KÖRPE UMUTLAR
Beyinin ölümü Gülfidan Hanım’ın omzuna dağ gibi bir sorumluluk yığmıştı. Bu sorumluluk her gün yığılıyor, yükseliyor, altında; Gülfidan Hanım inim inim iniliyor. Gülfidan Hanım, eziliyor, günden güne rengi soluyor, saçlar beyazlaşıyor, sırt kamburlaşıyor; gençliğinden en ufak bir güzellik belirtisi kalmıyor, hayal dersen çoktan terk edip gitmiş. Gülfidan Hanım’ın tek düşüncesi oğluna babasının yokluğunu hissettirmemek, ona güzel bir gelecek hazırlayabilmek.
Gülfidan Hanım, beyinden kalan emeklilik maaşını, çarpıyor, bölüyor; topluyor, çıkartıyor. Maaş düşük olmasına düşük, hesaplamalar bir o kadar çok… Çarp böl, çıkart bir türlü bitmiyor hesaplar. Maaş ev kirasına yetiyor yetmesine ne eksik ne fazla. Denklemin bilinmeyenleri uzadıkça uzuyor; mutfak masrafı, faturalar, Ömercan’ın okul masrafları, giyim kuşam, sağlık yol parası…
Gülfidan Hanım, ev temizliğine gidiyor. Gülfidan Hanım, buldukça evinde parça başı iş üretiyor. Gülfidan Hanım yemiyor, Gülfidan Hanım giyinmiyor; dişini sıktıkça, sabrını zorladıkça denklemin bir bilinmeyenini çözüyor.
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Gönül dostum; Çok çok güzel yazınızı okudum. Gönlüne sağlık. Kutlarım. Selamlar...
İçim ve gözlerim dolarak okudum. Duyan yüreğinize ve yazan ellerinize sağlık öğretmenim. Tam da bir meslektaşımdan beklediğim gibi. Okumak çok güzeldi. Tebrikler...
kutlarım ustam
Rüya da olsa Hayal de Ömercan'ın dileklerinin kabul olmasını diliyorum.Bu anlamlı çalışmanızı kutluyorum.
Başarılı bir çalışma yüreğinize sağlık üstadım, tam puanla alkışlıyorum. Antolojimde ..Selam ve saygılarımla...Özcan AKKUŞ
Kutluyorum İbrahim Bey.Kurgu ve sunum yakışmış kaleme dostum.
güzel bir çalışmaydı, kutlarım dost
GÜZEL TASVİRLER :
....................Körpe Umutlar
KÖRPE UMUTLAR
Beyinin ölümü Gülfidan Hanım’ın omzuna dağ gibi bir sorumluluk yığmıştı. Bu sorumluluk her gün yığılıyor, yükseliyor, altında; Gülfidan Hanım inim inim iniliyor. Gülfidan Hanım, eziliyor, günden güne rengi soluyor, saçlar beyazlaşıyor, sırt kamburlaşıyor; gençliğinden en ufak bir güzellik belirtisi kalmıyor, hayal dersen çoktan terk edip gitmiş. Gülfidan Hanım’ın tek düşüncesi oğluna babasının yokluğunu hissettirmemek, ona güzel bir gelecek hazırlayabilmek.
Gülfidan Hanım, beyinden kalan emeklilik maaşını, çarpıyor, bölüyor; topluyor, çıkartıyor. Maaş düşük olmasına düşük, hesaplamalar bir o kadar çok… Çarp böl, çıkart bir türlü bitmiyor hesaplar. Maaş ev kirasına yetiyor yetmesine ne eksik ne fazla. Denklemin bilinmeyenleri uzadıkça uzuyor; mutfak masrafı, faturalar, Ömercan’ın okul masrafları, giyim kuşam, sağlık yol parası…
Gülfidan Hanım, ev temizliğine gidiyor. Gülfidan Hanım, buldukça evinde parça başı iş üretiyor. Gülfidan Hanım yemiyor, Gülfidan Hanım giyinmiyor; dişini sıktıkça, sabrını zorladıkça denklemin bir bilinmeyenini çözüyor.
