Korkunç Burç Şiiri - Ahmet Emin Atasoy

Korkunç Burç

Dixi et animom levâvi*

güneş hep aynı yerden doğuyor aynı yerde batıyordu
ve aynı desenle boyanmıştı sanki gökyüzünün tavanı
açık havalarda. bulutlar sevilmiyordu genelde, felaket
taşıdıkları için karanlık karınlarında. bu yüzden belki
köylüler umuttan çok bulut görürlerdi rüyalarında ve
belinleyerek uyanırlardı yüzleri çarpık. alık alık bakıp
cam yerine gazetelerle süslenmiş küçük pencerelerden,
o günün tahminini yaparlardı hem meteorologlardan âlâ.
yokluk çemberinin ortasında, ev-tarla koşturmacasında,
bir mekik gibi dokuyorlardı çileli kefen bezini yaşamın.

ben henüz kendimi doğurmamıştım.

çamurlu yolların çürük kokusunda boğulurken zaman
yaşlanmaya gerek kalmadan bitiverirdi ömür türküsü.
kadere ve kazaya inanır gibi görünse de, sürü sanılan
kalabalıkta ne imama inan, ne de papaza güven vardı.
oyardı ilkel beyinlerini korkunç bir kuşkunun sipsivri
keskisi. ağızlardan tek söz çıkmasa da, hep yere yere
bakıyorsa da gözler, isyan bayrakları savruluyordu
kaçak sigaraların püskürdüğü kapkara dumanlarda
ve safran sarısı cılız parmakların yumruklaşmasında
bir öfke tufanının yaklaştığı görülüyordu adım adım.

ben kendimi mutlaka doğurmalıydım.

sormak yasaktı, yanıtlamak cinayet. fetva hakkı iki
dudağı arasındaydı zina oğlu kan rengi bir ucubenin
ki kendisini tanrılık hevesine kaptırmıştı sırılsıklam
ve taptırmıştı kendine telkiniyle ateşten bir kırbacın.
sessizliğin çadırında ağlamak yoktu, gülüş hiç. sinirli
ellerin zoraki alkışları silip süpürmüştü her şeyi. hep
o övülüyordu, hep o aranıyordu, hep ona gidiyordu
yaltakların, kaltakların, yavşakların tüm jurnalları ve
susuyor, işaretlerle konuşuyordu herkes, babam da
susuyordu üzgün, ama ben hep sorular soruyordum.

ben belki de kendimi doğuruyordum.

bir gün okulda bir sis perdesinin koynunda buldum
kendimi. babamı aradım önce, yok dediler. ardından
anamı sordum, unut dediler ve onu gösterdiler bana
her soruma karşılık. o korkulu okulun okuttuklarını
onun kulu gibi sevmeliydim. sevdim. ölmeliydim
bu öğreti adına. söz verdim. benim için tüm renkler
kızıldı artık ve tüm yarınlar aydınlık. eşitti köydeki
dayımla bakanlıktaki bakan. tarih mezarlık olmaktan
çıkmalıydı. ağzım bunu söyledi, elim de bunu yazdı.
insanlığın kurtarıcısı ulu önder huzurunda ant içtim.

ben kendimi doğurmaktan vazgeçtim.

bilemezdim gölette de boğulabileceğini saf yüzücünün
ve kişiye göre değiştiğini derinlik kavramının. oysa ben
denizlere açılacaktım, güvercinler uçuracaktım en sıcak,
en ağrılı yerlerinde dünyamızın. etiopya’ya ekmek, filistin’e
yürek, afganistan’a çiçek götürecektim. kıracaktım cehlin
zincirlerini ve kilitlerini hapishane kapılarının. tanrım
birdenbire ne oldu, nasıl oldu ki, kelepçelerinde buldum
kendimi ben kendi düşlerimin. aldatılmış, hırpalanmış ve
aciz. en güvendiklerim götürdüler beni bir yerlere bir gece.

öldürüldüm kendimi doğurmadan önce.

_______________________________
* (Lat.) Söyledim ve rahatladım.

Ahmet Emin Atasoy
Kayıt Tarihi : 16.9.2011 08:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Emin Atasoy