sırt dönmüştü. Ve mevcut Sasani dini ideolojisi feodalizmi destekliyordu. İslam ideolojisi bunu tam başaramamıştı. Zerdüştilik de, eski Mazdeki dininin Zend Aveta adlı din kitabının, yeni tarz bir yorumlanış biçimi idi.

Göçebe toplumlarla, yerleşik toplumların arasındaki çatışma ve çelişmeleri; eş deyişle eski kölecilikle yeni serf olan köle ve feodal toprak beyi arasındaki çatışmaları, yeni dinsel ideolojisel anlayış bu yorumlarla tanımlanıp, ifade ediyorlardı.

Bu ateş gede anlayış, Mazdeki yapının, iyilik kötülük ikili çatışması felsefesi üzerine oturur. İlk kurucusu bir çoban peygamber olmasına rağmen, zaman değmişti. Şimdi çoban gruplar kötülüğü, çiftçi gruplar iyiliği temsil eder bir dinsel yorumlanmalarla tarif edilir hale gelmişti. Yani toprak sahibi feodaller iyi insanlardı ve iyiliğin temsilcisi idiler. İyi bir müminde iyilikten yana, yani toprak sahibi feodal beylerden yana olmalıydı.

Feodal ittifakların bir ‘şeyhin şahı’ olan İranlı yöneticiler de, Zerdüştilerin bu destek durumlarına hiç de kayıtsız kalamazlardı. Zerdüşti tapınaklardaki sürekli yanan ateş gahlara devamlı ve her tür maddi manevi olanağı sağlarlardı.

..

Devamını Oku