Gülfidan Hanım, her gün bir yetenek geliştiriyor; kısalmış, daralmış etekleri kesiyor ekliyor; pantolon dikiyor. Pantolonları kesiyor etek dikiyor. Adı değişik giyinmeyse o da değişik giyiniyor. Yemek kalıntılarından en ilginç çorbalar yapıyor, ekmek kırıntılarından en ilginç köfteler, pastalar…
Gülfidan Hanım denklem uzmanı, Gülfidan Hanım dekoratif, aşçı, terzi, temizlikçi, bekçi, koşucu, montajcı. Her gün yetenek üstüne yetenek, meslek üstüne meslek ekliyor.
Gülfidan Hanım’ın diğer sınıf annelerine benzer yanı, Ömercan’a giydirdikleri, Ömercan’ın beslenmesi, verdiği harçlıklar.
Ömercan’ın giyiminde arkadaşlarından fazlalığı var, eksiği yok, beslenmesinde fazlalık var eksik yok, harçlıklar dersen o da fazlasıyla. Ömercan, okulun düzenlediği; tiyatro, gezi, sportif aktivitelerin hepsine eksiksiz katılıyor.
Ömercan, sınıfın örnek öğrencisi. Ömercan, Sınıfın en çalışkanı. Takdir üstüne takdir alıyor. Gülfidan Hanım’ın keyfine diyecek yok. Ömercan başardıkça babasının eksikliğini hissettirmediğine, annelik babalık görevini eksiksiz yerine getirdiğine inanarak mutlu oluyor. Mutluluk arttıkça yeni yeni denklemler kuruyor, yeni yeni denklemler çözüyor. Uyumuyor, oturmuyor, koşuyor oradan ora…
Yeni denklem: Ömercan’a bilgisayar. Denklemin bilineni Bilgisayar, bilinmeyeni nasıl alınacak? Sonuç= Bilgisayar alınacak (?) Bilgisayar alınacak hem de yılbaşı hediyesi olacak.
Gülfidan Hanım, o gün oğlunu farklı öptü, başını göğsüne yasladı, okşadı, okşadı ve oğluna:’’Oğlum yılbaşı hediyesi olarak sana bilgisayar alacağım.’’ dedi. Ömercan’da tepki sadece şaşkın bir bakış. Bakışlara Gülfidan Hanım anlam veremedi. Gülfidan Hanım’ın bakışları daha şaşırtıcı oldu: ‘’Oğlum, sen bilgisayara sahip olmak istemiyor musun? ’’ Ömercan, sessizce ’’ Sen bilirsin anne.’’ diyebildi. Gülfidan Hanım, oğlunun sevinç çığlıkları atmasını bekliyordu. Boynuna sarılıp öpmesini bekliyordu. Bir annenin tüm çabası çocuğunu mutlu edebilmektir. Bir annenin yıkıldığı an; çocuğunun mutlu olduğunu göremediği andır. Gülfidan Hanım da o anı yaşadı; olup bitene anlam veremedi. Daldı bir an başka dünyalara. Ömercan, sessizce odasına çekildi.
Ömercan, odasında sanki film izliyordu. Filmde annesi kendisini okula götürüyor, annesi okul çıkışı almaya geliyor. Kar fırtına olanca şiddetinde. Annesinin ayakkabısı yırtık, annesinin paltosu yok; soğuktan tir tir titriyor, dondu donacak… Ömercan’da bot, mont, başlık, kaşkol, eldiven; giyim tam teşekkül. Ömercan, kendi kendine: ’’ Ben bu kadının oğlu muyum? Bu kadın benim annem mi? Bu kadın benim annemse giyecek ayakkabısı yokken bana bilgisayar almasına benim vicdanım nasıl razı gelir, ben nasıl sessiz kalabilirim? ’’ Ömercan, saçlarını yoluyor, Ömercan, dişlerini sıkıyor; nerdeyse var gücüyle ‘’Hayır’’ çığlıkları atacak. Sıkıntıdan, sinirden terliyor, terini eli ile siliyor. Terin biri geliyor biri gidiyor. Olacağı yok, Ömercan lavobaya gidip yüzünü yıkıyor. Annesi soruyor: ‘’ Ne oldu oğlum? ’’ Ömercan: ’’Hiç’’ diyor sadece. Ömercan, çekiliyor yine odasına uzun süre aynı filmi tekrar tekrar izliyor. Yorgun bittiği an dalıyor uykuya. Uykuda aynı sahneler… Sahneler tekrar üstüne tekrar. Ömer sabahleyin uyandığında savaştan çıkmış halde. Yürümeye takatsiz. Çaresiz; okula gidecekti. Sebepsiz okula gitmemek olmaz.
