Kudüs’te şiir misali gözlerden sızan yaşlar
Kimliğimizdir, o masum yaşların ıslattığı kirli yaşmaklar
Bakışlara inmiş korku, hüzün ve umutsuzluğun dirilişi
İslamın gözyaşlarıyla ıslanan yeryüzünde, çığlıkların can çekişi
Bulsam en şifalı ilaçları, merhemleri arayıp
..
Nedensiz bir korku var içimde
açıklayamadığım ve çözemediğim
Sana söylesem bir anlamı olmayacak
Bu korkunun
Belki söylesem rahatlarım
Ama bu sefer korkuyorum
..
Hayatım uç noktalarda yitti.
korku,endişe ve ha şimdi.
ne yaşamın coğrafyası değişti,
nede olasılık eşitsizlikleri.......
h.y.ip üstünde azrail e pandik atan cambaz yetişti.....
..
Apansızca bir korku düşer yüreğime
Ses verir seda verir yokluğun
Bir sancı gibi ağrıdır içimde
Büyür, büyür gözlerimde
Sonra, bir okyanus olur yalnızlığım....
..
Bir kurt uludumu çakalları korku sarar,
Hemen oracıkta saklanmaya in arar,
Ecelin gelmiş çakal korku neye yarar,
Seni ine gömecek azrail olacağım.
Göğe baktığında kartal yerde kurt olacağım,
Gördüğüm yerde hep tüyünü yolacağım,
..
Ömrümüz bir günse eğer,
Ben ömrün ikindisiyim.
Bir saniye bin gün değer,
Ben hayatın kendisiyim!
..
Hüzün, rüzgar olup delice eser bazen
Kara bir korku gibi basar üzerime.
Sessiz bir ses olup çınlatır ortamımı
Kimse anlayamaz hüzünü,
Hüzünlünün anladığı gibi.
..
Anne (Gözlerin) Beste
Gözlerin çığ düşmüş,yaprak misali
Yeşilden,siyaha, dönüyor Anne,
Ellere hep solgun, görünse bile
Ruhumu sım sıcak, sarıyor Anne.
..
Kimi zaman,
Bir korku düşer içime
Ansızın ölürsem
Söylenmemiş şiirlerim
Vücudumla birlikte
Gömülürler diye
..
Sadece dolaptaki profiterolü düşünüyordum
Kafamda ne korku vardı o anda, ne öfke ne de terör
Umutlu bir yaşam için çok hayalkırıklığım var biliyorum
Bileğimdeki saate bakıp sadece geçmesini bekliyorum
Şehre doğru gavur ve maceracı bir aşk, içimde salak bir umut
Kanırtarak açtığım kapıdan nasıl kaçarım diye bakıyorum
..
Şinanay ateşi cevahirinde yanan,
Korku söndürmüş alazını...
Ha cesaret!
Körük, senin kendinde..
Bak nasıl canlandıracaksın,
Düşüncelerin ateşini......
..
İşte yine sana döndüm Ankara,
Neden öyle mahzun bakıyorsun?
Sönük yıldızlar takılmış gözlerine
Yer mi delindi,
Yoksa gök mü devrildi üstüne?
Bak, sana geldim işte Ankara
Haydi tut ellerimi
..
selam hak yoldaşım-
hakkı arzulayan kardeşim.
38 ime kadar - korku temelleri üzerine kurulan bina idi
Allahürabbül aleminin tasavvuru ibadetlerim.tasavvuf da derler ya. ben tasavvur edebildiğim ölçüde diyorum.
lakin kur an ayetlerini birebir analiz ve furkan ile hakkı batıldan ayırma bilincini kullanmaya başladıktan sonra-korku terkedip gidiyor.
yerine sonsuz saygı ve sevgi yerleşiyor.
şu an hissederek düşünebildiğim ALLAHIM yaratıcımdan değil korkmak
..
İçimde kocaman bir coşku var, sevinç ve umut
Yerimde bile duramıyorum
Kocaman da bir korku var, hüzün ve merak
Sessizce bekliyorum
Garip bir heyecan var içimde
Hani güzel şeyler olacakmış gibi
..