Ömercan, okula gitti. Ömercan bitkin, Ömercan, sessiz. Dördüncü ders öğretmeni Türkçe dersinde; ‘’Gerçekleşmesini istediğiniz en büyük hayaliniz nedir? ’’ sorusu üzerine yazı yazmalarını istedi. Ömercan, cümleyi okudu. Ömercan, sanki sınıftan başka dünyalara taşındı, daldı, daldı… İçinden: ‘’En büyük hayalim, annemi yeni bir ayakkabı, yeni bir palto ile görebilmek diye yazamam ki…’’ diyordu. Ömercan, yine aynı sahneleri izlemeye başladı. Ömercan’ın dalgınlığını gören öğretmeni yanına kadar gelerek. ‘’ Ömercan, senin hayalin yok mu? ’’ Ömercan; ‘’Var öğretmenim.’’ Öğretmeni: ‘’Varsa işte onu yazacaksın bu kadar düşünmeye gerek yok.’’ dedi. Ömercan: ’’ Tamam öğretmenim.’’ dedi.
Ömercan, kâğıda tek bir cümle yazdı: ’’ Annemin istediği gibi bir öğrenci olmak.’’ İkici ders öğretmen sınıfın en güzel yazanı olarak Ömercan’ı alkışlattı. Ömercan’ın yazdıkları üzerine bir ders konuştu: ‘’ Ömercan’ı örnek alın. Her anne babanın tek dileği çocuklarına verdiği emeğin karşılığını başarı olarak görebilmek, onların en mutlu oldukları an; sizin başarınızı gördükleri andır. Ömercan, başarıyı annesine fazlası ile gösteriyor, bu durumdan annesinin mutlu olmadığını düşünmek bile imkânsızdır. Ömercan’ın, yaptıklarını yeterli görmeyip ‘’Annemin istediği gibi bir öğrenci olmak.’’ Yazması kararlılığını, daha büyük başarılar sergileyeceğini göstermektedir, ben arkadaşınızı kutlar bir kez daha alkışlamanızı istiyorum. Sınıf alkışlıyor, Ömercan, tepkisiz. Öğretmeni, Ömercan’ın sakinliğini olgunluk göstergesi olarak algılayıp Ömercan’ı bir kez daha kutluyor, bir kez daha alkışlatıyor.
Ömercan, sınıfta olanları annesine anlattı. Annesi mutlu oldu, oğlunu kutladı. Mutlu olması gereken Ömercan’ken Ömercan’ın durgunluğu annesini şaşırttı. Oğlunu sıkıntılı gördü. Oğluna sordu: ‘’ Oğlum öğretmeninin yazdıklarını beğenmesi, kutlaması, sınıfa alkışlatması hoşuna gitmedi mi? ’’ Ömercan:’’Belki’’ diyebildi. Annesi: ‘’ Belkisi var mı? Her insan başarısının başkası tarafından takdir edilmesini ister. Eminim ki sınıfta bütün arkadaşların senin yerinde olmak ister. Hepsi senin yerinde olmak için can atmaktadır.’’ dedi. Ömercan içinden: ‘’Benim de onların yerinde olmak istediğimi bir anlatabilsem.’’ diyordu.
Evde annesi, okulda öğretmeni, arkadaşları; ‘’Ömercan, senin bir sıkıntın mı var? ’’ Her defasında ‘’ yok, hiç, bilmem’’ gibi anlamsız cevapları tekrarlamak Ömercan’ı fazlası ile sıkıyor, sıkıntısının katlanmasına neden oluyordu.
Yılbaşı yaklaşmış, televizyon kanalları Noel Baba haberleri sunmaya başlamıştı. Annesi oğluna: ‘’ Oğlum ister misin Noel Baba kapımızı çalsın? ’’ Ömercan: ‘’Noel Baba, kapımızı niye çalsın, nasıl çalacak? ’’ Annesi: ‘’Oğlum çocuklar en çok istedikleri hediyeyi yazar posta kutusuna atar. Noel Baba kapı kapı dolaşır o dilekleri toplar, onlar içerisinden seçtiklerine yılbaşı sürprizi yapar. Sen de yaz bakarsın bir yılbaşı sürprizi yaşamış oluruz.’’ Ömercan, bir an düşündü. İçinden: ‘’Neden olmasın’’dedi. Nihayetinde bir oyundu. Oyunu annesi başlatmıştı. Oyunun kuralına annesi de uyacaktı. Annesine yazacağını söyledi, odasına çekildi. Kâğıdı, kalemi aldı eline, en güzel şekli ile yazdı: ‘’ Sevgili aksakallı Noel Baba, annem için yeni bir ayakkabı ve bir paltoyu ne kadar istediğimi uykularımı kaçıran geceler bilir.’’
Gülfidan Hanım, oğlunu okula bıraktıktan sonra ilk işi posta kutusuna bakmak oldu. Eline aldığı zarfı açtığında: ‘’ Sevgili Aksakallı Noel Baba, annem için yeni bir ayakkabı ve bir paltoyu ne kadar istediğimi uykularımı kaçıran geceler bilir.’’ yazısını gördüğünde şaşkına döndü. Oğlunun sıkıntısının kaynağını öğrenmişti bir de oğlunu mutlu edebilmek için önce kendisinin mutlu olması gerektiğini.
Ömercan, artık durgunluk sergilemiyor, ‘’ Sıkıntın mı var sorularına’’ maruz kalmıyor. O sadece yılbaşına kalan günleri sayıyor, yılbaşının gelmesini iple çekiyor.
Yılbaşı gecesi Gülfidan Hanım, sofrayı oğlunun sevdiği yiyeceklerle donattı. Oğluna karşı her günkü sevgi gösterileri, her günkü gibi hizmetler. Saat: 00,0’da olacaklardan habersizmiş gibi bir bekleyiş, saate bile gözünün ucu ile bakıyor.
Ömercan, heyecanlıydı. Ne kadar gizlemek istese de heyecanını gizleyemiyordu. Saat:00.0’da olacakları bilmiyordu. Sık sık saate bakışı gözden kaçmıyordu.
Saat: 00.0’a yaklaştıkça anne oğulun heyecanı dorukta. Kalp atışları saatin tik takları ile yarıyor, kalp atışları saatin tik taklarına karışıyor.
Saat: 00.0 kapı zili çalıyor. Her zil çalışta kapıyı açan Gülfidan Hanım, yerinden kıpırdamıyor. Ömercan, fırlıyor kapıya; kapıda Noel Baba, elinde hediye paketleri. Ömercan, buyur ediyor içeri. Hediye paketleri açılıyor, en güzel ayakkabı; annesi giyiyor sevinç çığlıkları atıyor, ikinci paket açılıyor; en güzel palto; giyiyor Gülfidan Hanım geçiyor aynanın karşısına, dönüp tekrar tekrar oğlunu öpüyor. Üçüncü paket açılıyor; Ömercan’a küçük bir hediye. Ömercan, bir an düşünüyor. Anne atılıyor: ‘’ Üzülme senin hediyen sabah geliyor, bilgisayarın siparişini verdim. Ömercan, çifte mutluk yaşıyor. Ömercan, annesini öpüyor, annesi Ömercan’ı…
Anne oğul o gece uyudular mı mutluluktan uçuştular mı belli değil…
İbrahim Şahin
Güzel ve anlamlı çalışma beğeniyle okudum,kutlarım üstadım,saygı,sevgi,selamlarımla.
Hayatta olabilecek, yaşanabilecek gerçek olyların hikayesi gibiydi.Tebrikler
Bu şiir ile ilgili 18 tane yorum bulunmakta