Yaklaşık 15 yıl önce Sarıyer’den kalkan minibüsün en ön koltuğundayım; öyle bir yolculuk ki o gün İstanbul’un Fethi’ne benzer ya da bir Nuh Tufanı gibi bir minibüs yolculuğumu hiç unutamıyorum. Üstelik Boğaziçi’nde hiç yaşanmamış bir heyecan, bir de acayip panik ve de duygu sağanağıyla Taksime varabilmiştik ama öyle bir yolculuk ki, şehir hatları dışına bile çıkmıştık ve de inmiştik geçmişin derinliklerine ama hiç dokunmamıştık tarihin dokusuna da... Bir ara asfalt yoldan ayrılmış, takılmıştık boğazda sürüklenen gemilerin peşine… Ve öyle bir yolculuk ki, az gittik, uz gittik bir müddet denizaltından bile gittik, coğrafyamızı ve de şanlı tarihimizi de dize getirdik… Sonra da çift yönlü akıntıyla bulmuştuk kendimizi Marmara açıklarında… Üstelik o gün İstanbul’da dört mevsim, üç beş yüzyıl, birkaç da çağ birden yaşamış ve de İstanbul’u baştanbaşa iliklerimizde hissetmiştik. Nihayet Taksim’e varmıştık ama nice savaş kahramanlarının, meydan muharebelerinin ve de mareşallerin de pabuçlarını dama atmıştık…
Bir İstanbul sevdalısı; Karadeniz’den gelen dev bir çınar; başı dik, alnı açık Taksim-Beşiktaş-Sarıyer minibüs hattında taşıyor İstanbul’u tam yarım asır… Sarıyer’den kalkan bir minibüsle Beşiktaş, Taksim’e doğru hızla yol alıyoruz; minibüs tıka basa dolu; yolcularda bir korku; acayip bir heyecan; bir de panik, boğazda öylece seyrediyoruz ve de hızla ilerliyoruz Marmara’ya…
Poyrazköy’den esen bir poyraz, arkasından bilmem kaç gros tonluk Rus şilebi; bir de Gürcü kuru yük gemisi; hemen Karadeniz girişinde; Kavaklar’dan heybetle seyrediyorlar ve de tarihin dokusunu zedelemeden hızla ilerliyorlar; Sarıyer önlerinde nefes kesen bir yarış; gemilerin peşindeyiz; çok fena kaçıyorlar ama hepsini yakalamışız; hemen önümüze katmışız şerefsizleri… Bizim minibüste bir korku, acayip bir heyecan, bir de panik, Taksim-Beşiktaş-Sarıyer minibüs kaptanı “ya Allah Bismillah” deyü tam yol akıyoruz Marmara’ya…
Bir İstanbul aşığı, Karadeniz’den gelen dev bir çınar; taş gibi yüreği; fabrika bacası gibi nefes buğusu tütüyor Çamlıca sırtlarında; geğirmesi bile ilişiyor boğazın dalgalarına ve de sürüklenen Rus şilebinin sol cenahına; bir de poyrazın sürüklediği Gürcü kuru yük gemisinin bandırasına… Karadeniz fena kudurmuş, bugün çok acayip bir rüzgâr var ama…
..
Aylarca kara sularda süren bir macera,
Büyük korsan şapkaları altına gizlenmiş sinsi yüzler,
Her an fırtına, her an korku, her an saldırı...
Bir kürek mahkumu, elleri ayakları prangada,
Bir an durmak yok çek kürekleri, yoksa kırbaç sırtında...
..
Şimdiler de yazın son meyveleri toplanıyor buralardan.Kalmadı hiçbir şey artık.Sarardı her yer.Sokaklar ıssızlaşıyor gene.Bu köklerini yıllara sarmış koca çınar gene soğuk bir kışa daha hazırlanıyor.Babaannem bu kış daha hasta.Zaman zaman artık onu kaybedeceğim günlerin yaklaştığını düşünüyorum.O zaman korkuyorum.Korku böyle bir şey miş diyorum kendime o vakit.Boşluk, yalnızlık.Hasatları bıraktık bu sene hep bahçede.Zaten geçen sene de bir şey vermemişlerdi.Ben işlediğim birkaç parça örtüyü satarak, ev işlerine giderek geçirdim bu yazı.Kuru yaz.Eğlencesiz.Sen varken bir başka mıydı buralar yoksa bana mı öyle gelirdi bilmiyorum.Yazın insanın elleri çatlar mı kıştaymış gibi.Soğuk kuru bir yazdı işte benim için.Hacer Teyzem hep seni sordu.Selam söyledim, selam söylediler.Ne zaman katmer yapsalar beni de çağırdılar.Bazen indim aşağıya.Boş ne yediğimi bildim ne içtiğimi.Sen çok severdin akşam üstü buz gibi ayranı ve katmeri.Sonra o kadar büyük olmamıza rağmen oyunlar oynardık.Emine sana hayrandı.Sanırım hala da öyle.Zaman zaman soruyor seni bana.Kelimeler düğüm düğüm oluyor boğazımda.İyi diyorum.Selamları var bütün köye.
Sana, yukarı köye,Ahmet’e, Hacer Teyze’ye ne biliyim işte sen gittin gideli seni bana soran herkese selamları var diyorum işte.Şimdi durup durup seni neden bana soruyorlar diye bazen kızıyorum.Bana ne.Gittiysen gittin.Sen giderken bana sordun mu ki, ayrıca ben senle görüşmek zorunda mıyım.Çarşıya iniyorum zaman zaman.İçimden selam vermek bile geçmiyor kimseye.Şu an gibi konuşacak halim olmuyor yani anlayacağın.Şimdi oturup bu yazdığım satırları yeniden okuyorum.
Hatta daha önce yazdıklarımı da.Sana her vakit yazdım.Sonra sakladım bu küçük kutuda.Hayatta sakladığım aşkım gibi bu mektupları da saklıyorum.Göndermiyorum.Hayatlarımız değişti artık.Seninle konuştuğumuz gibi değil artık hiçbir şey.O değişimi görmemek içinde göndermiyorum sana.Cevap gelmezse daha sonraki günler üzer beni diye…
Nisan 2005
..
ekim bitti,kasımda bitecek..
aralıkta ellerin üşüyecek,ısıtmak için geleceksin,
biliyorummm..
dudaklarında yarım kalmış bir şarabın çocukluk korkusuyla,
akıtacağım gözlerine gözyaşlarımı,sonrası yanaklarına dokunan ıslak bir korku,
gecesi soğuk,draması sadist...
..
Ne zaman bir güzel görsem bu yolda
Elimde olmadan seni anarım
Sevgime karşılık vermesen bile
Resmine bakınca yaşla dolarım
İçime manasız bir korku düşer
Ne zaman bir güzel görsem bu yolda
..